1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. 14 MAYIS’TA KOVULDUK, 28 MAYIS’TA AĞIRLANDIK
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

14 MAYIS’TA KOVULDUK, 28 MAYIS’TA AĞIRLANDIK

A+A-

 

            Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bir ilçenin Ak Parti ilçe başkanının anlattıkları dikkatimi çekti:

            “14 Mayıs seçiminde, ilçedeki bazı arkadaşlarımla birlikte mahalle ve köylerdeki seçim sandıklarını ziyaret maksadıyla sahaya çıktık. Gittiğimiz her sandıkta, orada bulunan diğer partili görevliler tarafından adeta kovulduk. “Yaklaşmayın, bugün siyasiler sandıkların yanına gelemez, geliyor gelmekte olan…” gibi, yüzlerini ekşiterek söyledikleri sözlerle bizleri yanlarına yaklaştırmadılar. Biz de olay çıkmasın diye sessizce yanlarından uzaklaştık.

            Fakat işin ilginç yanı, sanki her sandık başındaki bazı aklı evveller, anlaşmışlar gibi benzer cümlelerle bize karşı adeta direndiler; her türlü saygıdan uzak, yirmi yıllık “küflenmiş kin”lerini üzerimize sıçratmaya çalıştılar.

            Geldik 28 Mayıs seçimine. Biz yine aynı şekilde ve aynı arkadaşlarla sandıkları dolaşmaya başladık. Hayret! Sandıktaki görevliler aynı, fakat söylem ve davranış biçimleri bu sefer farklı. “OO sayın başkanım hoşgeldiniz. Ne iyi ettiniz de geldiniz, bir çayımızı içmez misiniz!.” Gittiğimiz her sandıktan, anlaşmışlar gibi, aynı sözleri işittik.

            Şaşırdık! Arkadaşlarımla göz göze geldik ve anlamsız bakışlarla bakıştık. On beş günde ne değişmişti? Onlar da anladılar, biz de anladık ki, “altılı masa” çöktü!” Altılı masayla birlikte, çöken kişilik de ortaya çıkmış oldu. 14 Mayıs’ta bizi kovanlar, 28 Mayıs’ta bizi ağırladılar!

            Gücün karşısında eğilmeyen insan kahramandır. Toplumda ise kahramana rastlamak neredeyse imkânsızdır. Kişiliğini bulmamış insan tehlikeli bir yaratıktır. Varlık dengesini oluşturmak sadece bir kişinin, bir ailenin, hatta bir devletin işi değildir. Bu denge kişide tohum olarak vardır; ama ailede filizlenir, okul bahçesinde büyür; devlet bahçesinde ise meyve verir.

            Mevlâna’nın konuyla ilgili güzel ve anlamlı bir sözü vardır, der ki:

            “Senin dilinde övüş var, içinde ise sövüş.”

            Bunun adı münafıklıktır, riyakâlıktır, iki yüzlülüktür.

            Özellikle yüz yıldır “fıtri terbiyeden” uzak büyüyen bir nesille karşı karşıyayız. Aşılanmayan ağaçtan meyve beklerseniz, bunun adı “yaban” olur ve dilde acı tat bırakır. Yüz yıldır aşısız bir hayatın acı meyvelerini (davranış) hepimiz yiyoruz.

            Bugün herkes bir biçimde “ahlâk” yapılanmasından şikâyetçi. Günü yaşayan kuşaklar bu “eğitim” sisteminin birer ürünü konumunda. Seküler/ dünyacı eğitimin gelecek olduğu durak bundan başkası olamazdı. Her şey dünyaya göre ayarlanmışsa, karşımızdaki insanların bundan başka seçenekleri olabilir miydi?

            Özellikle bu son dönemde, bütün “korkular”dan uzak, kem saldırıları kaale almadan bir “irfan eğitimi”ne besmele ile başlamamız gerekmektedir. İrfan eğitiminden geçen nesiller arif olurlar; gönülleri gül bahçesine döner. Orada irfan çeşmesi akar durur. Fincancı katırlarını da ürkütmeden bu eğitim sistemine mutlaka başlamak zorundayız. İnanınız ki, halkımızın büyük bir çoğunluğu bunu hararetle destekler; çünkü neredeyse her evden feryat sesleri yükselmektedir.

            Eğitimdeki bu zemheri kıştan geçilmelidir. Bunun için “gönül eğitimi”ne önem verilmelidir. Gönlü doyurmadan aklı harekete geçirirseniz, işte o zaman olacak olanlar olur!

            Bir gül bahçesine gökten boşalan öldürücü sel halindeki değişimle, kurumuş bir buğday tarlasına gökten serpilen diriltici yağmur şeklindeki değişimi kıyaslarsanız; delinin elindeki bıçakla, doktorun elindeki neşter arasındaki farkı ve değişimi, gönül eğitiminin sonucunda görürsünüz. Bıçak öldürücüdür, neşter ise diriltici.

            Zor değildir, bütün bunlar. Nehri yatağında akıtmak zor olabilir mi? Bugün olanlar, nehri ters akıtmanın getirdiği karmaşadır ve herkes hem yorgun, hem de ümidini kaybetmek üzeredir.

            Fıtri eğitim, insanın özüne hitap ettiğinden herkes yeteneğince hayata müdahil olacak ve karmaşadan uzakta bulunacak. Böyle olunca da ahlâk, ahlâk olmanın tadını çıkaracak, her şey yerli yerinde olmanın dengesini hayatına geçirecektir.

            Olmaz demeyin, her şey köklü ve kararlı bir niyetle başlar.

    D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız