DERVİŞİM YUNUS’UM; HİMMET BUĞDAYA DÖNDÜ
Ey Yunus! Ey Hak aşığı, gönül dostu, erenler gülü… Bir kıtlık yılında Hacı Bektaş kapısına varmış ve buğday istemişsin. Sana içerden haber getirmişler:
“Buğday mı diler, erenler himmeti mi? “
“Buğday “ demişsin.
Fakat yükünle, erenler kapısından ayrılınca uyanmış:
“ Nittim ben? “ diyerek, koşa koşa himmete dönmesini bilmişsin.
Bizse hâlâ buğday kapısındayız, Yunus!
Ey Koca Yunus! Hak bir gönül vermiş sana ki, sen orda zıtları barındırır ve Hakikat’e ulaşırdın. Zıtları bize düşman diye bellettiler. Hiçbir şeyden murat alamayışımız ve tek boyutluluğumuzun doğurduğu hicran işte bundan.
“Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur,
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur.”
Dünya gelip oturdu içimize Yunus; nefsimizin yolundan başka yol tanımaz olduk. Bunca varlığımız var; ancak aha şuracığımızda sanki bir taş duruyor ve canımıza bastırıyor. İçimiz karanlık, kasvet yüklü.
“Bunca varlık var iken, gitmez gönül darlığı.”
Gitmez Yunus’um, gitmez… Adana’da çay yetişmez ki! Gönül vatanında aşktan başka hiçbir çiçek yetişmez; orada âşıktan başka hiçbir vatandaş barınamaz. Ne ters işler yapmışız öyle?
“Süleyman zembil ördü, kendi emeğin yerdi,
Anınla buldular onlar peygamberliği.”
Yunus, neler dersin sen öyle? Bizim önderlerimiz, liderlerimiz, mürşitlerimiz, bıraktık zembil örmeyi, ördüğümüz zembilleri de elimizden alıyorlar. Villalarda yaşıyorlar ve en son model ciplere biniyorlar. Bir de ellerinde “zikirmatik” , yanlarında da boy boy, renk renk hatunlar… Dilleriyle “Allah” deyişleri var ama kalpleri titremiyor; yedikleri haram, içtikleri mekruh.
“Yunus ne hoş demişsin / Bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum / Kovanım yağma olsun.”
Kovanları yağma edemedik, Yunus; çünkü senin bulduğun balı bulamadık. Sen aşk eri idin, bizler dünya zebunu olduk. Kalplerimizin katı, sinemizin tenha oluşu bundandır. Hiçbir söz yüreğimizi vurmuyor, kalbimiz gönül kıvamına gelemiyor. Oya sen:
“İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer,
Aşkı olmayan gönül, misali taşa benzer.” diyorsun.
Bıraktık evlerimizin, cadde ve sokaklarımızın, şehirlerimizin taşlarla dolu olmasını, kalbimiz taş ocağı haline geldi. Mazlumu acıyamıyor, zalime karşı da dik duramıyoruz.
Ey Hak Eri Yunus, senin en güçlü tarafın, dünyevi hiçbir şeye sahip olmamandı. Hiçbir taş seni yere çekemedi; çünkü eteklerinde taşlar yoktu; sonsuzluğa yükselişin bundan olsa gerek. Gönüllerine taş basanlar kanda boğuldular da kalplerine aşk basanlar sonsuza uçtular. Hani bir atasözü vardır : “Zırha bürünmüş yüz eşkıya gelse, bir çıplağı soyamaz.” Sen dünya çıplağı idin; bu sebeple şeytan ve nefs eşkıyası seni soyamadı.
“Kuru idik yaş olduk / Ayak idik baş olduk,
Kanatlandık kuş olduk / Uçtuk Elhamdülillah. “
Senin kanatların ipek ipekti; gökyüzün ise uçsuz bucaksız. Kalaslardan kanatlarımızla bir hapishane içinde bizler nasıl uçalım?
“Âşık öldü deyu sala verirler,
Ölen hayvan olur, âşık ölmez.”
Sen onun için dirisin Yunus. O diriliğinle bir bak dünyamıza… Ev ev, apartman apartman, villa, plaza plaza… Nice mezarlıklar göreceksin. Biliyor musun, bizler bütün bunlara “uygarlık” diyoruz; oysa sen, medeni dünyanın sultanı idin.
Sen Hakikat’i bildin Yunus; onun için dünya seni aldatamadı.
“Bilirim sen yalan dünyasın / Evliyaları alan dünyasın,
Kaçan kurtulsa, kuş kurtulaydı / Şahin kanadın kıran dünyasın.”
Öbek öbek şahin kanatlarını gördük; ama anlamadık. Biz o şahin kanatlarından yastık yaptık ve üzerinde uyuduk. Uzun uykumuzun sebebi bu olsa gerek.
“Dini terk edenin küfürdür işi / Ol ne küfürdür imandan içeru,
Beni bende demen, bende değilim / Bir ben vardır bende, benden içeru.”
“Ham yobaz, kaba softa”lar duymasınlar seni, sonra hiç acımaz, taşlarlar. Mansur’a kıyanlar kapıda bekliyor hâlâ; ama olsun, aşkın abdesti kanla alınır. O kan, gül bahçesinin miskidir.
Sen yok oldun, O’nu buldun; bizim en büyük suçumuz hâlâ var oluşumuz.
“Nitekim ben beni bildim, yakın bil kim Hakk’ı buldum,
Korkum anı buluncaydı, şimdi korkudan kurtuldum.”
Dünya, en büyük korku kaynağımız. Izdırabımız, onun elimizden kayıp gitmesi. Senin korkusuzluğunu acaba anlayabiliyor muyuz?
Ey Koca Yunus, sen yaşadın bunları, biz anlatmaktan aciziz. Sen balı yedin, biz kavanoz yalıyoruz; belki de dilimiz ondan kütleşmiş, tat alamıyoruz.
Aşk zamansızlıktır, sonsuzluktur. Var iken yok olmak, yok iken var olmaktır. Zıtları cem etmektir, birliğe ulaşmaktır. Başa dönmektir. Perdeleri aralamak, kaldırmaktır. Kendini görmek, kendinde bütün âlemleri seyretmektir. Beş duyuyu kül etmektir, gönlü kor eylemektir. Yanmaktır, erimek, bitmek ve ebediyen var olmaktır. Âşık, iki ayna arasında bir elma gibidir; bir ve sonsuz.
İnsan, haberlerin özetidir. İnsan, aşkın vatanıdır. Yunus, sen bu vatanın bayrağı oldun; biz de sana gönder olabilsek!.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT