ÇANAKKALE VE BİZ
“Allah yolunda ölenlere ölü demeyiniz. Onlar ölü değil diridirler. Fakat siz farkında değilsiniz” ilahi buyruğuyla cenge koşan ümmetin evlatları 1915’te tarihimize altın toprağımıza al kan dolu bir şeref payesi bırakmıştır. Akif’in varlık noktasından hareketle Bedir’e benzettiği bu savaş her ne kadar 250 binle ifade edilen şehitlerimizle bağrımızı dağlasa da kardeşlik ruhunun yeniden inkişafıdır Çanakkale.
Çanakkale’yi ziyaret edenler bilirler. Mekke’den, Kudüs’ten, Üsküp’ten, Şam’dan, Kerkük’ten Halep’ten daha adını belirtemediğimiz nice beldelerden şehitler verdik. Şehitlerimizin % 15’inin vilayetleri bugün sınırlarımızın dışında kalan yerler. Bu oran bile coğrafyamızda ki etki alanımızın kadım olduğunu göstermekte. Ezineli Yahya Çavuşun, Seyit Onbaşının, Yarbay Hasan Bey’in ve nice Kınalı Kuzuların hikâyeleriyle öğrendik Çanakkale’yi. Çanakkale bu isimlerin yanında nice meçhul isimlerinde anıtlaştığı bir yerdir. Bu yüzdendir ki Çanakkale sadece ülkemizin değil yakın coğrafyamızın da sigortasıdır.
Kıymetli dostlar
Hikâyeleriyle yaşatmaya çalıştığımız Çanakkale ruhu bugün ne halde? Belki de sorulması gereken soru bu! Acaba buna verecek bir cevabımız var mı? Bıyığı bile terlememiş vatan evlatları canlarını Canana teslim etmişken biz ne yaptık sorusunu sorabiliyor muyuz acaba? Biz bu vatan için, dini mübin için neyimizi feda ettik? Yardan mı geçtik yoksa serden mi? Çanakkale’nin askeri çatışmanın yanında Dinler ve Kültürler savaşı olduğunu idrak edebiliyor muyuz? Evet bu sorular daha da çoğaltılabilir. Ama verilecek cevap noktasında toplum olarak sınıfta kaldığımız kanaatindeyim.
Defalarca gitme şansımın olduğu Çanakkale her defasında daha kalabalık ve daha düzenli geldi bana Evet, Gelibolu’yu Anzaklar’dan örnek alarak güzelleştirdik. Viraneden kâşaneye dönüştü deyim yerindeyse. Peki yarımadayı ziyaret eden bizler o şehit kokan topraklara ayak basmaya ne kadar layığız? Akif’in “incitme, yazıktır atanı” emrine ne kadar amadeyiz? Şüheda kanıyla yoğrulmuş, her santimi mana kokan bu toprakların çocukları Çanakkale’nin milli ve manevi ruhuna muhtaç değil mi? Düşman askerine savaş meydanında bile merhamet besleyen o hoşgörü şimdi nerede? Bir dilim ekmeğe muhtaç Mehmetçiğin kanaati nerede? “kime emanet” bu miras?
Bilecik istasyonunda yaşlı ana,
Oğlunu cepheye uğurlarken
“Oğlum Babanı Dimetoka’da, dayını Şipka’da
Ağabeyini Çanakkale’de kaybetti.
Sen benim son yongamsın.
Sen de dönmezsen ben Allah’a emanetim.” Diyordu.
Git, sen de git.
Minareler ezansız,
Camiler Kur’ansız kalacaksa sen de git
Ezan, vatan, Kuran kime emanet! Milli mücadeleyi kazandıran ruh bu mısralarda gizlidir.
Yarınımızın umudu ebeveynlerinin göz nuru sevgili gençler!
Bir emanettir sırtımızdaki ve bu emanet kutsaldır. Bu emanet rıza-î barıdır. Bu emanet Kur’andır, Ahlaktır. Resulullahtır. Evet gençler bu emaneti taşımaya mecburuz, mahkumuz. Bu bayrak rüzgâr bekliyor diyen şairin bahsettiği “rüzgar” biz olmalıyız. Üstadın “Sonsuzluk Kervanı”nın neferleri siz, Kıtmırı bizler olmalıyız. Yol çetin olsa da Çanakkale’nin iman gücünü hatırlayanlar olarak daha kararlı olmalıyız. Kutlu zaferler serdengeçtilerindir
Çanakkale’yi tarihe yani düne gömenler kaybetmiştir. Çanakkale dün değil bugündür, yarındır. Çanakkale dökülen kan değil hilalle yazılan şandır.
Sevgili dostlar 100. yılını andığımız Çanakkale Zaferi birliğimizi pekiştirsin. Vatanımızı ve milletimizi bölmeye çalışan iç ve dış hainlere karşı Mevlam bizi korusun. Çanakkale’de akan kan bu milletin çimentosu olsun. (Âmin)
YAZIYA YORUM KAT