BU PROBLEMİ KİM ÇÖZER?
En ağır problemi en iyi bilene sorarlar. Sana gelen problemin ağır olduğunu düşünüyorsan, bilgi ve beceri düzeyinin yüksek olduğunu da bilmelisin. Köylü evinde tavus kuşuna, soylu Arap atına rastladın mı hiç?
Anlayamadığın şeylerden ürkerek kaçma! Ya da sorunlar denizinin suyu dizlerine kadar çıktı diye denize küfretme, yüzmesini öğren; engindeki suların nağmelerini duyacak ve mest olacaksın. Her problem senin için yeni dünyalara açılan bir kapıdır. Onları çöz, çözmenin zevkini tat ve yeni formüllerle tanış. Hayat, problemlerle formüller meydanı değil midir? Neden ısrarla içine kapanıyor ve zindanları yurt ediniyorsun? Açılsana gökyüzüne, gökyüzü medeniyetine. Gökyüzü çok geniştir, çok; hayal edemeyeceğin kadar.
Kiminin eline kılıç yaraşır, kiminin eline kalem. Sana ne yakışacağını en iyi sen bilirsin; ama kılıçsız kalem zavallı, kalemsiz kılıç zalimdir. Sen ne zavallı ne de zalim ol. Dünyadaki problemleri ne zavallılar çözebilmişlerdir ne de zalimler. Her iki grup da sürekli problem üretmiştir, üretmektedir. Dünyanın haline bak, anlarsın. Sen her şart altında adil olmaya çalış, yani problem çözücü ol!
Batılılar; tüm insan problemlerinin fabrikalarda, laboratuarlarda, bilgi işlem merkezlerinde, istatistik bürolarında, stadyumlarda, eğlence merkezlerinde… çözülebileceğini söyleyen bir dini yaymaya çalışmaktadırlar. Yani onların problem çözme merkezleri dış dünyaya dönük. Kendi dışımızda çözebileceğimiz hiçbir problem yoktur aslında; insan, problemlerini ancak kendi içinde çözer. Böyle yapmazsa kendisi problem olur.
Bir yerde iktidar olmuşsan problemlerin yönü sana çevrilir; ister aile reisi ol, ister devlet başkanı, fark etmez. İktidarların trajik bir tarihi vardır: Mağlup olarak sahneyi terk etmek. İktidar olmuşsan, bir gün mağlup olacağını ve problemin bizzat kendisi olacağını unutma! Çünkü yenilgi, halk tarafından başlı başına bir problem olarak algılanır. O zaman seni çözecek kimse de bulamaz ve problem olarak dünyayı terk edersin. Ancak, iç dünyandan sonsuza bir pencere aralarsan, içine dolan dünya dumanlarından kurtulur ve yönettiğin insanlara da gerçekten lider olursun. İşte asıl zafer budur.
“Ne doğru düşünce sonuna kadar iktidarın aleti olabilir, ne de iktidar, sonuna kadar doğru düşüncenin hizmetinde kalmaya razı olur.” Bir yerde uzun vadeli iktidarlar görürsen, orada doğru düşünceyi kamçılayan problemlerin yerin altına kaydığına hükmet. Ve işte o zaman!.. Çözülemeyen ve yerin altına geçen problemler hiç beklenmedik bir anda patlar! Ortalık savaş meydanına dönüşür. Bu savaşı kabullenemeyen iktidarlar, kendi sultalarını korumak adına dünyayı ateşe verir ve “yön değiştirme” metodu uygularlar. Ancak, “yaratılanı, Yaratan’dan ötürü sevenler” alınlarını secdeye koyarak kaderin gizemli yolunu titreten nal seslerini duyar ve kalabalıkları ebediyet yolculuğuna hazırlar. Kalabalıkları ebediyet yolculuğuna hazırlayamayan yöneticiler, gün gelir, dün onlar için alkış tutan eller tarafından boğulur.
İktidardayken erdemini korumak zordur. İktidar, gücü de beraberinde taşır. Bu gücü dengeli biçimde kullanmak herkesin işi değil, arınmış insanların işidir. Yani kendileri problem olmuş insanların değil, problem çözme yeteneğiyle donanmış insanların işidir. Aksi halde iktidar gücü zulme dönüşür. Tarih de öyle diyor, bugün de öyledir, yarın da farksız olacaktır.
Arınmamış insanların elinde iktidar, delinin elindeki bıçak gibidir; kime ne zaman saplanacağı bilinmez; ama mutlaka birilerine saplanır. Arınmış insanların elindeyse iktidar, doktorun elindeki neşter gibi hayat dağıtır.
Ya hayat problem olmuşsa ne yapılmalıdır? Akrebin etrafı ateşle çevrilirse, akrep çıkış yolu bulamaz ve sonunda intihar eder. İntihar mı etmeliyiz? Evet, hayatı problem olarak algılayan bir zihne sahipseniz yapacak pek bir şeyiniz yok aslında. Batı, bütün problemlerini çözer gibi görünürken, orda hayatın bizzat kendisinin problem olması intiharı körüklemektedir. Su donmuşsa ve sizin de ona üfleyecek sıcak nefesiniz yoksa susuz kalırsınız. Batı’da hayat o kadar donmuştur ki, güneşi Batı’ya ekseniz bile bu donan hayat çözülemeyecektir; hayatı çözen, gönül güneşidir; Batı’da o yok.
Problemler hep seni buluyorsa sevin; sen hala ölmemişsin. Bir gün problem üretenlerin patladığını görecek ve bu olay da sana çözülmesi gereken bir problem olacaktır. “Efendiler” tarafından bugün koparılan fırtına, milletine bahçe diye sunulan yerin mayın tarlası olduğunu anlaman ve buna itirazını yüksek sesle haykırmandır. Bu bir savaş olabilir, ama zaman, haklılara galibiyeti armağan etmek için destur almış gözüküyor, ümitvar ol!
Küçük bir çocuğu okuldan soğutan probleme bir bak: Arkadaşı ondan zorla veya tehditle kalem almıştır yahut oturduğu yerde oturmamasını söylemiştir. Ama çocuk için bundan büyük problem yoktur ve onu okuldan (yani hayattan) soğutur. Bu basit, fakat çocuk için amansız olan problem çözülür ve çocuk okulunu sever.
Hepimiz çocuk hükmündeyiz aslında. Dünyada gelişen problemleri problem mi sanırsın? Hakikat ehlinin gözüyle bir bak: En büyük problemin kendin olduğunu göreceksin; çünkü fani olan hiçbir şey mutlak problem olamaz. Ne var ki, onu ebedi olarak algılamak en büyük problemdir. Kendini aşarsan âlem sana rakam rakam, harf harf gelir. Sen istediğin rakamı istediğin kareye yerleştir, istediğin harfle istediğini yaz; ama başında Besmele’yi unutma! Bütün problemler onunla çözülür çünkü. Sen Besmele’siz Batı’nın problem çözeceğini düşünüyorsan, şimdiden bir uçuruma doğru yol aldığını da bilmeyeceksin. Çünkü Besmele, varlığın yaradılış kodunu bozmadan ona yaklaşmanın adıdır. Bu da ancak müslümanda hayat bulur. Ve problem çözücü de bir müslümandan başkası değildir.
D.Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT