BEN DE ESNEDİM
Geçenlerde bir esnaf arkadaşımı dükkânında ziyaret ettim. Küçücük bir dükkândı ve içinde iki üç kişinin oturabileceği yerden başka boş yer de yoktu. Adeta bir hücreyi andırıyordu. Çay içtik, sohbet ettik, birbirimizin hal ve hatırını sorduk, geçmiş günleri yâd ettik.
Bu küçücük mekânda adeta bir hücre mahkümü gibi değil de bir saraylı morali içerisinde şen ve ümit dolu olarak bulduğum arkadaşıma, biraz da hayret ederek, sordum:
“Kaç yıldır bu dükkânda esnaflık yapıyorsun?”
Cevabı şaşırtıcıydı:
“Tamı tamına yirmi beş yıl!” demez mi?
Bir ömür, diye düşündüm ve kendimce bazı hayallere dalıp gittim. Ellili yaşları gösteren dostum demek ki, gençliğini bu hücre gibi yerde geçirmiş, ama bir şikâyeti de yok! Biraz üzülerek sorularıma devam ettim:
“Peki, bu daracık yerde, adeta hücre görünümlü bu mekânda bulunmaktan sıkılmadın, bıkmadın mı? Zaman zaman seni ateşler basmıyor mu? Akşama kadar çarmıha gerilmiş gibi oturmaktan, adeta müebbet hapse mahküm olmaktan bıkıp usanmadın mı?”
Cevabı yine şaşırtıcıydı:
“ Acı söz, sevimli ve güzel dudaklardan çıkınca tatlılaşır. Gül bahçesinde diken göze batmaz, gönül çekici olur. Mecnun çölde güneş sıcağından etkilenmez, Leyla’nın aşkı onu diri tutar. Değerli dostum, her esnafın gönlünde bir selvi boylu yatar. Tam ümitsizliğe düşecek olduğumuz anda, bir müşteri, yüzünde güller açarak dükkândan içeri girer. İşte o an, içimizdeki dikenleri budayan bir el uzanır zihnimize ve bizler gül kokusuna gark oluruz. O selvi boylu yüzümüzü güldürür ve ümitsizliğimizi siler süpürür.”
Dedikleri kendince doğruydu; mekândan çok mekin, yani mekânı şereflendiren önemliydi. Böyleydi de, acaba müşterinin kimliği mi çekiciydi, yoksa cebindeki para mı daha sıcacıktı? Ne olursa olsun, sonunda bir sevgi yönelişi söz konusuydu ve bu inkâr edilemezdi. Uğrunda uykusuz kaldığımız, bin bir zahmetlere katlandığımız, hatta ölümü bile göze aldığımız “sevgililer” hayatımıza yön veriyordu. Paranın kâğıt olarak bir kıymeti yoktu, ama “değer ölçüsü” olması hayalleri kanatlandırıyordu. Paranın üstünde oturmadan kurduğunuz hayaller, bir rüya gibi, koltuktan kalktığınızda zihninizden uçup gider. Böyle olur da sanki paranın üstünde oturanların hayalleri çok mu somuta indirgenir! Bankadaki parasına güvenerek kulübede yaşam süren nice insanlar vardır. Güven duygusu, onları her türlü zorluğa karşı dirençli kılar. Sonunda yıkılacak olanlara güvenmek!..
Namaz kılarken esneyip dururuz da, siz hiç para sayarken esnediğinizi hatırlıyor musunuz veya böyle bir insana rastladınız mı şimdiye kadar? İnsan sevgilisinin yanında uyku moduna geçebilir mi? Beyin sevgiliyi görünce bütün vücut askerlerini alarma geçiriyor.
Herkes bir sevgili uğruna çalışır, uğraşır, didinir durur. Dünyadaki tüm şarkılar, türküler bile bir sevgili uğruna söylenen serenatlar değil mi? Bütün insanlığı ayrı zaman ve mekânlarda birleştiren, buluşturan bu sevgi, fıtri (doğuştan) değilse nedir?
Demek ki insan sevgi ile kodlanmıştır. Ne var ki, bunu olumlu veya olumsuz, dengeli veya dengesiz kullanmak kendi eline verilmiştir. Dünyayı kasıp kavuran bu sevgi, fani bir hayat için ise, yazık! Kalplerde sonsuzluğa bir pencere açılamamışsa, bu tür sevgiler boğucu, öldürücü ve bencildir. Mutluluğu, kalplerinde sonsuzluğa bir pencere açabilenler tadabilmişlerdir; çünkü onlar sevgilerini bölüşmesini bilmişler, bencillikten kurtulmuşlardır.
Hayatı sevgi yönlendiriyor: Savaşlar, barışlar; ölümler, doğumlar; ayinler, törenler… Hep sevginin direkt veya dolaylı yol arkadaşları. Olumlu veya olumsuz olması aldatıcı olmasın.
Beşar Esat’ın Suriye’yi ateşe vermesi bir olumsuz sevginin en bariz patlamasıdır. Koltuğunu ve iktidarını, şöhreti o kadar çok seviyor ki, bunların uğruna bir ülkeyi ateşe verebiliyor. Firavun, Nemrut, Neron, Hitler… Öyle değil miydi? Kendi gülün için, bütün gül bahçelerini yakıp yıkmak!
Bir de insanlar güzel kokulu güller eksinler, iç dünyaları gül bahçesine dönüşsün diye sevimli bahçeler kurmaya çalışan insanları düşünürsek, olumlu ve paylaşımcı, böyle olduğu için de derinden çoğalan sevgiler karşımıza çıkar ki, işte bunlar öldürücü değil, oldurucudur.
Hayatımız sevgi boğulmasıyla sevgi yoğrulması arasında gidip geliyor. Mutlak Sevgili’den gelen ışığın, insan kalbinde kırılmasıyla ateşe dönüşmesine “sevgi boğulması”, kalpte yol bularak, ışığa dönüşmesi ve sonsuzluğa çıkmasıyla da “sevgi yoğrulması” ortaya çıkar.
Sevgimize ve sevgililerimize dikkat!
YAZIYA YORUM KAT