BİLGİ HAVRALARINDA KIYILAN RUHLAR
Bazen çok küçük ve önemsiz şeyleri büyüttüğümüzü, bazen de çok büyük ve önemli şeyleri küçümsediğimizi görüyorum.
Mesela, ölümcül olan, sonunda hayatımızdan çekilecek olan veya bizim ondan uzaklaşacak olduğumuz şeyleri çok büyütebiliyor, önemsiyoruz. Türkiye’den örnek verirsek, 12 Eylül öncesi olanları bugün hatırladığımız zaman, ne denli basit ve olur olmaz şeylerle hayat tükettiğimizi acı tebessümlerle hatırlıyoruz. Bundan sonra gelenlerin de bugünleri çok farklı hatırlayacaklarını sanmıyorum.
Bunun yanında, çocuklarımızın eğitimiyle ilgili olarak, onların hayatlarını, “dava” veya özel zevklerimiz uğruna, nasıl ertelediğimizi ve küçümsediğimizi de hatırladıkça, içimiz acılarla doluyor. Ya da ebedi hayatımızı hiç düşünmeden sorumsuzca davrandığımızı düşündükçe içimiz alevleniyor.
Apple telefonlarının sahibi Steve Jobs çok ünlü bir milyarderdi. Elli altı yaşında kanserden öldü. Ölmeden önce söylediği son sözü kayda değer niteliktedir: “Mademki hayatın sonunda ölüm var, sahip olduğunuz şeylerin hiçbir anlamı yoktur!”
Yaşlı bir tanıdığım vardı; hayli de zengindi. Hayatının sonunda geldiği durağı özetleyen birkaç cümlesini hatırlıyorum:
“ Yahu, hayatımı bunca sıkıntılar içinde adeta harcadım. Hayattan da hiçbir zevk alamadım. Paralarımı bankalara yığdım, mal- mülk edindim. Şimdi geldiğim noktadan bakıyorum da adeta kahroluyorum! Oğullar, Kızlar, torunlar, damatlar, gelinler har vurup harman savuruyorlar ve işin en acı tarafı da beni adam yerine bile koymuyorlar. Büyük ihtimalle ölümümü dört gözle bekliyorlar ki, mal varlığımı aralarında taksim etsinler. Ben bütün bunlar için mi çile çektim, yaşadım?”
Seni Allah ile tanıştırmayan hiçbir şey senin değildir; bu bilgi olabilir, servet olabilir, başka şeyler de olabilir. Başkaları onların üzerinde tepinirken, hesabını sen vereceksin.
Müslüman’ın uykusu bile rahmettir. Zalim hükümdar Dikyanus’un yanında uyanık olmaktansa, Ashab-ı Kehf (mağara arkadaşları) gibi uyumak daha hayırlı değil midir? Asıl uyumak, zalimlerle dost olmak, bilgi havralarında mazlumlara kıyıcı firavunlar, dikyanuslar yetiştirmek değil midir? (Öğretmen arkadaşım; kimi, ne adına yetiştirdiğini düşünebiliyor musun?)
Müslüman, her adımını sorumlu atan, sorumlu yaşayan insandır. Dünyayı kucaklamak değildir, onun görevi. Yukarıdaki ihtiyar gibi, sevmediklerine bırakmak için ebedi hayatını harcayan insan değildir. Beni, Rabbimle tanıştırmayan hiçbir şey ilim değildir. Bu tür bilgilerdir ki, insanlığın başına beladır. Ya da bela haline gelmiş insanların eline geçen bilgiler, insanlığın felaketi konumuna gelir; tıpkı delinin eline geçen bıçak gibi.
Yoldan geçerken bir taşın selamını alabilen, bir ağaçla konuşabilen; böceklerle, kuşlarla sohbet edebilen ve gerçek insanlarla karşılaştığında, iç dünyasındaki Yusuf’a ulaşabilen insanın adıdır, Müslüman. Bunları başaramayan insanların yönettiği dünya, Mısır’ın güneyinde 1600 kilometre mesafede bulunan Asuan’dan taş taşıyarak piramitleri diken ve firavunlara kul- köle olan insanların konumuna düşer. Oysa hakiki Müslümandan daha özgür hiç kimse yoktur, dünyada; çünkü onun özü gür, ruhu gürdür.
Ağladım, hicranıma gün boyunca ağladım,
Dertlerimi yüklenip bir uzunca ağladım.
Nasıl bir uyku imiş, yıllarımı götürdü,
Dünya denen beşikten uyanınca ağladım.
İki dünyada da gülmeniz duasıyla…
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT