Çocuklarımızın yetişmesindeki olumsuzluklar
Çocuklarımızı yetiştirirken, onları hayata hazırlarken karşılaştığımız olumsuzlukları birkaç madde ile yazmak istiyorum:
1- Onları haram lokma ile besliyoruz. Faize bulaşmayan mı var? Zehrin vücudu öldürmesi gibi, haram lokma da ruhu öldürür; ruhun sonsuza açılımının önüne set koyar ve insan duyarsız olur.
2- Din adına konuşanlar, dini yaşamıyor veya yaşayamıyor. Bu çelişkiyi en iyi hisseden çocuklar ve gençlerdir. Söylediklerini yapmayana karşı mutlaka bir soğukluk, iticilik uyanır.
3- Çocuklar ve gençleri model olarak çok seküler (dünyevi) bir öğretimden ve eğitimden geçiriyoruz; bu nedenle saygıdan uzak duruyorlar.
4- Teknolojik gelişime karşı, ruhi gelişimi takviye edemediğimizden, “teknoloji dini”ni benimsemekte gecikmiyorlar. İyi bir mühendis olabiliyor, fakat ahlâkî zaafiyet göstererek, dikmiş olduğu binalar bir depremde yıkılarak insanların ölümün sebep olabiliyor.
5- Ailelerin birçoğu, çocuğun fıtrat tohumunu büyütecek topraktan (aile ortamından) mahrum. Çocuk büyüyor, fakat meyve veremiyor.
6- Bu toprakların ortak paydası İslâm’dı; bu paydayı kaybedince insanlık işlemi devam etmiyor, değer yargıları zayıflıyor.
7- Tekeden yağ çıkarmaya çalışıyoruz; sonuç alamayınca da geçimsiz ve hırçın oluyoruz; bu hırçınlığımız ülke ufkunu kaplıyor. Basit bir örnek, trafikte bir hiç uğruna birbirine kıyan insanlar; alışverişteki ahlâksız uygulamalar. Bundan da en çok çocuklarımız olumsuz yönde etkileniyor.
8- Öğretmen, çocuğun aynasıdır; çoğu zaman çocuk bu aynada kendini göremiyor; ayna ya kırıktır ya sislidir ya da düz ayna değildir.
9- Zihniyeti oluşturan sosyal bilimler (tarih, edebiyat, sanat, musiki..), medeniyetimizin var oluş damarlarına göre hazırlanıp çocuklara verilmiyor. Zihin oluşturan fen bilimleri (fizik, kimya, biyoloji..) kendi öz zihniyetiyle yoğrulmadan verilince, kıyıcı olmaktan kurtulamıyor. Bu nedenle öğretim düzeyi yükseldikçe, kendi değerlerini küçük görmeye başlıyor ve vatanına, milletine ve dinine karşı aidiyet duygusu zayıflıyor.
Sel sürükleyici ve boğucudur. Pınar serinletici ve dirilticidir. Teknolojinin sürükleyiciliği ve boğuculuğuna mahkûm bir çağda yaşıyoruz. İnsan fıtratına aykırı düşen bu yaşam tarzı şatolarda, villalarda, saraylarda, teknelerde; karada, havada ve denizlerde can almaya devam ediyor. Oysa bir pınar başında sevgiliyle baş başa soğan ekmek yiyerek ve pınar suyunun doyumsuz tadına kendini bırakarak yaşamak, daha adil ve mutlu bir hayat değil midir?
Kalbinizde sonsuzluğa açılan bir pencere yoksa gezegenlerde koloniler de kursanız, mutluluk perisi yanınıza yanaşmayacaktır.
ZEYL: Deniz varken, denizin altındaki taşlar, molozlar gözükmüyordu. Deniz çekilince molozlar ortaya çıktı. Taşlar büyümedi, deniz çekildi. İslâm bir denizdi, tekrar hayatın tümünü kaplayana kadar molozlara tahammül etmek zorundayız. Ya Sabır!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com ) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT