DİN BİR ARAÇTIR, ONUNLA İNSAN YAPILIR
Baktığı zaman bakılmaya değer olanı görür, duyduğu zaman duyulmaya değer olanı duyar, konuştuğunda konuşulmaya değer olanı konuşur, düşündüğü vakit düşünülmeye değer olanı düşünürse bir insan, o, insan kardeşlerinin arasında berekettir, ışıktır ve yol açıcıdır.
İnsan gördüğünü, duyduğunu ve okuduğunu konuşur ve yazar; birikimi bunlardan meydana gelir.
Gördüklerimiz, içimizdeki “insan madeni”ni eritiyorsa; duyduklarımız, ruhumuzu kemiriyorsa; okuduklarımız, zihnimizi bulandırıyorsa; biz, hem kendimizi bozuyoruz, hem de insan kardeşlerimizin yapısına, var oluşsal kimliklerine zarar veriyoruz demektir. Bu durumda adımız “bozguncu”ya çıkmaz mı?
“Bozguncu” olmamanın tek yolu arınmaktır. Arınan arif olur, yani kendini tanır.
İnsan nasıl arınır ve asıl kimliğini elde eder?
İnsan “Din” ile arınır ve asıl kimliğine kavuşur.
Belediyeler suyu nasıl çeşitli süreçlerle arındırarak insanlara temiz su veriyorlarsa, Allah da insanı “Din” denilen olguyla arındırmak ve cennetine koymak, onu en güzel şekilde ağırlamak istiyor.
Su yapı itibariyle temizdir; ne var ki, dış etmenler onu kirletir. Bu kirlilik haliyle midelere inerse; insanı bozar, hatta öldürebilir.
İnsan da yaratılış itibariyle temiz bir varlıktır. Nefsi, şeytanı, dünyevi algısı, yaşantısı, yanlış inançları onu bozabilir. Bu durumda onun arınması gerekmektedir. Aksi takdirde “bozguncu” olarak insanlar arasında bulunur ve kötülüklerin kaynağı olur.
İnsanın yaratıcısı Allah’tır, “Din”in kurucusu da.
Öyleyse Allah, insanı en iyi tanıyan ve onun arınması için ona en uygun reçete sunan yegâne varlıktır. İnsan bu reçeteyi kullanmadan ruhen sağlıklı ve donanımlı bir varlık olamaz.
Böyle eksik, sağlıksız insanların iktidarları, toplumlar için adeta kıyamet olur. Ruhi aşınmalar baş gösterir ve tüm insanî hasletler (özellikler) bir bir anlam kaybına uğrar.
Vefa kalmaz, ticari ahlâk bozulur, kalplerden emniyet duygusu sökülüp alınır; saygı, sevgi, mürüvvet, hoşgörü, sabır, metanet, iyilik… gibi insanı var kılan değerler aşınır ve yokluğa terk edilir.
Bu durumda o toplum “bozgun”u yaşar.
Zenginlik baş belâsı olur, fakirlik ahlâksızlığa yol açar. Hoşgörü zillet olur, iyilik enayilik olarak algılanır. İnsanlar değer yargılarını yitirir ve değerler anarşisi baş gösterir; adeta kıyamet sökün eder. Evlât ebeveynini, ebeveyn evlâdını tanımaz; amir memurunu ezer, devlet ricali soyguncunun, mafyanın kucağına düşer. Ezen ezdikçe ezer, ezilen ezildikçe ezilir.
Yılanın zehri öldürücüdür, arının balı da şifa kaynağı. Her şey terkibinin istikametinde yol alır. İnsan terkibini, yani yaratılış özelliğini, fıtratını bozunca veya kaybedince yılandan da akrepten de daha tehlikeli olur. Terkibini bulunca da baldan şifalıdır.
Sebze ve meyveler için toprak ne ise, insan için Din odur.
İnsanın sadece şehvet boyutunu öne çıkaran “uygar” anlayışlar, “din işi, dünya işi” diye düalist bir yapıdan söz ederler. Hâlbuki asıl mesele, “insanın arınması” meselesidir. Yönetici konumunda olanlar, şehvetlerini put edinmiş iseler, o toplumun dini de dünyası da berbat olmuştur.
Din, insanı arındırandır, diyor, onu koyan güç. Bu güce inanmayanlar bir tarafa, inananlara ne oluyor ki, o gücün karşısında gafil davranıyorlar?
Din bir araçtır, onunla insan yapılır. Özellikle İslam toplumunda bu aracı kullanmadan tuvalet bile yapılamaz. Bugünkü halimiz bunun bir göstergesi değil midir? Müslüman yağ gibidir, bozulunca artık kullanılmaz, atılır.
Baktığında, duyduğunda, düşündüğünde ve konuştuğunda insana değer olanı değil de, şehvetinin doyumsuz ve tatminsiz arzularını gören azgın insanların önder olduğu her yer cehennemdir. Bu, aile olabilir; iş yeri, büro, meydan yahut devlet olabilir, fark etmez.
Devletler arasında çıkarlar söz konusuymuş! Bu çıkar, diğer devlet ve milletlerin yok olmasını gerektirse bile meşru imiş.
Şehvetini put edinmiş insanların yönetimindeki dünya budur ve bunun adı da “dünya düzeni” pardon, dünya cehennemidir. Allah’ın Kur’an’da “dar geçim” dediği bu olsa gerek. Mültecilere karşı Avrupalıların durumunu görüyoruz.
Mevlâna bir gazelinde şunları söyler:
“ İlahi hakikatten zevk alan her ümmetin gönlünde peygamberin yüzü ve sesi mucizedir.
Yüzlerce yazıklar olsun, bu iğreti hal, mağrurları ümmetlikten uzaklaştırdı.”
Hikmetli düşüncenin oluşması için iyi, güzel ve doğru olanı görmek, duymak, konuşmak gerekir. İyi, güzel ve doğru olan da Mutlak İyi, Güzel ve Doğru olan Allah’ın gönderdiği Elçi’de ve Din’de mevcuttur.
Din her şeydir ve hayatta her şey dinden ibarettir. “Yok” diyenin de “yok”u ayrıca bir din değil midir? Ama aslolan Allah’ın dinidir.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT