BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
“Bayram gelmiş neyime / Kan damlar yüreğime.” diye söze başlamayacağım. Bayramın neşenin, coşkunun; sevip sevilmenin bir günü olduğunu unutmadan hareket etmek istiyorum. Bütün olumsuzlukları gönüllerde yığarak davranış sergilemek değildir niyetim. Hayatımızdaki olumlu yanları öne çıkararak sevinmenin ve coşkunun en isabetli davranış olduğunu düşünüyorum. Adı üstünde: Bayram!
Bayramdır diye evimiz ve de gönlümüz şenlenecek; uzaktan - yakından dostlar, akrabalar ve en önemlisi çocuklar, torunlar gelecek. Evimize adeta güneş doğacak. Yüzlerinde mutluluk ışıltısıyla büyüklerinin ellerinden öpecekler, yüzleri öpülecek. Büyüklerinden harçlık almanın sevinciyle gülüp oynayacaklar. Yıl boyunca yaşamış oldukları ıssızlığı, kalabalık yakınlar içerisinde dağıtacaklar ve kendilerine bir güven gelecek. Bu dünyada yalnız olmadıklarını hissedecekler ve bayramlara, bir dost yüzüne bakar gibi bakacaklar; sevinçleri yüzlerinden okunacak. Böylece iç dünyalarında bir hayat tarzı, bir kültür oluşacak ve bir medeniyetin müntesipleri olduklarını zamanla fark edecekler. Müslüman kimlikleri maya tutacak. Büyükler de masum yüzleri öpmenin cennet hazzını alacaklar ve iç dünyalarında bir çağıldamanın sesini duyacaklar.
Bizler ahir zaman Müslümanlarıyız; hüzünle üzüntüyü karıştırmakta mahiriz çoğu zaman. Bir çocuk, bir büyüğün elini öptüğünde, büyüğün gönlünde oluşan duygunun adıdır hüzün. Neden? Çünkü o büyük kendi çocukluğunu hatırlar; günler gelip geçmiş, hayatın faniliği sinesine oturmuş ve hüzünlenmiştir. Hazan mevsimi işte bunun adıdır; fakat meyvelerin de olgunlaştığı, harman yerinin yüzünün güldüğü bir mevsimdir hazan. Hüzün, bütün sevdiklerini bırakıp uzun bir yolculuğa çıkarken, insanın duyduğu duygunun adı olsa gerek. Fakat elleri dolu dolu çoluk çocuğuna dönmenin de mutluluğunu, güvenini içinde taşıyarak. Üzüntü öldürendir, hüzün olduran. Bayram, varoluşun hüznünü de içinde taşıyan coşkunun, neşenin adıdır.
Bayramlar bize hüzün verebilir, ama üzüntü asla! Orucunu tutmuş, elinden geldiğince samimi olarak ibadetlerini yapmış, davranışlarını kulluk çizgisi içinde sürdürmeye çalışmış bir Müslüman’ın bayramını üzüntü içinde değil, neşe içinde geçirmesi gerekmiyor mu?
Rabbimizin şu ayeti, içimize bir açılım, bir şevk, bir ümit, bir neşe vermelidir:
“ De ki: “ Ey kendi aleyhlerinde haddi aşmış kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeyin; çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, evet O çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” ( Zümer: 53 )
Bizi yaratan O, biz O’nun kullarıyız; bu bilinç içimizdeyse sevinelim dostlar. Bayramlar sevincimizin basamakları olsun. Neslimize de melankolik bir dünya bırakmayalım.
Medya içimize sürekli olumsuzluklar ekecek; trafik kazaları, cinayetler, dünyadaki olumsuz gelişmeler yine akıp gidecek ekranlardan. Her şeye rağmen bunların etkisinde kalmamaya özen gösterelim. Çocuklarımızı, torunlarımızı, eş ve dostlarımızı kucaklayarak Müslüman bilinci sergileyelim. Varlık içinde Müslüman bilincinden daha değerli bir şey yoktur çünkü. Bayramlar bize Müslüman bilinci vermelidir. Bu bilinç, içimizdeki bütün olumsuzlukları siler süpürür. Bayramlar bize Müslüman bilinci aşıladığı için kutsal günlerdir.
Müslüman, hiçbir kaybı olmayan insandır. Onun tek endişesi imanını yitirme korkusudur, çünkü. Sağlam bir imanı kalbinde taşıyan bir Müslüman, dünyanın en cesur ve kuvvetli insanıdır. Onun için dünya kayıp yeri değil, kazanma yeridir. Bayramlar, kazancımızı paylaştığımız zaman dilimleri olduğu için mutluluk kaynağımız olmalıdır. Paylaşmayan, cimri insan ne kadar zavallıdır!
Neşeyle, aşkla, şevkle bayrama hazırlanalım ve insanlara, hayvanlara; hatta bitkilere, taşlara, topraklara tebessüm dağıtalım. Çünkü biz Müslümanız, yani Sevgilisine koşan insanlarız. Sevgilisine kavuşma ümidiyle koşarken kim üzülerek adım atmıştır ki?
Bayramınız kutlu olsun!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT