Aldatanla aldananın günahı aynı değildir
İnsanoğlu var olduğu günden beri, en büyük yanılgıları veya aldanışları, inanç çizgisinde yaşamıştır. Nice insanlık, asırlarca kendi yaptığı putlara tapmış, nice güzellikler den bu aldanış yüzünden asırlarca insanoğlu mahrum kalmıştır. Putlara tapan insan yanılan insandır. Ancak; kendilerini put yerine koyanlar ise sahtekarlar dır. Başka bir ifade ile bunlar yalancı, dolandırıcı veya isyanın son raddesine varmış şeytanlaşmış kimselerdirler.
Aldatma ve aldanma olayı, insanoğlu İlahi dinlerle müşerref olduktan sonra da devam ede gelmiştir. Putperestlik veya azgınlık dönemlerinde insanların bilgisizlikleri sömürülürken, İlahi dinlerle insanoğlu buluştuğu noktadan itibaren de maalesef, insanların inançları sömürülmeye başlanmıştır. Bu sömürü öylesine sınır tanımaz bir hal almış ki, kutsal kitapların okunup anlaşılmasına bile yine din adına sansürün en katı olanları zaman zaman uygulanmış; sen anlamazsın, sen düşünemezsin, rabbini sen kendi iradenle bulamazsın, mutlaka birilerinin eteğinden tutunmalısın gibi yalanlar hep bu süreçte üretilmiştir.
İnananların belki de düştükleri en derin ve en büyük tuzak Allah dışında başka adreslere teslim olmaları veya teslimiyet psikolojisine yenik düşmüş olmalarıdır. Kelime-i Tevhit, yalnız Allaha kul olmak demektir. Sorgulanamayacak tek merci o yüce makamdır. O yüce makamın dışın da sığınılacak başka her adres aciz olan kulu Allah korusun şirke kadar götürebilir.
Kul; Allahtan başka hiçbir cemaati, tarikatı veya söz konusu odakların tepelerinde yer alan kimseleri sığınılacak, teslim olunacak bir korunma limanı olarak göremez. Teslimiyet yalnız Allah katındadır. Diğer makbul adresler takip edilen veya konaklanan adreslerdir.
Kuran Arapça inmiştir. Bunda elbette ilahi bir hikmet vardır. Ancak, kuran bugün Arapça dışında da birçok dile çevrilmiş ve çok geniş bir sahaya inkişaf etmiş durumdadır ve öylede olmalıdır. Bütün insanlığa hitap eden Kuran Arapça lisanla indi diye başka dilere kapalı bir kitap değildir. Her milletin kendi diliyle kuranla kontak kurması, onu anlamaya çalışmasının önüne bentler kurulmamalıdır. Kuran yalnız Araplara inmediğine göre veya çeşitli diller yine Allahın o sonsuz hikmetiyle vücut bulduğuna göre, Kuranı veya İslami yalnız Arapçayla sınırlamaya kalkmak İslami inkişafı sınırlamak olur sanırım.
Bugün dünya dilleri arasında hiç bozulmadan kendi fonetiğine veya köklerine bağlı kalabilmiş tek dil dahi yoktur. Her dilde olduğu gibi Arap dili de asırlar içerisinde yorum ve anlam sarsıntısı yaşamış ve halende yaşamaktadır. Bugün; İslam uleması arasındaki yorum ve içtihat zıtlaşmaları elbette hep bu maraz yüzünden ortaya çıkmaktadır.
Gençlerimiz Askere giderken bile harçlıklarının hepsini aynı ceplerine koymazlar. Tedbir olarak harçlıklarını farklı ceplerine bölerek yolculuklarına çıkarlar. Kuran ve İslam bakıdır ve onun koruyucusu Allah dır. Ona siz sahip çıkmazsanız, ben onun taşıyıcılığını başkasına veririm buyruğu onun cihan şümul olduğunun bir başka göstergesidir. Onu tek bir hafızaya veya tek bir dille kayıt altına alıp sınırlamak belki de riskli bir yaklaşımdır.
Değişik dillerle Kuranın tercüme edilmesi, öyle umulur ki; değerli bir malın değişik depolarda muhafaza edilmesine benzer bir durumdur. Deponun birisinin başına bir felaket gelirse, malların diğer depolarda ki kısmı bir şekilde korunmuş olur. Arapçanın bugün ne kadar Kuran dili olarak kalabildiği tartışma konusudur. Nasıl ki Türkçemiz ile oynanmış ise, maalesef Arapça ile de oynanmıştır. Bu sebeplerle, Kuran dışı kaynaklarla yetinmek eksik bir bakıştır. Kuran dili olan Arapçanın kavramlar kargaşasından korunması çok önemli bir ödevdir. Ancak; bu ödevimizi ne kadar yerine getirdiğimizi işin uzmanlarının ele alması lazım.
Şimdi öyle enteresan bir manzara var ki ortada, Arapçada ki yozlaşmaları sorgulamaya kalkmak, haşa sanki Kuran sorgulanıyor gibi bir anlayış duvarı araştırmacıların önüne konulmaktadır. Bu yanlıştır ve belki de bu yaklaşımın belli bir amacı da vardır. Bu veya benzeri konularda ortaya çıkan yürekli seslere çok ağır bir sansür uygulanmış ve halende uygulanmak istenmektedir.
Geçmişte popüler bir meslek olan terzilik mesleğinin yerini bugün konfeksiyonculuk almıştır. Aynen burada olduğu gibi dillerde de çok ciddi manada gelişmeler olmuş ve bu gelişmeler bir takım yorum marazlarının veya isabetsizliklerinin ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Kuranı siz anlamazsınız, mutlaka bir bilenden öğrenmelisiniz mantığı her ne kadar tekelci bir mantık ise, Kuranın Arapça dışı başka dillerin hafıza kayıtlarına girmesine mani olmak da benzer bir anlayıştır. Kuran bütün dillerce kavranmalı, anlaşılmalı ama sağlam kalabilmiş Kuran diliyle de elbette ele alınmalı ve kuranı dili olan Arapçanın bozulmadan korunması şarttır.
Ancak, biz ısrarla talep ediyoruz ve diyoruz ki, bugünkü Arap dilinin ne kadar Kuran dili olarak ne kadar kuran dili olarak kalabildiği hususu, işin ehli olanlarca mutlaka sorgulanmalıdır. İslam alimleri, dil bilimciler bu meseleye mutlaka mesai ayırmalıdırlar. Aksı durumda içtihat kargaşaları devam edip gidecek ve dinle aldatanların değirmeni dönmeye devam edecek maalesef.
Bunun neticesinde de bugünlerde çokça olduğu gibi tartışmalar sürüp gidecek. Tartışmaların, tartışılmaması gereken ve tereddütsüz kabul edilmesi çok açık ve net olan temel konular üzerinde ağırlık kazanması da anlaşılamaz bir durumdur. Kuran da yer alan ayet sayısı bile bugün tartışma konusu olabilmektedir. Söz konusu tartışmaların, zihinler üzerinde yaptığı tahribat düşünüldüğünde şeytanların veya dinle aldatanların işlerinin çok daha kolaylaştığını düşünmeden edemiyoruz.
Tartışmaların bir ucunda aldatanlar, diğer ucunda ise maalesef aldananlar çoğunluktadır. Hastalığın arka planında ki en inkar edilmez acı gerçek; kurandan ve onun peygamberinin sünnetin uzak mekanlar da ikamet etme gafletimiz veya yanılgımızdır. Çare, kurana ve onun peygamberinin sünnetine sıkı sıkıya sarılmaktadır. Allah bütün inananları dinle aldatanların şerrinden muhafaza buyurur inşallah.
YAZIYA YORUM KAT