Buluş ve icatların arka planı
Biz insanları diğer canlılardan farklı kılan en barız özellik, sahip olduğumuz akıl ve bu aklı kullanma şuurumuzdur.
Her insan bakar, görür, inceler ve düşünür. Düşündükçe de yeni bilgilere ve buluşlara ulaşır. Her yeni bilgi de insanlığı yeni buluşlara ve oradan da yeni ufuklara taşır. İnsanoğlu yeryüzüne ilk ayak bastığında kâinatı ve çevresini bugün olduğu kadar tanıma ve anlama yetisine pek sahip değildi. İnsanoğlunun bilgilenmesi yaşadığı zamana ve üzerinde yaşadığı coğrafyaya hükmedebildiği nispette gelişip olgunlaştı.
İlk insan asırlarca, belki binlerce yıl toprakla haşır neşir oldu. Vahşi ve çetin coğrafi şartları aklı ve yetenekleri sayesinde lehine çevirmeyi başaran insan daha sonraki evrede buharlı makineyi bularak ilk defa enerji denilen gücü keşfetti. Daha sonraki süreçte de atomu parçalayarak doğanın ve mutlak varlığın inanılmaz gücüne ulaştı.
İnsan akıllı olduğu gibi akıl mekanizmasını destekleyen ve besleyen duyu organlarına da sahip bir varlıktır. Duyu organlarımız sayesinde üzerinde yaşamakta olduğumuz kâinatın her zerresiyle bir şekilde iletişim kurarız. İnsan, yaradılışındaki hikmet gereği de sürekli olarak kendini geliştirme ve yenileme yolculuğunu sürdürür. Üzerinde yaşamakta olduğumuz doğanın sırlarına vakıf olmaya çalışan insanoğlu bütün buluş ve icatlarını gerçekleştirirken kendisini de yaradan yüce varlığın, yaratmış olduğu dünya varlıklarını kopya ederek işini kolaylaştırmıştır. İnsan kalbi hayati ile melekut âlemine intikal ederken diğer bir yandan da akıl ve mantığı sayesinde de kainatın sırlarına uzanmayı başardı.
Bu pencereden buluş ve icatların arka planına baktığımız zaman insanin muhteşem bir kopyacı olduğunu görüyoruz. İnsan her ne icat etmiş ise mutlaka onun bir aslı ve bir modeli kâinatta mevcuttur. Bundan dolayı bizler insan buldu veya icat geliştirdi deme yerine, Allahın yarattığı ve kâinatın halifesi olarak onurlandırdığı insanin buluşu tabirini kullanmaya özel bir önem veririz. İnsan her ne başarmış ise bunu çalışma ve ceht ile, bazen de ilham esintileri sayesinde başarmıştır.
Varlık âleminin sırlar koridorunda yolculuğa çıkan insanoğlu sergilediği gayreti ve nasibi neticesinde de makro ve mikro âlemin sırlarına nail olabilmektedir. Düşünen insansa onu düşündüren veya düşünmesine sebep olan varlıkların bir yaratıcısı olduğu neden unutulur?
Her şeyin var edicisi mutlak varlık ve onun insanlar için yaratmış olduğu dünya nimetleri insanın her atılımının temel kaynağıdır. Kaynağı inkâr etmek, ben buldum, ben yaptım diye gururlanmak nankörlük olur. Ne yazık ki çağımız insani bu nankörlüğü yaşadığı için şükretmekten uzak düşmüş ve kendisine tapınma günahına boğulmuştur. Her arayışın temelinde bir ihtiyaç varsa, her arayış yolculuğunda bir istek ve arzu söz konusu ise ve neticesinde ulaşılan bir hedef varsa bu süreç tamamen mutlak varlığının takdirinden başka bir şey değildir.
Kuşların kanat yapıları, balıkların yüzgeçlerindeki ilahi sanat ve proje mükemmelliği aerodinamik teorisine büyük katkılar sağlamış ve bu sayede çağın uçakları icat edilmiştir. İnsanoğlu buluş ve icatlarını gerçekleştirirken onu o işe motive eden en önemli unsur çevresinde gördüğü ve tanıdığı yaratıcının kendisinin önüne koyduğu modellerdir. Bu noktada insan bir kopyacı konumundadır.
Kısaca şunu iddia ediyor ve diyoruz ki, insan ilahi iradenin görevlendirdiği bir mühendistir. Ona tahsil veren, ona bilgi kazanma isteğini yükleyen, yüklenen bilgiler doğrultusunda onu üretime geçiren ilahi iradedir. Bu ilahi iradeyi unutmak görev verenden kopmak ve en sonunda işten kovulmaktır. Bugünkü insanlığın çektiği acıların temelinde belki de insanlığın bu şımarıklığı yatmaktadır. Bu şımarma işin sonunda insanı kendisinin ürettiği teknolojinin kölesi yapmıştır. İşin kötü olanı da bu köleliğin neticesinde bütün kazanımların yok oluşa doğru gidişinin kapılarının açılmış olmasıdır. İnsanoğlunun ulaşmış olduğu bilgi seviyesi ve ürettiği teknoloji şimdi en ufak bir ihmal neticesinde bütün kâinatı yerle bir edebilecek noktaya gelmiştir. Bu gücün isyan etmiş insanin kontrolüne terk edilmesi durumunda çok ciddi tehlikelerle karşı karşıyayız demektir. Tek çare mutlak varlığa teslim olmaktır. Bence insanoğlunun kendisini yeniden keşfetmesi, en büyük buluşu belki de bu noktada olacaktır. Keşifte geç kalınması durumunda korkulur ki bu aldanış kainatın sonunu getirecektir. Sağlıcakla kalın aziz okuyucularım.
YAZIYA YORUM KAT