AHLAK KATİLLERİ NEREDE?
Türkiye’de gündem, Garipoğlu cinayetiyle çalkalanıyor.
Katilin bulunması için gösterilen uğraşlar neticesini verdi ve şu anda adaletin tecelli etmesini bekliyoruz.
197 gündür ortaya pek çok söz atıldı, kameralar pek çok sahneyi seyircilere sundu.
Divane bir halde sokaklarda feryat figan dolaşan bir baba, didinen bir anne ve bir kardeş…
Gerçek acıyı, hüznü, çileyi çekenler onlar, yüreği dağlanan onlar ve bunun yanında bir o kadar da suçlu olanlar yine onlar.
Kız çocuğunun toplumumuzda, etik yapımızda nadide bir kutsiyeti bulunmaktadır.
Kız evladı narin bir çiçek gibidir, yara alırsa solar, dökülür, bir anda çöküverir. O yüzden onu çok iyi korumak gerekir.
Peki, toplumumuz bugün kız çocuğu için korumacılığını ne kadar yapıyor?
Günümüzde bu korumacılık belli kesimler için belki de aşırı zor.
Kimse çocuğunun ardı sıra gölge misali varlığını sürdüremez fakat tedbiri asla elden bırakmamalıyız. Çünkü zarar görebilecek olan bizim bir parçamız, evladımız. Aile, çocuğunun arkadaşlarını tanımalı. Özellikle samimiyet yüksekse çok iyi tanımaya çalışmalı.
İyi biliyoruz ki çevre, aileden sonra kişiliği etkileyen en önemli faktörlerden biridir ve asla göz ardı edilmemelidir.
Ancak, kişilik temelini atan aile kurumudur, bireyler ailelerinden aldıkları temel taşlarla duvarları örerler.
Garipoğlu cinayetinde de bu konuya değinmek istiyorum. Münevver K.’un Cem G.’nu ailesiyle tanıştırdığı söyleniyor. Peki, kızınızın bu kadar samimi olduğunu gördüğünüz birini neden daha yakından tanıma konusunda çaba göstermediniz, neden boy boy resimler önünüze döküldüğü halde detayına inmediniz?
Belki şimdi bu soruları tekrar tekrar sormaktasınız fakat aşikârdır ki oldukça geç… Dileğimiz başkaları için o kadar geç olmaması.
Bu konulara göz yumuyor ve tereddütsüzce “arkadaşı, ne olacak?” diyebiliyoruz.
Ne yazık ki gelinen nokta ahlakın, örfün, âdetin ve etik yapının katledildiği noktadır.
Bir kadın ve bir erkeğin flörtü bu kadar basit ve göz ardı edilebilir olmamalı. Eğer samimiyet bu kadar ileri bir safhaya gelmişse, aile durumu gözden geçirmeli.
Dostluklar ancak kadın kadına ve erkek erkeğe olabilir. Bunun dışında, kadın erkek ilişkilerinde ileri bir dereceye gelinmiş ve art niyet filizlerinin başak vermediği bir dostluk yoktur ve olamaz da. Çünkü insan yapısı itibariyle buna müsait değildir, kısacası yaratılışında karşı cinse ilgi duyma vardır.
Bu nedenle kadın erkek arkadaşlığı hayat arkadaşlığı boyutunda düşünülmelidir. “Efendim bu devir böyle kızımızın hiç flört geçmişi de olmasın mı ?” işte sonuçları ortada şimdi de hoşgörünü devam ettir bakalım, sonuçlarına katlan, çıkıp sokaklara milletin psikolojisini bozma, buna ne hakkın var! Ben şerefsiz bir babayım, ben namussuz bir babayım diyeceğin yerine ben katil bir babayım de de millet rahat etsin.
Ahlak katledildiği zaman ses yok, iffet katledildiği zaman ses yok, milletin gözü önünde can gittiği zaman bağır çağır… Buna da senin hakkın yok ey baba!!
Karşı taraf için de aynı şeyler geçerli… Toplum dinamiklerini bozmaya kimsenin hakkı yoktur. Benim çocuğumun ahlakını bozacak hareketleri yapmaya kimsenin hakkı yoktur.
“Vardır, yaparım” diyorsan “neticelere katlan, beni rahatsız etme, benim duygularımla oynama, gözüme görünme, seni görmek istemiyorum” deme hakkını ben de kullanıyorum.
Bu serzenişler bir intikam kokusu olarak algılanmasın. Kimsenin başına böyle bir şey gelmesini asla istemem. Ancak görünen köyün kılavuz istemediği de ortada beyler!!
Gün; ahlak, iffet, namus açılımı yapma günüdür. Demokratik açılıma harcadığınız mesainin birazını da ahlak, iffet ve namusu koruma adına harcasanız olmaz mı?
Kaç can daha gidince bu işe el atacaksınız?
Ne kadar hassas olduğumuzu lütfen kendi kendimize soralım, aksi halde bu tablolarla daha çok karşılaşmak zorunda kalabiliriz.
YAZIYA YORUM KAT