BAŞKALARININ DÜNYALARINDA YAŞAMAK ZOR GELİYOR
“Başkalarını dünyasında yaşamak hür insana zor geliyor.” diyor, Pakistanlı ünlü şair ve düşünür Muhammed İkbal. Bu sözü sadece maddi olarak düşünmemek lazım, esir düşmek, zulme uğramak gibi. Bu sözün daha deruni anlamları vardır.
Bir dünya kurulmuş ve bu dünya kendi evinin de içine yerleşmiş durumda; ama senin ruhunun, imanının şekil almış biçimi değil. Bu dünya şehir olmuş, devlet olmuş, ama senin sonsuzluk inancınla çatışıyor, senin ruhuna kucak açmıyor. Evindeki dekor ve anlayışla ruhun çatışıyorsa sen orada hangi özgürlükten söz edebilirsin ki? Ya bu dekor şehrinin ve de devletinin ve hatta yaşadığın dünyanın silueti ise?.. Habeşli Bilâl’i mi özlersin yoksa Hira’da demlenen ruhun akıttığı gözyaşlarından geçerek Refref’in ayaklarına mı tutunursun?
Bir dünya kurulmuş, o dünyada senin zevklerin, yasakların, duyuşların, yasaların; yasların, ağlayışların yaban konumunda. Onların gülüşlerine yüzün adapte olamıyor, ağlayışlarına gözyaşların eşlik edemiyor, yasaları ruhunu kanatıyor… Esaret, yüzün gülüşüyle ruhun gülüşünün çatıştığı yerde başlar, dostum!
Bir dünya kurulmuş, o dünyada en sevdiklerin, çocukların, neslin senin ruhuna adeta kılıç saplıyor, kendi köklerini kesmekle, dallarını budamakla meşgul. Ağlamakta bile özgür değilsin; herkes gülerken sen ağlasan sana deli deniliyor. Aklı öldüren, gönlü boşaltan oyunlara teslim çocukların ve en önemlisi, kalplerindeki ölümcül yaranın da farkında değiller.
Birleştiren Din’in yerine ayıran, ayrıştıran ırkçılık alkışlanır olmuş; hazcılık, aldatma, yalan, hırsızlık, şehvet.. gibi aşağılık davranışlar, kabul gören değer yargıları olup çıkmış.
Sohbetler, kelamlar gönlün ve aklın evliliğinden doğan çocuklar değil, şeytan ve nefsin adeta veled-i zinaları. Ve bu oluşumların seyircileri, dinleyicileri çoğunlukta; vur patlasın, çal oynasın!
İnsanlar aslanlık değil de tilkilik peşindeler; bir geçinme telaşı, bir tatil kompleksi, bir lüks peşinde koşturmaca sürüp gidiyor ki, adeta hepimizi bu bulanık ve kanlı sel sürükleyip götürüyor. Oysa aslan, hürriyet ya da ölüm arar. Özgürlüğün çadır kurmadığı ormanlarda aslanlar ölümü seçer.
Parlayan altınlar gözleri kamaştırırken, ruhun derinliklerinden gelen hicran duyguları beyinleri ve gönülleri uyuşturan en etkin bir uyuşturucu konumunda.
Bir dünya kurulmuş, deruni zevkleri sonsuzluğa çıkaran mabetler yerine, şehvani çılgınlığı anıtlaştıran bankaların egemenliğinde. Faizinin doğurduğu fitne çocukları hayatın en görkemli yerlerine oturmuş, iblisin ıslığını topluma üfürmekle meşgul. Karz-ı hasen’in lezzetini tadabilecek diller kütleşmiş.
Bir dünya, orada develer yeşilliklerden sarhoş olurken, sen, dostunun ruh bahçelerinde sarhoş olabilme imkânından mahrumsun. Şehvet dumanlarından boğulurken, aşkın tepelerinde soluyup sonsuz iklimlere açılacak kanatların yaralı.
Ey dost! Sen bu yerde insana ulaşamadın, Allah’ı nasıl arıyorsun? Allah’ı bulamayan hangi özgürlükten söz açabilir ki?
Gözyaşlarının tatlı değil de tuzlu olduğu bahçelerde özgürlük çiçeği büyümez.
“Başkalarının dünyaları” yani şeytanın. Sen burada mutlu olamazsın, kendine asıl vatanını ara. Ruhunu kalıba dökebildiğin yeri yurt edin. İşte bu yurttan Sevgili’ye ulaşılır, bu yurtta sevgiler ve sevgililer büyür.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT