BAZI GÜLÜŞLER ALEV GİBİ YAKICIDIR!
Mevlâna’nın güzel ve düşündürücü sözlerinden birisi de şudur:
“ Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden ise zekâsını ve seviyesini anla!.”
Bilirsiniz, öğrencilik yılarında komediyle dolu zamanlar, gülüşler ve espriler çok olur. Bizim de öğrencilik yıllarımızda bu tür davranışlarımız olmuştur.
Bir grup öğrenci arkadaş otururken, birimiz bir fıkra anlatır ve herkes katıla katıla güler. Aradan en az beş dakika geçtikten sonra, daha önce herkesle birlikte gülmeyen Mustafa arkadaşımız, bu sefer tek başına kendisi gülmeye başlar. Hiçbirimiz bir anlam veremeyiz buna ve Mustafa’ya sorarız:
“Niçin gülüyorsun?”
Demez mi: “ Ben şimdi anladım!..”
Bir de herkes kan ağlarken içten içe gülenler var ki, bunların içi ateşle doludur.
Ülkede bölücü terör örgütü kan kusuyor; bakıyorsunuz ki tezgâh altında kıs kıs gülenler var!
Doğal afet ortalığı silip süpürüyor; güya sureti haktan gözüküp ağzından köpükler fışkırtarak konuşurken, karşı tarafın zararına belki bir çentik atılır duygusuyla içi gülüyor!
Sevmediği birisi hayat veda etmiştir; aileye ilk taziyeye giden ve timsah gözyaşları döken odur; ama içi şen şakraktır, “bir pislikten kurtulmuştur!”
Mesela, bir yarbay, kardeşinin cenaze töreninde feryat mı etmiştir; bazı kesimlerin iç bataklıklarına sanki gülme tohumu ekilmiştir! Acılar ve sıkıntılar içerisinde büyüklüğü seçebilmek, erdem güneşinin insanın içine yansıdığının bir işaretidir.
İnsanlar vardır, bir insan olmaktan çok, insan halinde gözüken yeteneklerdir; belli bir tutkunun peşinden koşan makinelerdir.
Aslında insan hiç değişmemiştir, geçmişte farklı araçlarla neler olmuşsa, bugün de değişik araçlarla aynı şeyler söz konusudur ve insanın konumu hep aynı yerdedir. İbrahim ateşe atıldığı zaman, Nemrut’la birlikte kimler gülüp alkış tutuyordu ise, bugün de İbrahimi duruşu sergileyenlerin başına bir olay geldiğinde, çağdaş nemrutlarla birlikte gülüp alkış tutanlar hep aynı kategorideki insanlar olacaklardır.
Tarihin kuyuları ihanetlerle dolmuştur; bundandır ki, kovalarla çektiğimiz suların rengi kızıldır.
Şimdi önümüzde seçim var. Birçok üst mahfildeki hesap, aman ülke daha iyiye gitsin, hesabı değil, falan ve filancalar alt olsun da ne olursa olsun, hesabıdır. Televizyonlara çıkıp, istisnalar hariç, içlerindeki ateşi halka kusanlardan artık iğrenmeye başladık! Kendileri “kin ve hırs” ateşinde yanarken, bütün ülkeyi de bu ateşin içine atma çabasındalar. Bu tip insanların gülüşlerinden zaten biz halk olarak ne karakterde birileri olduklarını anlıyoruz.
Geleceği ancak Allah bilir. Ancak bir bahçeye biber ekmişseniz, oradan domates toplayamazsınız. İki ay sonra, içlerindeki ateşi gülücüklerle dağıtacak ve halkı ateşlere salmaya çalışacak olan Nemrut’un torunlarına dikkat edilmesi gerektiği de unutulmamalıdır. Mustafa gibi beş dakika sonra gülmektense, ta başından ağlamak daha yerinde bir davranıştır.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT