“DEF” ÇALMAYI DENEDİM
Kendimi bildim bileli, bir yere bir günlüğüne de gitsem, yanıma mutlaka kitaplar alırım. Gittiğim yerin durumuna göre, ülkedeki ve dünyadaki siyasi, sosyal atmosfere, hatta mevsimlere göre çantama koyduğum kitaplar değişir. Değişmeyen tek şey, çantamdaki edebi eserlerin değişmezliğidir. Bu, okumayı hayatımın birinci görevi saydığımdandır. Bana göre bir insanın en önemli eylemi, beynini ve gönlünü kelimelerin saldırısına açmaktır.
Yine aynı şeyi yaptım ve memlekete ( Rize- Pazar) gelirken çantama kitaplar koydum. Çantama, selis bir kalemi olduğunu bildiğim, Mehtap Altan Hanımefendinin yazdığı “Def” isimli “deneme” kitabını da koymayı ihmal etmedim.
Def, iki ana başlık altında ( Biz Makamı ve Şehir Terennümleri) yirmi iki deneme yazısından oluşuyor. Kitap Profil Yayınlarından çıkmış ve yüz on beş sayfadan müteşekkil.
Deneme yazısı yazmak aslında zor bir iş. Geniş müktesebata, derin okumalara ve kıvrak zekâya sahip olmak gerekir. Genelde deneme şöyle tanımlanır:
“ Bir insanın herhangi bir konuda duygu, düşünce ve görüşlerini paylaşmak amacıyla kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara deneme denir.”
Deneme ustası olan Montaigne şöyle demektedir: “ Bu kitapta size bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım.” Bundan da anlaşılan, iddiasız ve insan doğallığına uygun anlatılardır, denemeler.
Mehtap Hanım’ın, “Def”ine her parmak vuruşunda, iç dünyasının cevherleri adeta dışa vuruyor. Eskiden, teknolojinin gelişmediği zamanlarda, büyük heyelanlar sonucunda madenler ortaya çıkarmış. Bir insan da ruh heyelanı yaşamadan, çile çekmeden; kelimelerin sihirli dünyasında dolaşmadan kalem denen o esrarengiz aletle irtibata geçemez ki!
Bayram arifesinde olduğumuz için, onun, “İç Çekişin Bayram Manifestosu” başlığı altında yazmış olduğu yazıdan alıntı yapalım:
“ Ne vakit bayramın kokusu burnumun direğine değmeye başlar, içimdeki kuyunun duvarları, anılarımın ağıtlarını yakmak için yarışır birbiriyle.”
Ağıt, bir ölünün arkasından yahut bir acıyı terennüm için söylenen halk türküsüdür. Hüzün ve acı yüklüdür. “ Üveyiklerin lisanını biliyorum” derdim, köy akşamlarının bayram ziyaretlerinden sıkılan çocuklar korosuna seslenirken. Şiirlerimin can suyu, o üveyiklerin kanatlarında duyduğum hüzündü aslında.”
Mehtap Hanım aynı zamanda bir şair(e). “ Beyaz Ağıt ve Çivi” isimli şiir kitaplarının da sahibi. Zaten yazılarına bakıldığında şiir duyarlığını görmek mümkün. Yoksa “Burnu kanayan dünya” diyebilir mi bir insan.
“Antik Duvak” isimli yazısının girişini okurken, yazdıklarını kısmen yaşadım; çünkü müthiş bir yağmurun altında yazıyorum ben de bu yazıyı. Şöyle diyor:
“ Yağmur, insanoğluna bahşedilen tarifi imkânsız bir arınma metaforu… Yağmur, yeri gelir toprağın çatlak bağrını emziren bir anne olur. Bazen çıkardığı bir sesle kirlenmiş bir ruhun köşe bucağına değen soluk olur. Sanırım çoğu kez de şairlerin gönlüne can olur; yaralarına dem olsun, aşk olsun, yâr olsun diye.”
Def’te “insana, birliğe, iyiliğe, emeğe ve hakikate dair çok şey bulacaksınız.”
Kendini arayan bir insanın hüzünlü ruh yankıları, Def.
Özellikle okuma zevkini yeni tadanlar için, bu zevki daha çok artıracak bir kitap, Def.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT