Ben Osman Yazıcı
Sevgili Okurlarım, bugün siyasetten uzak, kendimi yazacağım. Bizim meslekte; böyle şeyler pek olmaz. Köyden gelmeyi, zor şartlarda yetişmeyi eleştirenlere, insanlara tepeden bakmayı marifet sananlara kendimce cevabımız olacak.
İnsan yaşamının zor dönemleri vardır. Türlü mücadelelerden geçersiniz, bazen tökezler, bazen de düze çıkarsınız. Sevinçler, acılar kardeştirler hayatta.
Hele devletin imkânlarından nasip alamamış; Karadeniz Bölgesi’nin unutulmuş bir ilçesinin en yüksek köyündeyseniz, işiniz gerçekten zordur.
İlçeye inmek okumak, başka alanlara talip olmak için; diğer rakiplerinizden on kat daha çalışmak zorundasınız.
Karadeniz’in tüm özelliklerini bünyenize toplamak kolay olmuyor.
Ya da bu şartlarda yetişen birinin, ABD’deki Beyaz Saray’da; devlet protokolünde bulunabilmek hiç de kolay olmuyor.
Gazetecilik ve bürokraside zirveye çıkmak, 30 yıldan beri ayakta durmak ise bir mucize olsa gerek.
*
Bendeniz Rize’nin Ardeşen ilçesi Yukarıdurak köyündenim. Okuma yazma bilmeyen bir ailenin oniki çocuğundan biriyim. Lise sona kadar Kaçkar’ın eteklerinde çobanlık yaptım, inşaatlarda çalıştım. Kısacası hem çalıştık, hem okuduk. Hayatın içinden geliyoruz. Mısır ekmeği tek gıda maddemiz, beyaz fırın ekmeği ise pastamız oldu. Tabandan, tavana uzun bir yürüyüş yaptık.
İlkokulu; tek sınıflı, tüm sınıfların bir arada olduğu tek gözlü, tek öğretmenli okulda okudum. Defter yerine, çimento torba kâğıtlarını ya da arkadaşlarımın kullanmadıkları; defterlerini kullandım. Ortaokula, büyüklerimin pantolon çeketleri ve Trabzon lastiği ile başladım. Almancıların verdikleri gömlekleri giydim. Köyden ilçeye ilkez, ilkokul diplomasına yapıştırılacak; resim çektirmek için; çay kamyonu ile gittim. Ortaokul süresince tek göz odaya kaldım. İlk sinemaya arkadaşım Osman Sarıtabak götürdü. Annem rahmetli, 22 kilometrelik köy yolundan; ilçeye sırtında odun taşıdı, sattığı yağ ve peynir paralarını gönderdi. ‘Oğlum okuyup adam olacak’ sevincini yaşardı. Hayata asılmam, sorumluluğum biraz da ondandır.
*
Rize Endüstri Meslek Lisesi’ne başladığımda; gündüzleri simit sattım, yaz aylarında Hopa-Arhavi-Kemalpaşa’da inşaatlarda çalıştım, hafta sonları; emanet parayla sebze ve meyvecilik yaptım. Ekmek alamadığım günler oldu, tek kesme şeker ile açlığımı giderdim, evde yakacak sobam ve odunum olmadığı için; okul bekçisi ile arkadaşlık kurup, okul kulübesinde hem ısındım hem de ders çalıştım, bazen de uyuya kaldım.
Teknik Lisesini okumak için Trabzon’a; inşaatta çalışırken tanıştığım; Hopa-Kemalpaşa’dan Hasan Subaşı’nın petrol tankeri ile gittim. Ve o Trabzon’da uğrayacağım, selam götüreceğim ne kimseyi tanıyordum, ne de bir akrabam vardı. Okula veli olarak; Trabzon Lisesi’nin karşısındaki camiden çıkan bir dedeyi ikna ederek götürdüm.
Dört yıllık eğitimim süsesinde; Arafılboyu, 2.Nolu Erdoğdu Mahallesi gibi, güneş görmeyen, pencereleri olmayan, nemden yataklar ıslanan bodrum katlarında kaldım. Ev arkadaşlarım Mustafa Baltacı, Nazmı Öztürk ve Mehmet Emin ile simit parasını bölüştük, bayat ekmek alırdık fazla tükenmesin diye.
*
Gazeteciliğe bulaştığım için dört yıllık İşletme Fakültesi’ni sekiz yılda bitirdim. Ve daha nice zorluklarla, hayat mücadelesini verdik.
Çömez muhabir olarak başladığım Karadeniz Gazetesi’nden Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Başyazar olarak ayrıldım. Üyesi olmaktan onur duyduğum Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nin yönetiminde bulundum.
1978 yılında Trabzon’a gelirken, tek kişiyi tanımazken, 1992’de, her Trabzonlunun tanıdığı biri olarak ayrıldım.
Ankara’da; Flaş TV’de muhabirlik, Parlamentoda Dergisi’nde editörlük, Meclis’te danışmanlık, milletvekili danışmanlığı, ANAP’ın yayın organı olan Petek Gazetesi’nin yayın yönetmeni, parti danışmanlığı, başbakan müşaviri kadrosuyla;
2 başbakana (Mesut Yılmaz ve rahmetli Bülent Ecevit’e), 8 bakana (Cavit Kavak, Hüsamettin Özkan, Fikret Ünlü, Ülkü Güney, Murat Basesgioğlu, Fikret Ünlü, Yüksel Yalova ve Yılmaz Karakoyunlu’ya); TRT, Anadolu Ajansı, Basın-Yayın ve Özelleştirmeden sorumlu başdanışmanlık yaptım
*
Anadolu Ajansı Görüntü Hizmetleri ARG’de ve Tekel Tuz İşletmeleri’nde Genel Müdürlük, Tüpraş, Anadolu Ajansı, Denizcilik İşletmeleri, Et-Balık Kurumu, Gübre Sanayi A.Ş, Tekel Genel Müdürlüğü ve TEKA Puro’da Yönetim Kurulu üyeliği… 40 yaşına kadar tüm bu görevler nasip oldu. Bütün bu görevlere, tanımaktan onur duyduğum eski başbakan Mesut Yılmaz’ın destek ve katkılarıyla geldim. Tekrar takdir ve şükranlarımı arz ediyorum.
Sekiz yıldan beri, bu bilgi ve birikimimle atıl durumundaki, ‘arandığında bulunmayan, bulunduğunda sorulmayan’ bir bürokratım. Bölge gazetelerinde ve internet sitelerinde yazı yazıyorum. Sabah-Ankara’da ‘Oltamıza Takılanlar’ başlıklı bir köşem var.
Bütün bu görevlerimde, nereden geldiğimi hiç unutmadım, inkâr etmedim, kişisel sitemde olsun, yazılarımda hep dile getirdim. Ömrümü ülkeme, insanlığa, bölgeme ve hemşerilerime hizmet ermekle geçirdim.
*
Hatalarım, eksiklerim oldu. ‘Keşke yapmasaydım’ dediklerim çok oldu. Bir yargıç hassasiyeti ile kendimi yargıladım, hatalarımdan ders, iyi şeylerden örnek aldım. Dünyalar güzeli kızım Hande’ye ve beş yaşındaki oğlum Ata’ya; TRT Sanatçısı eşim Meliha ile birlikte iyi bir eğitim güzel bir gelecek, utanmayacakları, onur duyacakları bir soyadı vermeye çalışıyoruz.
48 yaşına bu yıl girdim. (01.01.1963) Allah’a her dua edişimde şunu istedim, istiyorum: “Allah’ım, bana hayır iş yapmaya, ülkeme, insanlığa ve hemşerilerime hizmet etmeyi, bir de sağlıklı olmayı nasıp eyle.” Bundan sonraki amacım ve isteğim bu.
Evet… Ben köylü olmaktan, köyden gelmekten hep onur duydum, duymaya devam edeceğim. Hayatımın hiçbir döneminde geçmişimi unutmadım, unutmayacağım ve geçmişimin her saniyesi ile de onur duyacağım.
‘Ne oldum’ değil, ‘ne olacağım’ önemli.
YAZIYA YORUM KAT