Bu topraklar sağ ve solun yurdu değildir
Türkiye’de hiçbir zaman sağ ve sol kavgası olmadı, olması da mümkün değildi. Çünkü bu topraklarda bir Batı anlayışı gelişmedi ki. Bu topraklarda hıristiyani bir inanış ve kültür yaşanmadı ki. Adı “Mordehay” olan biri, şeytani dürtülerini tatmin için ismini “Marx” olarak değiştirmedi ki. Bu toprakların aydınlık bağrında, “Durkhaim, Freud, Darvin” denilen karanlık siluetli adamlar yetişmedi ki.
Solun gelişmesi için işçi sınıfının olması gerekiyordu. İşçi ve patron ayrı sınıfların temsilcileri idiler. Bir araya gelmeleri mümkün değildi.
Sağın oluşması için de “Adam Smith”lerin şeytani otağlarını kurması gerekiyordu. Ne var ki bu topraklar, şeyh Edebali’nin nurlu çadırının içinde sonsuzluk bestesiyle büyüyen insanların alın teriyle yoğrulmuştu.
Bizim kültürümüzde ise işçi-patron ayrımı olamazdı; olanlar ise yapaydı. Aynı camide, aynı yöne doğru secde eden insanlar arasında sınıf oluşamazdı. Ebubekir’le köle Bilal aynı sınıfsız dünyanın birer kutlu insanlarıydı. Birbirlerine karşı üstünlükleri yoktu; üstünlük ancak “takva”da idi. Takva kavramını hayatında öne çıkaran bir toplumda sağ ve solun olabilmesi mümkün müydü? Takva, sınıfları yerle bir eden bir kavramdı.
Sonra, faniliği kuşanan bir toplum anlayışında paylaşım kavgasının yeri ne kadar olabilirdi? İnsan fanidir, yani bir gün ölecektir. Öldükten sonra da dünyada yapıp ettiklerinin hesabını verecektir. Birey, başkalarına şirin görünmek için değil, bizzat kendine saygı duyduğu için dürüst olmalıdır. Sahip olmak için değil, olmak için çaba sarf etmelidir.
Sağ ve solun bütün amacı sahip olmak üzere kurulmuştur. Her iki ideolojinin öte kavramı, hesap kitap kavramı yoktur. Bu iki anlayış dirilişsiz bir yokluğa insanlığı sürüklemektedir.
Her iki anlayışta insan sadece “nefs-i emmare” boyutunda algılanır. Aslında insanın bu boyutları hiç hesaba katılmaz. İnsanı “ekonomik hayvan” olarak algılayan bu sistemlerde insan yok, cehennemi bir heyula vardır. Hayatını ateş üzerine kuranlar, ortalığa çıkarak insanlığa bahar vaat ediyorlarsa, bunlar ya baharı tanımıyorlar ya da şeytanın mücessem görüntüleridir.
Bunların sitelerinde “şeytan”dan da söz edilemez; çünkü şeytan sitenin baş mimarıdır.
Bu topraklarda fikir yürütenler, bu toprakların insanlarının düşünce ve inançlarının ne olduğunu, nasıl bir seyir izlediğini de bir bilseler! Bunların yaptığı nedir biliyor musunuz? Adana’da çay yetiştirme sempozyumu! Bütün çabaları boşunadır ve “bilimsel” dedikleri şeylerin, “filimsel” kadar da bir değerinin olmadığını da bilmiyorlar.
Sağ ve solun bahçelerinde gül göremezsiniz; çünkü baharla tanışmamışlardır; kutuplarda giyindikleri kışlıklarını, güneşin altındaki insanlara giydirme kavgası yaparlar. Kızak köpeklerini, yemyeşil vadi insanlarına vasıta olarak tavsiye ederler. Bunlarda karın binbir çeşit adı vardır da baharın, güneşin adı yoktur. Gecenin çocuklarının, gündüz hikâyeleri olabilir mi?
Sözü uzatmak istemiyorum; Allah, “Yapmadıklarınızı niçin söylüyorsunuz?” buyuruyor. Yaratıcı’ya, insan olmasının teşekkürü olarak secde etmeyen insan, nasıl olur da O’nun yarattıklarına rahmet saçabilir?
Sakın inanç başka, hayat başka demeyin! Hava başka, vücut başka; evren ayrı yerde, dünya ayrı yerde öyle mi?
Üzümü sıkarsanız üzüm suyunu, insanı sıkarsanız da onun düşünce ve inançlarını elde edersiniz. Hiçbir insan düşünce ve inançlarından ayrı düşünülemez.
Bu topraklar sağ ve solun mülevves yapısıyla kirlenmemiştir. Bu topraklar İslam’ın nuruyla yoğrulmuştur. Onun için buralarda peygamberi güllerden başka açmaya çalışan hiçbir bitki boy veremez. Bunun böyle olduğunu hepimiz inşallah yakında görürüz.
YAZIYA YORUM KAT