12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ VESİLESİYLE
Geçmişte Türk milliyetçisiyim demek suçtu, bugün ise Türküm demek suç telakki edilir oldu. Türk milliyetçiliğini suç sayanlar 12 Eylülde darbe yaptılar, şimdide darbe karşıtı olduğunu iddia edenler Türküm demeyi yasaklamanın peşine düştüler. Kurum tabelalarında T.C nin yer almasına tahammül edemeyenler, Türküm demekten utanç duyanlar şimdi var güçleriyle ve çeşitli yalanlarla millet kimyamızı hedef almış bulunuyorlar.
Buralara nasıl geldiğimizi veya getirildiğimizi teşhis edebilmek için tarih bakmak, dünle bugünü kıyaslamak şarttır.Milletlerin hayatında öyle kuşaklar vardır ki, bu kuşaklar önceki fedakar kuşakların çile ve acılarının sonucu ortaya çıkan rehaveti ve rahatlığı yaşarlar. Söz konusu hazırcılık bahse konu olan kuşakları tembelliğe sevk eder. Tembel kuşakların har vurup savurdukları geçmişin tüketilen mirası bu defa bir sonraki gelen kuşakları da yeni bedeller ödemeye mahkum eder.
İnişli ve çıkışlı seyreden millet hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek için bütün kuşakların ihmal edemeyeceği veya göz ardı etmemeleri gereken en önemli hususlardan bir tanesi de tarih bilgisi ve tarih şuurudur. Tarih bilgisi veya şuuru olmayan kuşakların millet hayatında ki inişli ve çıkışların sebeplerini idrak edebilmesi zordur. Tarihten dersler çıkarılsaydı, elbette ki millet hayatında yaşanan kırılmalar yaşanmazdı.
Bana göre Savaşlarda gençler canlarını verirler, yaşlılarda daha sonra ülkeyi yöneterek geleceğin savaşlarında ülke için ölecek yeni genç kuşakları yetiştirirler. Ölecek kuşakların sayısını azaltmak için yapılması veya millet hayatına hakim kılınması gerekli olan en hayatı mesele milli kültür meselesidir. Milli kültür köprüleri yıkılan, milli kültür kaleleri yabancı kültür saldırıları karşısında savunmasız kalan toplumlar ölecek nesiller yetiştirme mecburiyetinden asla kurtulamazlar.
İnsanlık tarihinin en can alıcı meselesi olan bu meselenin idrakinde olan ve ömrü cephelerde geçen Mustafa Kemal paşanın “yurtta sulh, cihanda sulh” çağrısı ile cennet mekan Alpaslan Türkeş in “Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve fazileti” çağrısı insanlık tarihini Türkçe okumanın en açık belgeleridir. Türkçe bakmasını bilmeyen, Türkçe okumasını beceremeyen veya Türkçe yorum yapamayan sözde devlet adamları, sözde aydınlar veya sözde din alimleri yüzünden millet hayatımızın yüzde sekseni savaşlarla geçmiştir.
İşin en acı tarafı, savaşlarda gençlerimizi kaybettiğimiz kadar ilim adamlarımızı da cephelerde eriterek milli inkişafımızı hep erteleyerek insanlık maratonunun hep gerilerinde koşumuza devam etmişiz. Savaşlardan gına getiren, kan dökmekten asla hoşlanmayan dünyada tek bir millet varsa o milletin de Türk milleti olduğuna dair en ufak bir şüphe yoktur. Ancak ne kötü talihtir ki, yaşadığımız yer küre üzerinde hayat süren ve bizim dışımızda kalan birçok milletlerin ve özellikle batı dünyasının sürekli olarak üzerimize gelmesi dünyada en çok savaş yapmış milletler kategorisinde ilk sıralara oturtmuştur.
Bu durumun günah faturasını Türk milletine çıkarmak dünyada hüküm sürmekte olan Türk milletini tarihten silme mezalimini inkar etmek olur. Henüz yakın tarihlerde dünyanın bütün vahşilerinin en zayıf bir anımızda nasılda akbabalar gibi tepemize uçuştuklarını sanırım unutmuş değiliz. Bu gün bu topraklar üzerinde hayat süren ve söz konusu İstiklal harbinde canlarını veren miras üzerinde bugün hayatiyetlerini sürdürmekte olanlardan bir takım ruhsuzların Cumhuriyeti kuran iradeye saygısızlık etmeleri Türk’e karşı yürütülen savaşın şekil ve metot değişikliğine gidildiğine dair önemli işaretlerle doludur.
Bu demektir ki, savaş dış cephelerden iç cephelere taşınmıştır. Asırlarca omuz omuza, gönül gönül’e yaşadığımız öz kardeşlerimizle yaşamakta olduğumuz sancılar bu yeni savaş şeklinin ve hileli taktiklerinin bir sonucudur. Son elli senemize baktığımız zaman enteresan çelişkiler görüyoruz. Bu çelişkilerden tek bir tanesini örnek vermek istersek; kara Eylül öncesi bu memlekette Türk Milliyetçisi olmak suçtu ve 12 Eylülde yapılan Askeri darbe sonucunda en dayanılmaz acıları Ülkücüler yaşadılar. Şimdilerde de darbe karşıtı diye kendilerini takdim edenler Türküm demeyi yasaklamanın peşindeler.
Bu durumda gösteriyor ki, darbe karşıtı gibi kendilerini takdim eden çevreler bizzat o darbenin çocuklarıdırlar. Darbe karşıtı gibi kendilerini gösterenler darbecilerden bir adım daha öne çıkarak Türküm demeyi yasaklamaya kalkmaları aynı kirli ve ihanet oyununun başka bir versiyonu olduğunu görebilmek için toplum ve siyaset filozofu olmayı gerektirmeyecek kadar açık ve nettir sanırım. Kimler kimleri kandırıyor acaba.
Darbecilerin bile cesaret edemedikleri iddiaları ortaya süren, kum taneleriyle okyanusta ki adaları aynı terazide tartmaya kalkan veya etnisitelerle milleti aynı potaya koyarak sen Türküm dersen başkaları da elbette Kürdüm der mantığıyla siyaset üreten karanlık zihniyet bize göre Türk tarihinin en tehlikeli darbecileridirler. Darbeleri yalnız Askerler yapmaz. Yine bize göre milli şuurdan yoksun sivil katmanların yapacakları darbeler Askeri darbelerden çok daha tehlikeli ve yıkıcıdırlar. Bugün böylesi bir tehlikeyi yaşamakta olduğumuzu düşünüyorum ve milletimize yeni bir format atılmaya çalışıldığına inanıyorum.
YAZIYA YORUM KAT