BİR GÜZEL SÖZ, BİR HAYATI ETKİLER
Dil ırmağından nice kelimeler dökülür. Kimi hikmet yüklüdür; kulakları delip geçer ve gönül bağını sular. Kimi ateşten ok gibi, kalpleri deler, bağırları kana bular.
Anamın, “oğlum, evladım!” diye bana seslenişi üzerinden yıllar geçti, ama benim kulağıma hâlâ o sesleniş en güzel nağme olarak yansır; çünkü anamın o seslenişi çok içten geliyordu. Bu iki kelimelik “oğlum, evladım” seslenişinde bütün hayatın şifrelerinin yattığını ben bu yaşıma gelince anlamaya çalışıyorum. Hatta bütün eğitim sistemlerinden, metotlarından daha etkili bir eğitim formülü olduğunu da şimdilerde hissediyorum.
Bunca yıldır, bunca kitap okudum eğitim adına; fakat anamın bana “oğlum, evladım” diye seslenişinde vermiş olduğu olumlu mesajı ben hiçbir kitaptan alamadım.
Anaların dil ırmağından bal akar. Anaların dil ırmağından gönül akar, sevgi, merhamet, adanmışlık akar. Akan bu güzelliklere âşık olmanın adıdır, eğitim.
Ana, evladına adanmıştır; asla karşılık beklemez, o, bir tacir değildir. Hakiki sevgi, karşılık beklemeden gösterilendir ve bunun da tek kahramanı vardır: Ana! İşte bu sevgi eskimez, pörsümez ve hep yeni olarak gönülleri aydınlatır, insanı var eder!
Hep denemişimdir; nerede kendimi manen çıplak, yoksul gördüysem, anladım ki, anamın dil ırmağından akan kelimelerden uzak bulunuşumdandır. Onun dil ırmağından akan kelimeleri kana kana içtiğim zamanlar gönül bahçem hep yeşermiş, ağaçlar büyümüş ve meyveye durmuştur. Gönlümde açan güllere bülbüller konmuş, bülbül sesleriyle ben sabahlara uyanmışımdır. Yeryüzü bir gül bahçesi gibi önüme serilmiştir.
Ünlü şair Yahya Kemal, beş yaşındayken, anasından duyduğu bir vasiyeti, hayatı boyunca hiç unutamadığından söz eder. Anası, küçük Yahya Kemal’e şu vasiyette bulunur: “ Oğlum, hayatında iki insanı çok sev; biri Murat Hüdavendigâr Efendimiz (Balkanların fatihi padişah), bir de Hz. Muhammed (AS) Efendimiz.”
O dönem herkes Paris’e gidip Osmanlıyı yıkma planları yaparken (Jön Türkler), Yahya Kemal on iki sene Paris’te kalmasına rağmen, “eve dönen adam” olmuş ve tarihine ihanet etmeden hayata veda etmiştir. Anasının bir cümleciği, onun, hayatı boyunca duymuş ve okumuş olduğu kitaplık çaptaki bütün sözlere galip gelmiştir. Dil ırmağından gönül ovasını sulayan bu cümle, onu bir hayat boyu yeşertmiştir.
Dil bir ırmaktır, kulak kanal ve gönül de ova hükmündedir! Aklın derinliklerinden, gökyüzüyle tanışmış pınarlar dil ırmağından akıyorsa, gönül ovasını mutlaka yeşertir. Laleler, sümbüller, papatyalar, orkideler, karanfiller… bir arada gönül gülşene, gülizara dönüşür. Bu gönülde demlenmiş kelimeler dil ırmağından dökülünce, o da yeni gülşenler oluşturur. Böyle bir hayatta bülbüller öter, deruni nağmeler ovalara, dağlara yayılır ve insan hayatı cennete dönüşür.
Bir de bunun tersini düşünelim; dil ırmağından, dünya mağmasına düşmüş ve ateş olmuş sular gibi dilden kelimeler dökülürse ne olur? Dünyayı ateşe boğar. Mağmada kaynamış bir sözden daha yakıcı dünyada ne vardır acaba?
Dil bir ırmaktır; oradan tatlı, soğuk pınarlardan daha serinletici ve hayat verici kelimeler de akar, ateşten daha yakıcı kelimeler, sözler de.
Hepsinin demlendiği yer beyindir, akıldır. Akıl, gökyüzüyle tanışmışsa, onun dil ırmağına gönderecek olduğu sözler dirilticidir. Akıl, bu tanışıklıktan mahrum ise, ona bağlı olan dilden de yılan ıslığı gibi sözler duyulur!
Ama ben anamın “oğlum, evladım” diye bana seslendiği nağmeyi, dünyanın hiçbir musikisine değişmem; çünkü anam, diline gönlünü koyarak bana seslenirdi!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT