ARAÇ MI YOKSA AMAÇ KAVGASI MI?
Aktif gazeteci olmadığımız için Türkiye ve dünya gündemini an be an izlemek durumunda değiliz. Kaldı ki medyanın baş döndürücü akışı içerisinde her şeyi izlemek ne mümkündür, ne de gereklidir. Gazetecilikte bile branşlaşma vardır; kimileri polis, adliye muhabiri, kimileri siyasi veya kültürel olayları izleyen muhabirdir. Bu denli hızlı ve farklı gelişen olayları izlemek elbette zordur ve gereksizdir de.
Ne var ki, ülkemizde olup bitenlere de kayıtsız kalmak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak, adeta mümkün değildir. Olayların çeşitliliğinden çok, öz ve özeline inildiğinde, aslında çok da karmaşık olmayan bir durumla karşılaşırsınız:
Nedir Bu?
Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bir siyasi durum, bizde en keskin uçlarıyla yaşamaktadır.
Örneğin, Avrupa’da siyasi partiler arasında sadece araç kavgası vardır. Hangi siyasi parti iktidar olursa olsun, kendi ülkesini, savunduğu siyasi görüşlerle daha iyi yöneteceğini vaat eder. Hangi “izm”i savunursa savunsun, iktidar olduğunda, ülkesinin uygarlık duruşuyla, gelenekleriyle, tarihiyle çatışmadan yoluna devam eder ve ülkenin görünür veya görünmez güçleri de herhangi bir darbe peşinde koşmazlar; çünkü onlar da aynı hamurla yoğrulmuştur. Avrupa’da çok köklü anlamda bir kırılma hiçbir ülkede gerçekleşmemiştir. Fransız İhtilali bile seküler dünyanın içindeki kavgadır, onun metafiziksel bir açılımı yoktur. Tarihi tamamen ters yönde sürükleyecek bir dönüşüm söz konusu olmamıştır.
Bize gelince durum tamamen farklıdır. Kabul edelim veya etmeyelim, işin özü şudur:
Bizde, siyasi partiler arasında amaç kavgası bariz bir şekilde gün yüzüne çıkmaktadır. Batıda, siyasi partiler kurulurken, ortak bir varoluşun etrafında bütünleşmiş olarak ve fakat farklı biçimlerle, metotlarla yürüyüşe geçmişler. Aynı yolda, farklı araçlarla, ama aynı hedefe doğru yol alınmış ve yol kazası dışında, çatışma olmadığı için hedef sapması olmamıştır.
Bizde ise, iktidara bir biçimde geçenler ve elitler tarafından bir tarihten kopuş, asırların getirdiği değerlere karşı yüz çevirme, hatta düşmanca tavır göze çarpmaktadır. Kendi medeniyetine karşı aşağılama ve değer yargılarına sahip çıkan çoğunluğu hor görme, kendinden üstün sandığı uygarlığa karşı aşağılık duygusu… gibi tutum ve davranışlar, yönetenlerle halk arasında bir kopuşu ister istemez gün yüzüne çıkarmıştır.
Bizde, siyasi partilerin yol ve hedefi aynı değildir. Araçlar birbirine benzese de, yolun farklılığı, gidilecek yeri de belirlemektedir. Ayrı istikamete giden partileri ve bunların müntesiplerini kıyaslarsanız, ortaya daima bir çatışmanın çıkması, en azından üslupların çok şiddetli olması kaçınılmazdır ve hedefi farklı olan siyasi parti veya partiler darbelerle veya hukuksal atraksiyonlarla yol dışı edilmiştir.
Şimdi olan nedir?
İlk defa büyük bir halk gücüyle iktidar olan siyasi parti, son yüz yıllık gelenekte yürünmeyen bir yolu yürümeye başlamıştır. Bu yol, uzun zaman işlek olmadığı için bakımsız kalmıştır. Şimdi onun tesviyesi ve işlerlik kazanma çalışmaları yürütülmektedir. Bunun ülke içindeki bazı güçlerin rahatsızlığı kadar, hatta ondan da çok, dış dünyanın rahatsızlığı söz konusudur. Özellikle kuruluş esnasında büyük rol oynayan ülkelerin, “ne oluyoruz?” sorusunu sorması ve dünya çapındaki “baron”larını harekete geçirmesi manidardır. Ancak Türkiye gibi bir ülkenin de siyasi reflekslerinin ve halkının ilânihaye uyuya kalması da elbette söz konusu olamazdı.
Araçların değişmesi hedefi değiştirmiyor; yolun ve hedefin değişimidir asıl olan. Bunun adına ne derseniz deyin, ama hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır. Bu oluşum, kendi medeniyetiyle bütünleşebilirse, dünya Müslümanlarına da örnek olacaktır. Ve o zaman her şey çok çabuk gelişecektir.
Doğrudur, önümüzdeki zamanlarda çok hareketli günler yaşayabiliriz. Ancak bundan sonra Türkiye’de ve dünyada ezilen, hor görülen, zulme uğrayan Müslümanlar artık yolu değiştirmeyecekler ve yollarına müdahale edenlere karşı da mahcup olmayacaklardır. Son hamleyle dinamitlenen yolun, enkazlar kaldırılınca, ne kadar genişlediğini hep birlikte göreceğiz. Tarih iyi okursa bunun böyle olduğu görülür.
Baharda bütün buzdolaplarını bahçeye çıkarsanız da kışı getiremeyeceksiniz, ahmaklar!
İletişim araçları da en çok Müslümanlara yarayacaktır; çünkü onların mazisi kirli değildir. Aradaki döküntüler, zarardan çok faydalı olacaktır; temizliğe de büyük ihtiyaç vardır. Yükselme anında, en şeytani duruş sergileyenlerin eteğe tutunması adeta kaçınılmazdır. Bunları silkelemek de liderin işidir.
Şu da unutulmamalıdır ki, dünya fanidir ve burası cennet değildir. Dünyada mutlak mutluluğu ummak, şeytani bir vesvesedir. Müslüman, hiçbir şart ve kayıt altında kaybı olmayan insandır. Müslümanların kurmuş olduğu medeniyet de ebede giden YOL’dur. Bu topraklarda bu YOL’un yolcuları kutlu seferlerine başlamışlardır; kargaların saldırısına aldırmadan. Görebilene!
“ Kader; beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı,
Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı.” (Necip Fazıl)
YAZIYA YORUM KAT