Başbakan'dan Doğan'a 2. salvo
Başbakan Erdoğan Aydın Doğan'ı bugün de sert şekilde eleştirerek 1 hafta süre verdi...
Başbakan Erdoğan, partisinin Bayrampaşa İlçe Teşkilatının Üçüncü Olağan Kongresi'nde partililere seslendi. Erdoğan Aydın Doğan'a demediğini bırakmadı.
Erdoğan'ın açıklamaları şöyleydi:
Gençlerimizin ve kadınlarımızın AK Parti siyasetine katkısı anlatılamaz. Türkiye'de siyaset sizin sayesinizde kirlerinden arındı.
AK Parti kurulduğu heyecanı ilk günden beri yaşıyor yaşatmaya devam ediyor. Gittiğim her yerde bu azmi görüyor ülkem adına gurur duyuyorum. AK Parti'nin heyecanı Türkiye'ye hizmet etme kararlılığıdır. Bunun adı Türkiye sevdasıdır. millet hizmet aşkıdır.
Ramazan ayı İstanbul'a ayrı bir güzellik katıyor. Gelecek zamanlar daha aydınlık olacak. Size tavsiyem şudur. Gözünüzü gönlünüzü ihtiyaç sahiplerine karşı sürekli açık tutunuz. Millete efendilik yoktur. Biz bu milletin efendisi değil hizmetkarıyız.
Kenidlerine güvenmeyenler Türkiye dar kabuklarına mahkum etmeye çalışıyorlar. Bugünün Türkiye'si acaba başkaları ne der diye sözünü yutkunan bir Türkiye değildir. Sözü dinlenen bir ülkedir. Türkiye artık herkesin dostluğunu arzuladığı bir ülkedir. Türkiye artık gündem belirleyen bir ülkedir. Son 1 ay içinde bölgemizde yaşanan olaylarda bunu en açık şekilde görebilirsiniz. Gürcistan, Suriye, İsrail, İran.. Türkiye artık küresel bir aktör haline geldi. Kafkasya'da ortadoğu'da tarafların güvenini kazandık. Bu durup durruken olmuyor. Uluslararası dünyada sözünüz ne kadar dinleniyorsa gücünüz o kadardır. Demagoji siyaseti yapmanın zamanı çoktan geçti. Milleti aç bırakarak Milliyetçilik yapmak çoktan geçti . Türkiye'nin yeri alt kümeler değil süperliktir. Hamasetle körelmiş zihniyetin Türkiye'ye faydası yok. Bu kervana dahil olmayanlar sadece bakmak yetinecek.
Üç tarafı denizlerle dört tarafı düşmanlarla çevrili bir ülke kompleksi artık yok. Büyük ülkelerin kompleksi yok. Düşman üreten değil dost üreten bir yönetim iş başındadır. İnancına güvenmeyen inanç hürriyetinden korkar. Düşüncesine inanmayan düşünce hürriyetinden korkar. Biz ne inancımızdan ne düşüncemizden korkuyoruz. Emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz. Kendi kabuğumuzda yaşasaydık özgürlükler olmazdı. Taşradaki vatandaşımız bile gözünü dünya ülkesi olmaya dikmişken Ankara'daki birileri bizi bu yoldan döndüremez.
CHP, AB konusunda bilgi veme talebimizi yanıtsız bıraktı.
Cumhurbaşkanının milli maçı izlemeye gitmesi sizi bu kadar niye rahatsız ediyor. Biz herşeyin masada çözülebileceğine inanıyoruz. Masada.. Bunlar proble çözemez, problem yaratır. Onun için bunlara yönetim bırakılmaz. Biz en alt kademeden beri problem çöze çöze geldik.
Bizim hedefimiz insanı yüceltmek. "Ne dedik insanı yücelt ki devlet yücelsin" AK Parti hiç bir zaman dar bir zümre partisi olmayacak olmadı.
Bayrampaşa Cezaevi'nin yerine Bayrampaşa'ya ve İstanbullulara layık bir tesis yapacağız.
Bir konuyu daha söylemek zorundayım. Sayın Doğan dün bir yazılı cevap verdi. Bu hamur çok daha su kaldırır. Aydın Doğan'ın Genel Yayın Yönetmeni insani duyguları sömürenleri yazmayalım mı diyor. Yaz da. Doğruları yaz. Yalan ve iftira yazma.. Dün belegeden bahsediyordunuz. Bir gecede buharlaşıverdi. Şimdi yarım ağız Başbakanlığa verildi diyor.
Sayın Aydın Doğan iddia sahibi ben değilim diyor. Sayın medyam sadece bilgi veriyor diyor. Hukukta yataklık etme diye bir şey var. Şu anda iftiraya yataklık ettiğinin farkında mısın? Başbakanlığın basın danışmanı var. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanına iftira atmanın ne denli çirkin olacağını bilmiyor musun? Tutanak dediğiniz üzerinde rakam ve imza bulunmayan bir makbuz. Yayınlsanıza delil varsa. Bu tutanak dediğiniz şey bu mu? Mahkeme safhasındaki bir konu için ortaya attığınız şeye bakın.
Senin Genel Yayın Yönetmenin hala başbakanlık derken sen niye başbakan diyorsun. Yalanında niye devam ediyorsun?
Basın özgürlüğü iftira atmak değildir. Doğan be Baykal'ın NTV'nin yaklancısıyım diyor. Baykal'a sorunca da ben Aydın Doğan medyasının yalacısıyım diyor. Tayyip Erdoğan hiç bir zaman yanlış yapanın yanında olmaz. Suçluyla masumun ayrılacağı yer mahkeme salonlarıdır. Önce birini suçlu ilan edeceksiniz sonra sonra aklanınca susacaksın. Aydın Doğan'ın ne acelesi var.
Bunun altında ne var açıklayın. Telaşınız niye? Size bir hafta süre.. Gelecek hafta kongrelerle ilgili gelecek hafta yine İstanbul'dayım. Açıkladın açıklamadın ben açıklayacağım. RTÜK Başkanı ile ne işiniz var. Peşinen niye suçlu ilan ediyorsunuz. CNN'in karasal yayıncılık işi ile ilgili alakası var mı?
Alman makamları Türk hükümetinin baskısı yok diyor. Böylemi gazetecilik yapıyorsun sen. Özgür basını susuturmak istiyormuşuz. Böyle cevap mı olur? Kimseye bu yazdıklarını yutturamazsın. Hilton'un sorununu belediyenin sorunu olduğunu biliyorum diyor. Belediyenin sorunu da niye bana geldin. Niye bana ricada bulundun?
Sayın Aydın Doğan kovaladığın iş hakkın değil. Çevreci Doğan.. Gazetelerinde çevreci çevreci diyorsun ya.. çevreci Doğan sevsinler seni.. Ben bu kadar parayı burayı otel yapmak için mi verdim. Aynen bunu söyledi. Bugüne kadar bunlar böyle zengin oldu. Önce köşeye sıkıştırılar. Köşeye sıkıştırılınca da iş biter.
Sadece konu bu değil. Bu hamur daha su kaldırır dedim ya.. Bundan sonra bizi izlemeye devam edin. Bundan sonra Doğan yazacak biz açıklayacağız. Doğan yazacak biz açıklayacağız. Böylece kara kaplı defterleri açığa çıkacak. Sen hakaret ve iftira atacaksın tek sermayesi konuşmak olan biz susacağız öyle mi? Biz onlar eteklerinde bütün taşları döksün diye bekledik. Her türlü iddiayı cevap bekledik, şimdi cevap vereceğiz.
Bizim amacımız 3Y ile mücadele.. Sayın Doğan sana demokrasi ile ilgili bir şey daha söyleyeyim. Gazeteci demek eleştirilmemek değildir. Senin köşe yazarların var silahşörlerin var. Maaşlı paralı silahşörlerin var. Sen önce git cevap hakkına saygı ne demek onu öğren. Cumartasi pazar dışında gel bunu konuşalım. Cumartesi pazar bunun takipçisi olacağız. Hafta içinde doğrular yazılmazsa cumartesi günleri hesabını sorarız."
AYDIN DOĞAN'A ÇOK SERT CEVAP
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Basın özgürlüğü size yalan yazma, insanların şeref ve haysiyetleriyle oynama hakkı vermez. Yazacaksanız, doğrusunu yazın. Yalan yazmaya, insanları asılsız iftiralarla karalamaya hakkınız yok. Bunun adı basın özgürlüğü değildir, olamaz'' dedi.
Erdoğan, AK Parti Bayrampaşa İlçe Teşkilatı'nın Bayrampaşa Spor Kompleksi'nde düzenlenen 3. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada, dün Göngören'de yaptığı konuşmaya atıfta bulunarak, şunları kaydetti:
''Tabii, sayın Aydın Doğan çok rahatsız oldu. Akşam da yazılı bir cevap vermiş. Tabii, bu yazılı cevabın cevapsız kalması mümkün değil. Çünkü bu hamur daha çok su kaldırır. Sayın Doğan, verdiği yazılı cevapta ağını kurtarmaya gayret etti. Benim dünkü açıklamayı biraz daha açmam gerekecek. Öyle görünüyor. Tabii Aydın Doğan'ın Genel Yayın Yönetmeni ve kendisi bir cevap verme yarışına girmişler. Yönetmen diyor ki 'İnsani duyguları sömürenleri yazmayalım mı?' 'Yazma' diyen mi var? Yaz da, doğruları yaz; yalan ve iftira yazma...
Daha düne kadar Baykal ile paslaşma halinde, toplanan yardım paralarının Başbakan Tayyip Erdoğan'a elden verdiğini veya verildiğini gösteren makbuz belgesi diyordunuz, bunu Sayın Baykal da diyordu, kendileri de diyordu, hatırlayınız. Peki ne oldu belgeye? Kayıp mı oldu? Yoksa bir gecede değişi mi verdi? Nerede o sözünü ettiğin tutanak? Ben 'Hadi çıkın ispatlayın' deyince, şimdi yarım ağız 'Başbakan'a elden değil, başbakanlığa verildiğini' söylüyorsunuz. Bu iki şey aynı şey mi peki? Madem öyle, baştan doğrusunu yazsaydınız ya. Doğrusunu beni konuşturduktan sonra mı öğrendiniz de şimdi yazıyorsunuz?''
-AYDIN DOĞAN'A SORULAR-
Aydın Doğan'ın dün yaptığı yazılı açıklamaya değinen Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
''Sayın Aydın Doğan, dün hala 'İddia sahibi ben değilim. Sanıklardan biri toplanan paraların Başbakan'a verilmek üzere birisi tarafından alındığını söylüyor. Benim medyam sadece mahkeme safahati hakkında bilgi veriyor' diyor. Peki soruyorum. Hukukta 'yataklık etme' diye bir olay var sayın Doğan. Şu anda böyle bir iftiraya yataklık ettiğinin farkında mısın? Önce bunu da bir öğreneceksin, soracaksın. Hani sen Türkiye'nin bir numaralı medya grubusun ya, sor bakalım, Başbakanlığın basın baş müşaviri var... 'Böyle bir şey duyduk doğru mudur?' diye, buradan bir teyit etsene. Niye teyit etmiyorsun?
Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanına bir kara leke atmanın ne denli çirkin olabileceğini hiç aklının ucundan geçirmiyor musun? Yoksa eski komünistlerin yaptığı gibi 'İftira at, tutmasa da iz bırakır' mantığıyla mı hareket ediyorsun? Mantığın bu mu? Sanığın sözünü ettiği, dosyasına konan tutanak nerede? Onu neden yayımlamıyorsunuz?
Bak, ben sana tutanağı anlatayım. Ne yazıyor iyi dinle. Bunu da öğren... Tutanak dediğiniz, ama yayınlayamadığınız şey, üzerinde imza ve rakam olmayan bir makbuz. 'Taslağı, başbakanlık üzerinden tsunami bölgesine göndermek üzere teslim aldım' diyor. Benim adım da unvanım da yok. Rakam ve imza bile yok. Yani başbakanlığın açtığı yardım hesabına herhangi bir paranın yatırıldığını da kanıtlamıyor bu makbuz dediğiniz şey, tutanak dediğiniz şey. Mahkeme safahati hakkında böyle mi bilgi veriyorsunuz?''
-BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ-
Başbakan Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:
''Bak, bugün yayın yönetmenin başbakanlık diye yazıp duruyor. Sense hala 'Başbakan'a verilmiş' diyorsun. Eski yalan üzerinden devam ediyorsun. Biz hangisine inanalım şimdi? Hanginiz yalan, hanginiz doğru söylüyor? Şimdi ben bunun neresini düzelteyim?
Önce iftiralarla insanların şeref ve haysiyetine saldıracaksınız, sonra da 'Ne var canım bunda niye kızıyorsunuz' diyeceksiniz. Bu kadar ucuz mu bu iş ya? Kusura bakmayın, bu kadar ucuz değil.
Basın özgürlüğü size yalan yazma, insanların şeref ve haysiyetleriyle oynama hakkı vermez. Yazacaksanız, doğrusunu yazın. Yalan yazmaya, insanları asılsız iftiralarla karalamaya hakkınız yok. Bunun adı basın özgürlüğü değildir, olamaz. Aydın Doğan, 'Ben Deniz Baykal'ın ve NTV'nin yalancısıyım' diyor. 'Bana değil, ona söyle' diyor. İyi de, Baykal'a sorunca o da 'Ben Aydın Doğan'ın gazetelerinin yalancısıyım' diyor. Böyle şey olur mu? Hani, şıracının şahidi bozacı... Oyun mu oynuyoruz ya? Böyle tezgah olur mu? Tayyip Erdoğan, hiçbir zaman yanlışın, yanlış yapanın yanında olmamıştır, olmayacaktır. Yanlış yapan elbette cezasını çekmeli. Kimsenin yanına yaptığı yanlış kar kalmamalıdır. Ama hala bilmiyorsanız benden duymuş olun.''
-''GAZETE SAYFALARI DEĞİL''-
Konuşmasında suçluyla masumun birbirinden ayırt edileceği yerin gazete sayfaları olmadığına da ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
''Suçluyla masumun birbirinden ayırt edileceği yer gazete sayfaları değildir, mahkeme salonlarıdır. Siz ne hakimsiniz ne de savcı. Kimin suçlu, kimin masum olduğuna, hangi iddianın doğru, hangisinin iftira olduğuna siz mi karar vereceksiniz? İnsanları önce suçlu ilan edeceksiniz, sonra kendilerini aklamalarını isteyeceksiniz. Buna hakkınız yok. O işi mahkemelere bırakın. Zaten devam eden, karar aşamasına gelen bir dava var. Gerçekler orada ortaya çıkacak. Adalet tecelli edecektir. Sizin bu telaşınız niye? Bu saldırganlığınızın altında ne var? Siz asıl onu söyleyin. Bunu bir açıklayın. Bunun altında bir şey muhakkak var. Açıklamadığınız bir şey var. Bunu ben biliyorum da siz açıklayın. Açıklayın bunu... Bir hafta süre. Önümüzdeki hafta cumartesi-pazar kongreleri için gene İstanbul'dayım açıkladın açıkladın, açıklamadın ben açıklayacağım. Onu da açıklayacağım. Çünkü nedenini biliyorum.''
-''RTÜK'TE HANGİ İŞİNİZ VAR?''-
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''RTÜK'te hangi işiniz var? Bir menfaat davanız mı var? Yok mu? Bunu açıkla. Açıklamadığın takdirde açıklayacağım. Birkaç gün daha, görülmekte olan bir davanın sonuçlanmasını bekleyemeyecek kadar niye aceleniz var? RTÜK Başkanını peşinen suçlu ilan etmenizin çıkar hesaplarınızla alakası var mı, yok mu? Açıkla... CNN'in karasal yayın talebiyle ilgisi var mı, yok mu? Açıkla... Gerçekleri yazacaksanız. Siz önce bunları yazın. Yazmadınız, ben açıklayacağım.
'Biz sadece iddiaları yazdık' diyorsunuz. İnsaf... Yazdıklarınızın daha mürekkebi kurumadı. Tek taraflı iddiaları böyle kesin doğru olarak ilan ediyorsanız, yarın mahkeme kararıyla kesinleşenleri acaba nasıl vereceksiniz?
Siz değil misin, önce 'Alman mahkemesine Tayyip Erdoğan baskı yaptı' diye yazıp, sonra da 'Pardon, doğru değilmiş' diye yazan. Bak bu iftiranın dayandırıldığı belgeyi de arkadaşlarım buldu. Delil olarak sanığın dosyasına konan belgede Alman yetkili diyor ki 'Biz Türk hükümetinden tutuklu bir Alman vatandaşı için talepte bulunmaya gittik. Onlar da bize yargının bağımsız olduğunu anlatıp Almanya'da tutuklu Türklerin durumunu hatırlattı. Siyasi baskı söz konusu olmadı' diyorlar. Bunu Alman söylüyor. Size ne oluyor? Madem yazacaksın. Al sana, 'delil' diye dosyaya eklenen belge... Bunun kupürünü neden gazetene koymuyorsun? Milleti aldatma yoluna niçin gidiyorsun? Böyle mi gazetecilik yapıyorsun sen? Böyle mi gerçekleri haber yapıyorsun? Bu mudur ikide bir arkasına saklandığınız basın özgürlüğü? Nasıl olsa köşe yazarlarınız bu konuda gayet iyi avukatlığınızı yapıyorlar. Doğru da olsa, doğru da olmasa gayet güzel avukatlığınızı yapıyorlar.
Onlar patronlarını savunmakta bayağı mahirler. Onlara da diyorum 'öncelikle gelin de patronunuzun bu yanlışlarını sahiplenmeyi bırakın da gerçekleri yazın, gerçekleri...' Gerçekleri yazın. Aydın Doğan da tutmuş bana yazılı cevap vermiş. Her seferinde aynı şeyi söylüyor. Özgür basını susturmak istiyormuşuz. Böyle cevap mı olur Allah aşkına? Cevap vereceksen çıkar gazetelerinin yazdığı iftiraların doğru olduğunu ispatlarsın. Kusura bakma, kimseye de bu yazdıklarını yutturamazsın.''
-HİLTON OTELİ ARAZİSİ-
Başbakan Erdoğan, Aydın Doğan'ın açıklamasında ''Hilton ile ilgili konuyu ben belediyenin sorunu olarak biliyordum'' dediğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Doğru. Konu belediyenin sorunu. Peki belediyenin sorunuysa, bu sorunu bana niye getirdin? Niye bunu benle konuştun? Niye benden bu konuda yardım istedin? Şimdi teferruatını açıklayacağım. Herhalde benim milletim kimin doğru söyleyeceğini çok iyi bilir. Sayın Doğan, Hilton'un önündeki devasa boş alanı, yeşil alanı benden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıma bu noktada talimat vermek suretiyle rezidans yapmak üzere benden ricada bulundu.
Dedim ki, 'mümkün değil, olmaz.' Benden sonra büyükşehir belediye başkanımla da gitti, görüşme yaptı. Herhalde bir yemek de yediniz değil mi? Evet, bir yemek de yediler. Evet, yanların da bir üçüncü şahıs daha vardı. O da Şişli Belediye Başkanı. Sayın Aydın Doğan, herhalde bu söylediklerim yalan değil? Çünkü ben gerçekleri söylüyorum. Kovaladığın iş hakkın değil. Hakkın olmayan bir şeyi... Gazetelerin 'çevreci çevreci' dolaşıyor ya, işte ben de diyorum ki 'çevreci Doğan.' Sevsinler seni...
Hilton'un önündeki o devasa yeşil alanı rezidans yapmak üzere Şişli Belediyesi'nden herhalde işini halletmişti, değil mi? Ama büyükşehirden 5 binlikler noktasında işini halledemedi. Dün akşamki o yazılı cevaplardan sonra bugün bunu açıklamamız gerekiyordu. Çünkü Hilton olayı da o kadar basit bir olay değil. Kullandığı ifade şu; 'Ben boşuna mı bu kadar parayı Hilton'a verdim' dedi. 'Orayı rezidans yapmayı düşünerek bu parayı verdim' dedi. Aynen bana kullandığı ifade bu. Bunlar köşeyi böyle döndüler. Bu ülkede vurgunları böyle vurdular. Şimdi bugüne kadar bunları iyi yürütüyorlardı. Bizden bunları temin edemedikleri için şimdi rahatsızlar. Sıkıntı buradan geliyor.
Önce köşeye sıkıştıracaklar. Gazetelerinin taktiği de, tekniği de budur. Köşeye sıkıştırırlar, köşeye sıkıştırdıktan sonra biter. Her yerde bunu yapıyorlar. Yaptıkları bu. Bizden bunu alamadıkları için o zaman da çılgına dönüyorlar. Tabii ki, bizim bu tür meşru olmayan şeylere 'evet' dememiz mümkün değil. Ve Hilton Oteli'nin imar değişikliği noktasında bizzat kendileri geldiler benden bu konuda destek istediler ama bu desteği vermedim. Tabii, sadece konu bu değil, onu söyleyeyim. Dedim ya, bu hamur daha çok su kaldırır. Biraz sabırlı olacaksınız. Bizi izlemeye devam edeceksiniz ve bundan sonra sayın Doğan Grubu yazdıkça ben de açıklayacağım. Çünkü bu hamur su kaldıracak. Daha çok vaktimiz var. O yazacak biz açıklayacağız ve bunların bütün o kara kaplı defterleri ortaya çıkacak. Bunu bilmeniz lazım ve bu konularda attıkları adımlar, yaptıkları ve biz eleştirilirken hakları... Ama biz onları eleştirirken... Niye kızıyorsunuz, bir dakika ya... Sen eleştirirken, hakaret ederken senin hakkın da, senin bu hakaretlerine, bu eleştirilerine siyasetçi olarak en önemli sermayesi konuşmak olan bizler susacağız öyle mi? Kusura bakma, attığın her hakaretin, her iftiranın cevabını alacaksın. AK Parti budur.''
-''3 Y İLE MÜCADELE''-
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Şimdi önümüzdeki hafta içerisinde sayın Baykal ve sözcülerinin de kampanyalarına karşı, grup başkan vekili arkadaşlarımın belgelerle, bilgilerle cevaplarını duyacaksınız. Şu ana kadar 'eteklerinde ne var, ne yok hepsi dökülsün' diye bekledik. Şimdi bunlara gerekli cevapları arkadaşlarım da vermeye başlayacaklar. Bunları da duyacaksınız. Çünkü AK Parti 3 Y ile mücadelenin adresidir. Yolsuzluk, yasaklar, yoksulluk... Bu mücadeleyi vererek iktidara geldik. Bundan sonra da vererek, inşallah bu iktidar yolculuğumuza devam edeceğiz.
Tabii, benim burada bir şeyi ifade etmem lazım: Diyorum ki Doğan Grubu'na, eğer 'demokrasi' diyorsanız, o zaman sana son bir katkım olsun. Sana yanlış söylemişler. Bunu da iyi öğren. Demokrasilerde konuşma hakkı, eleştirme hakkı sana da, senin gazetelerine de mahsus değildir. Gazete sahibi olmak, hiçbir zaman bir gazete patronunu veya köşe yazarını layüsel (sorumsuz) yapmaz. Siyasetçiler için de bu geçerlidir. Başbakanların da konuşma hakkı vardır ama eleştirilme durumu da vardır. Öyle tek taraflı özgürlük olmaz. Eleştirmek istiyorsan, eleştirilmeyi de göze alacaksın. Ne kadar tahammüllü olduğunu, cevap hakkına ne kadar saygılı olduğunu zaten yaptığın açıklamalarla, yaptırdığın yayınlarla ortaya koyuyorsun. Çünkü senin maaşlı köşe yazarların var, silahşörlerin var. Benim o kadar köşe yazarım, silahşörüm yok. Senin bu noktada maaşlı, paralı silahşörün bol. Milletim bunu görüyor. Sen en iyisi bir defa bu eleştirilere tahammül konusuna pek girme. Önce git, kendi dersine iyi çalış. O da bir yayıncının ilk öğrenmesi gereken cevap hakkına saygı meselesidir. Bunu öğrendiğin zaman seninle bu meseleyi bir daha konuşuruz ama cumartesi ve pazarlar hariç. Oradan bu işi takip edeceğiz ve bu bahse, temenni ederim ki, kaldığımız yerden devam etmeyelim. Hafta içerisinde bu konuda doğrular yazılsın, çizilsin bize de cumartesi ve pazara böyle bir şey kalmasın. Ama devamı halinde cumartesi ve pazar yine İstanbul ilçe kongrelerindeyiz. Orada gerekli olan cevaplar verilmeye devam edecektir.''
Başbakan Erdoğan'a konuşmasının ardından 2009'da yapılacak yerel seçimleri temsilen minik bir seçim sandığı ve mazbata hediye edildi.
HABERE YORUM KAT