DOSTUN SESİ ÖZDEN GELİR
Adamın birinin bir dostu varmış. Bu dost, önemli bir makama gelince, artık onunla görüşemez olmuş. Aradan uzun zaman geçmesine rağmen, dostuyla bir türlü bir araya gelememiş. Geçmiş günlerde paylaştıkları güzel zamanları hep hatırlar imiş; ne var ki, dostunun, kendini anmasıyla ilgili hiçbir haber alamıyormuş. Üstelik kulağına gelen dedikodulara bakılırsa, geldiği yeni makamında yepyeni dostlar edinmiş ve eskileri de unutuvermiş!
İnsanlar vardır, size “dost” derler ve yanınızdan ayrılmazlar. Aslında, o andaki boşluklarını doldurduğunuz için, siz gerçekten onun dostu değil, dolgu malzemesi konumundasınız. Size basıp geçtikten sonra, yeni dolgu taşları arayışına girerler ve bu sefer de onlara “dost” demeye başlarlar.
Ne var ki, geldikleri makamda dostlarıyla görüşmeye vakitleri olmayanlar, makamdan düştüklerinde, dertlerini dökmek ve teselli bulmak için “eski dost” larını ararlar. Ararlar, ama bıraktıkları yerlerde onları bulamazlar.
Bu tip insanlardan uzak durmak gerekir; çünkü bunlar hayat karartıcı özelliğe sahiptirler.
Bir insan da gerçekten dostunuzsa ve siz onu çok seviyorsanız, her gün yanına uğramayınız. Bu davranışınız her ikinize de bıkkınlık verebilir ve dostluğu dağıtabilir. Hasretin olmadığı yerde vuslatın, sevginin ve bunların doğurduğu heyecanın da pek bir anlamı olmaz.
Ebu Hureyre (RA), Peygamberimizin (AS) yanına her gün gelirdi. Bundan dolayı Peygamberimiz ona: “Ya Eba Hureyre, beni gün aşırı ziyaret et ki, muhabbetin daha çok olsun.” buyurdular.
Bir arife: “Güneş bu kadar güzel iken onu seven, ona gönül veren bir kimseyi duymadık, nedendir?”dediler.
Arif şu cevabı verdi : “Her gün görüldüğü içindir. Baksanıza, kış mevsiminde ara sıra saklandığı için doğunca sevilmektedir.”
Bazı insanlar da vardır ki ekşi yüzlü ve geçimsizdirler. Onları memnun etmek pek kolay değildir. Alıngandırlar, buluttan adeta nem kaparlar. Bunların öz güvenleri yoktur, kişilikleri zayıftır veya gelişmemiştir. Onlarla uzun vadeli arkadaşlık kurulamaz.
Bağırsağı şişmiş insan tuvalete koşar ve rahatlar. Ekşi yüzlü, geçimsiz birisi yanınızdan gitmek isterse, ona mani olmayın; bırakın gitsin ve siz de rahatlayın.
Yanılmıyorsam, Gazali’nin sözü olsa gerek. Şöyle diyor:
“Üç tip insan vardır; mikrop gibidir, ona yaklaşılmaz; çünkü öldürücüdür.
İlaç gibidir; ölçülü alınır; ama mutlaka ihtiyaç duyulduğunda alınmalıdır.
Gıda gibidir; onsuz olmaz.”
Hayatımızda her tür insan elbette vardır ve olmalıdır da. İyi insanı anlamak için, kötü insanların darbesini yemek gerek.
Hayatta bir dosta sahip olmak en büyük nimettir. Çünkü dost, senin için gözünü kırpmadan canını verebilendir. Şöyle etrafımıza baktığımız zaman hayal kırıklığına uğruyoruz, değil mi?
Kabuk kırılmadan öze ulaşılamaz. Dostun sesi özden gelir, kabukta kalanların ise kavgası bol olur.
Menfaatlerin çatıştığı yerde dostluk aranmaz; orada menfaat bölüşümü vardır. Fıtratlarını geliştirmeyen, onunla tanışmayan insanların dostluktan söz etmeleri yalandan ibarettir; çünkü fıtrat, maddi şeylere değil, insanlığa âşıktır.
Uluslar arası arenada dostluklardan söz edilir, arkasından da, devletler arasında uzun vadeli dostluklar değil, çıkar ilişkileri söz konusudur, denilir. Demek ki dünyaya hâkim olan insanlık değil, iki yüzlülük ve aldatmacadır. Hak ve hukuk ise, sadece laftan ibarettir. Böylesi bir dünyada insanlar huzur bekleye dursunlar, hayal kırıklıkları üst üste yığılacak ve mutsuz bireyler, toplumlar oluşacaktır. Oluşmamış mı?
Dost, sadece dünyada seni eğlendiren değil, o, ebedi arkadaştır. Kendini unuttuğun zaman sana, seni hatırlatandır. Düştüğün zaman yanında olandır.
Dostu seçebilmek ise en büyük hünerdir. Ne mutlu, dünyada bir dostu olana!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT