1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. DARBELER OSMANOĞULLARI’NIN AHI MIDIR?
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

DARBELER OSMANOĞULLARI’NIN AHI MIDIR?

A+A-

 

            61 yaşındayım ve altı darbe gördüm; çoğunu da iliklerime kadar yaşadım. 27 Mayıs 1960 darbesinde beş yaşındaydım. 12 Mart 1971 darbesinde lise ikinci sınıf öğrencisiydim ve olayları çok iyi hatırlıyorum. 12 Eylül 1980 darbesinde öğretmendim. 28 Şubat zaten üzerimizden geçti. “E muhtıra” daha dün gibi. Ve 15 Temmuz 2016!..

            Her on yılda bir darbe artık gelenekselleşti gibi devam ediyor. Bu darbeler Cumhuriyet tarihi içinde gerçekleşen darbeler. Osmanlı’da da bir sürü saray darbesi vardır.

               Osmanlı sülalesinin ülkelerinden kovulmalarına ne demeli peki? 48 saat içinde koca Osmanlı soyu, üç kıtada altı yüz sene idare ettikleri ülkelerinden kovuldular!

            Son Osmanlı Padişahı Vahdettin 1-2 Kasım 1922’de ülkesinden sülalece kovuldu. Toparlanamadan, yatak örtüsünü bile alamadan hazin bir şekilde “vatansız”lığa mahküm edildi. Kendisine yöneltilen “hainlik” suçlamaları altında tahttan, sefalet içindeki bir hayata uzanan yolda Sultan Vahdettin, 16 Mayıs 1926’da Fransa’nın San Remo şehrinde vefat etti. Öldüğünde çevredeki esnaflara ödeyemediği borçlarından dolayı tabutuna haciz kondu. Dünya tarihinde ilk kez yaşanan bu olay nedeniyle tabutu 15 gün boyunca rehin tutulan Sultan Vahdettin’in cenazesi, sağdan soldan toplanan paralarla rehinden kurtuldu. Şam’a getirilen cenaze, Yavuz Sultan Selim Camii’ne defnedildi.

            Yurt dışına çıkarken saraydan bir dolmakalem yanına alsa, antika değerindeki bu eşya ile geçimini sağlayabilecekken, o, yanında taşıdığı sigara tabakasını bile devlet malıdır diye bırakıp gitti. Ve bu adamı, çocuklarımıza “vatan haini” diye tanıtmaktan hayâ etmedik!

            Son Halife Abdülmecid Efendi… 3 Mart 1924 tarihinde Halifelik kaldırıldı. 4 Mart 1924 tarihinde 24 saat süre tanıyarak onu ve ailesini de kovduk ülkelerinden. Abdülmecid Efendi 24 Ağustos 1944 yılında sefalet içinde Paris’te öldü. Cenazesi Türkiye’ye getirilmek istendi, hatta 10 sene, yani 1954’e kadar Paris Camii’nde kendisine tahsis edilen bir odada, “Türkiye’ye bugün yarın götürülüp defnedilir.” düşüncesiyle tam on yıl bekletildi. Oğlu Ömer Faruk Efendi’nin söylemiyle; “ DP iktidara gelmişti. Cesetleri bile tehlikeli sayan zihniyet iş başından gitmişti. Bir yumuşama siyaseti hissolunuyordu; fakat yine de bütün uğraşmalara rağmen cenaze memlekete getirilmedi. Sadece çıkarılan bir kanunla Osmanlılar’ın kadın kısmı memleketlerine dönebilme imkânına kavuştular.” Osmanoğulları tümden, 18 Mart 1974 tarihinde Ecevit- Erbakan koalisyonu döneminde rahmetli Erbakan Hoca’nın girişimleriyle affedilerek ülkelerine dönebildiler. Fakat artık birçoğu ölmüştü ve kalanlar da ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

            Menderes’le ilgili hazin bir olay anlatılır:

            Osmanoğulları’nın kadınları Türkiye’ye döndükten sonra, 1957 senesinde Menderes, İkinci Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu’nun, annesi Müşfika Kadınefendi ile birlikte ikamet ettiği Serencebey yokuşundaki konağın kapısını çalmış. Tek başına imiş. Menderes gecenin bu saatinde kendilerini rahatsız ettiği için özür dileyerek misafir odasına geçmiş. Menderes her iki hanımefendinin de ellerinde öperek tekrar tekrar özürler dilemiş ve:

            “ Kimse görsün istemedim.” diyerek ilave etmiş:

            “ Siz bize velinimetlerimizin emanetlerisiniz. Fakat maalesef sizlerle bugüne kadar alakadar olamadım. Özürler dilerim. Çevremiz böyle tavırları hazmedemeyecek insanlarla dolu.” Nihayet bir kahve içtikten sonra ayrılmış. Bıraktığı zarfta Sultanefendi ile annesi on bin lira bulmuşlar, bir de örtülü ödenekten ayda üç bin lira maaş bağlandığına dair kâğıt. Merhumeler bu aylığı 27 Mayıs 1960 darbesine kadar almışlar; ondan sonra kesilmiş.

            İkinci Abdülhamid’in en sevdiği oğlu Şehzade Abdürrahim Efendi’nin ABD’de maddi sıkıntılarının had safhaya ulaşması sonucu intihar etmesi mi? Trablusgarp Kumandanı Osman Fuat Osmanoğlu’nun Paris’te bir otel odasında perişan bir şekilde yalnız başına ölmesi ve cesedinin kokması sonucu ona ulaşılması mı dersiniz… Osmanoğulları’nın gurbet hayatı başlı başına bir dramdır. Ne var ki çoğu yaşadıklarını, Türkiye zarar görmesin diye anlatmamışlar ve öylece de dar-ı beka eylemişlerdir.

            Darbelerin ilginç bir tarihi ve görüntüsü vardır; başarılı olurlarsa “yaşasın kral”, başarısız olunursa idam! Kimsenin de sorgulama gücü yoktur, çünkü sorgulayıcılar zaten ortadan kaldırılmıştır ve tarih de galiplerin elleriyle yazılmıştır.

            Fakat kader öyle demiyor işte. Kader daima mazlumun intikamını almak için tetikte beklemektedir ve tarih tekerrür etmektedir.

             Tarih iyi okunursa şu görülecektir: 1950’den sonra Türkiye başta olmak üzere yeryüzü Müslümanlarının başlarına olmadık şeyler de gelse, sonuç daima Müslümanların lehine gelişmiştir ve gelişecektir. Göreceksiniz, 15 Temmuz’un da getirdikleri çok bereketli olacaktır; çünkü bunun temelinde 240 masum insanın kanı bulunmaktadır. Zulm ile abad olanın sonu berbat olur, demiş atalarımız.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
1 Yorum