D. Ali Taşcı Hoca'nın ardından
Pazar53 haber sitesinin önemli köşe yazarlarından, emekli öğretmen Sayın D. Ali Taşçı bey hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ailesine, yakınlarına, öğretmen camiasına ve Diriliş fikriyatı mensuplarına baş sağlığı diliyorum. Hakkında yazı yazmadan önce Sayın Taşçı’ya öncelikle Allahtan gani gani rahmet diliyorum.
Bir birimizi bilsek de yakından tanışmıyorduk. Bir muhabbetimiz de yoktu. Aslında fırsat olmamıştı desek daha doğru olur. Peki, o zaman tanımadığın biri hakkında neden yazı yazma gereği duyuyorsun diyebilirsiniz. Belki hemşerim olduğu için, belki aynı ilçenin insanları olduğumuz için belki de aynı gazetenin köşe yazarları olduğumuz için bu yazıyı yazma gereği duyduğumu da düşünebilirsiniz. Evet, bunlar da önemli ama hakkında yazı yazmamın sebebi bunlar değil, bir dava adamı olmasıdır.
Evet, sadece bir öğretmen değil, uyutulan bir milleti uyandırmayı dert edinen ve bu uğurda çok sayıda yazılar yazan Diriliş fikriyatının öncü şahsiyetlerindendi.
Bu konuda kim ne kadar farkındalık sahibi bilemem. Lakin Diriliş fikriyatının öncüsü Allah rahmet eylesin Sezai Karakoç’un cenazesinde ve yazarlar birliğinde üstadı anma sempozyumlarında karşılaşınca kendisi hakkında daha yakından bilgi sahibi olmuş, değerini anlamıştım.
Bugün Cuma namazından önce yine Diriliş camiasından bir dostum arayıp D. Ali Taşçı Bey’in öldüğünü ve cenazesinin Marmara ilahiyat camiinde Cuma namazına müteakip kılınacağını haber verince cenaze için Üsküdar’dan yola çıktım. Yolda, bu önemli şahsiyetin ölümünü yerel derneğimizden haber verememenin üzüntüsünü yaşıyor, cenazeye katılımın düşük olacağını düşüncesiyle üzülüyordum.
Marmara İlahiyat Fakültesi camiine geldiğimde ummadığım kalabalığı görünce rahatladım. Pazarlı Spor bakanı dâhil birçok bakan, eski ve yeni milletvekilleri, İstanbul büyükşehir belediye başkanı, üst düzey yöneticiler ve korumalarıyla birlikte devlet erkânından şahıslar ve çok sayıda basın mensubunun içinde buldum kendimi. İçimden, oh be… Cemaatin azlığı endişesiyle boşuna üzülmüşüm dedim. Cumana mazını içeride kalabalık bir cemaatle kıldıktan sonra, cenazenin yanında bekleyen kalabalığın yanına giderek cenaze namazını kılmak üzere herkesle birlikte saf tuttuk. Rahmetli D. Ali Taşçının ailesini tanımadığım için kimseye de başsağlığı verememiştim. Pazarlı olup da tanıdığım sadece Spor bakanı Osman Aşkın Bak vardı. Cenaze namazına durunca hoca, üç cenaze olduğunu söyleyerek isimlerini saydı. İlki, Türkmen soyadıyla bir kadının cenazesiydi. Sonra D, Ali Taşçının adını söyledi. Üçüncüsü Mehmet Ali Yılmaz deyince, Vay be… dedim.
Allah’ın adaleti diye geçti içimden. Biri devletin önemli kademelerinde vatana millete resmen faydalı işler yapmış ve yüksek popülarite ile cemaati çeken önemli şahsiyet, biri maddi olarak çekiciliği olmasa da, değeri birinciden az olmayan Sayın Taşçı. Bir diğeri de en az bu şahsiyetler kadar değerli olmalı ki aynı kalabalık cemaati hak edip aynı cemaatin şahitliğiyle son yolculuklarına çıkan biri olmalı diye geçti içimden.
Öyle ya adalet; hak edene, hak ettiğini, hak ettiği zamanda vermektir ya... Allah’ın adaletinde eksiklik olur mu? Elbette ki olmaz. Hak edene hak ettiğini hak ettiği zaman nasıl verdiğini gören gözlere bizzat içimden geçtiği gibi canlı olarak gösterdi hepimize.
Millet olarak bizler genelde değerli şahsiyetlerin kıymetini sağlığında değil, öldükten sonra anlıyoruz. Bu doğru ve geçerli bir tutum olmasa da maalesef ki durum böyledir. Bu vesile ile merhuma tekrar Allahtan rahmet diliyor, ölümlü yönümüzün adalet erdemiyle karşılaşmasının, ölümsüz yönümüzün de basiret erdemimizi uyandırmasını temenni ediyorum.
YAZIYA YORUM KAT