DÜĞÜN DİKENİ YALAMAK ve BİLİNÇ YÖNLENDİRME
Diken yalamak ve bilinç yönlendirmek birbirine zıt kavramlar gibi görünüyorlar. Fakat alışkanlıklar üzerine kurulu hayatı anlatmanın güzel örneğini teşkil ediyorlar.
Karadeniz’de kendi kusurlarını sistemleştirerek kendini bitiren zihniyete karşı söylenen güzel bir söz vardır. Bunlara; ‘Mayıs çakalı gibi kendi kanını emiyor’ derler.
Mayıs çakalları çok hareketli ve eğlenceye düşkün olmaları hasebiyle çok enteresan karaktere sahiptirler. Dolunay gecelerinde av yapmaktan çok dans etmeyi düşünürler. Sonra ani bir sessizliğe büründüklerinde, hep birlikte düğün (böğürtlen) dikeni yalamaya başlarlar.
Kılcal dikenleri olan diken dalını yaladıklarında dilleri kanıyor. Kanayan dillerindeki kanın sıcaklığını dikenin lezzeti sanarak emmeye devam ettikçe, böyle bir yanılsamanın lezzetiyle kendilerini bitirdiklerinin farkına varamıyorlar.
Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel olsun, toplum motivasyonlarını belirleyen imkân merkezlerinde böyle bir zihniyetin hâkim olduğunu düşünelim ve o toplumun ‘farkındalığını’ bu örneğin bir köşesine koyalım.
İmkân merkezlerinin yetkinliğini takip edelim ve hangi zihniyet hangi değerleri ve neleri geleceğe aktarıp vesayet kanalı kurmaya çalıştığını görelim.
Sayın, sevgili, saygıdeğer okuyucularım. Bugünden sonra yazılarımızı temel nedenler üzerine ve seri yazı dizisi şeklinde yazmaya karar verdik. Bu düşüncemizi, birçok duyarlı hemşeri, dost ve arkadaşlarımızın dilek, temenni ve eleştirilerini dikkate alarak geliştirdik.
Yerelliğimizle evrenselliğimizi bireysel sorumluluğumuz seviyesinde birleştirmemiz lazım. Sorumluluk bilincimizle algı seviyemiz eşit olmadığı yerde, ülke ve dünya görüşünün açısı ne kadar açık olursa olsun bize sürekli dar gelecektir. Hiçbir zaman ucuz eşitliğin yanlışlığına düşmeyelim. Bu açıdan, yazılarımızda yerelliğimizle sahip olduğumuz kültürel birikimlerimizi, genelin ve evrenselliğinin yüksek değerleriyle buluşturmayı düşünüyor, basit bir vatandaşlıktan, donanımlı bir dünya vatandaşlığı zihniyetini ortaya çıkarmanın yollarını açmaya çalışıyoruz.
Evrende bir ilişkiler yasası var.
Uzaklık ve yakınlıklar bizim algımızı değiştirse de hiçbir şey bir birinden kopuk değildir. Ailede başlayan yakınlıklarımız, köy ilçe, şehir, bölge, ülke veya dünya seviyesine kadar kültürel değerler ve alışkanlıklarla kurduğumuz yakınlık, yaşam biçimimizle değişerek, evrenin zamansızlığına kadar uzanabiliyor.
Göksel gezegenlerin insanlar üzerinde burçsal etkiler yapması gibi, toplum içinde bilinç durumlarına bağlı olarak insanlarımızı olumlu veya olumsuz fikirleriyle etkileyenler var. Evet, belki de bu, toprağa ve iklime uygun olmayan ve hatta GDO’lu tohumlar gibi toplumda verimsizlik verebilir. Ama kültürel ve yerel geleneklerin kalıbı ve evrensel değerlerin itkisinin eylemleriyle topluma rol modelliğin örnekliğini oluşturacak insanların fikirleri, elbette daha iyi ve önemlidir.
Düşük dönemim çatırdayan uygarlığın seviyesinde insanların kendi ruhu ve vicdanı ile karşılaşmasının bir yolu olarak bu önemlidir.
Birçoğumuz yerelliğimizin köklü özellikleriyle evrenselliğin derin anlamlarını yan yana getirememekle büyük parçanın sırıtan parçası olduğumuz zamanlar var. Değişik algı seviyelerinin menfi eleştirilerine de muhatap olabiliyoruz. Ama parça bütünün özelliklerine sahiptir ilkesiyle, kusurlu birer hemşeri olmak yerine, yüksek uygarlığın erdemleriyle donanımlı kaliteli, onurlu fertleri olmayı daha çok tercih edenlerimiz oldu.
Çoklarımız suni iklimlerin siyasi ve sosyal esintilerine kapılıp duygularımızın dalgalandırılmasına, zihinlerin yönlendirilmesine maruz kalmışız. Ama iyi bireyden iyi toplum, iyi toplumdan iyi devletin meydana geleceği anlayışıyla, gururlu yerelliğimizin ötesinde, genelin seçkin elitlerini oluşturarak saf benliğinin onurlu insanları olmayı tercih ettik.
Zihin yönlendirmenin, dalgalandırdığı duygular üstünde sörf yapanlara dikkat delim
Bilinç yönlendirmenin süblimal bombardımanına maruz kalan çok miktarda milletler var. Bizler bunun neresindeyiz kendimize sormak ve ayırt etmemiz lazım.
Duygu dalgalarını fanatizme dönüştürenleri ayırt edebiliyor muyuz? Zihinler nasıl bulandırıldığını biliyor muyuz? Var olan dalganın arkasında bir rüzgârın varlığı, en az bu dalga kadar gerçek olduğunu biliyor muyuz? Dalganın arkasındaki rüzgârın gerçekliğini, fanatizmi örgütleyip silahlandırma seviyesine kadar getirenlerin varlığını ne kadar biliyoruz. Toplumun dingin ruhunun merkezine dokunan vicdansızları biliyor muyuz? Süblimal mesajların bombardımanında yok olmamak için, bu ve buna benzer soruları kendimize sormaya devam edelim. Çünkü uygulama ve operasyon biçimi değişse de algı operasyonlarının varlığı her dönem devam ediyor. Bilgi ve markalaşma çağındayız. Savaş biçimlerinin değiştiği bu dönemde algılar üzerine yapılan stratejik hamleleri bertaraf etmek zorlaştı. Her gün zihinlere yapılan yeni bir sanal saldırının tecrübesiyle karşılaşıyoruz.
Umudun merkezinde uygarlığın umuduyuz.
Umut olmaya devam edebilmemiz için zihini yönlendirenler dâhil, duyguları dalgalandıranları tanımlayabilmek, eylemlerini karakterlerinden tanımak ve kendimizi geliştirmek için daha çok şeylere ihtiyacımız var.
Mevlana’nın “sen ne kadar anlatırsan anlat, karşı tarafın anladığı kadarsın.” Sözüyle, bireysel olsun toplumsal olsun yükselen bilinç durumumuz ve ona bağlı algı seviyemizi gözden geçirmemizin zamanı geldi.
Zamanın gereğiyle her semtin kendi elitini oluşturmasının zamanı geldi geçmek üzere.
Yıllarca bilincine magazin pompalanan bir toplumun harap zihniyetini düzenleyip yükseltecek, yeniden dirilişin Rönesans’cı gençliğin temelini atacak, gençliğe örnek olacak, semtin yüksek elitlerini oluşturmanın da zamanı gelmiş geçmek üzeredir.
Bölgemiz çok zor bir dönemden geçiyor. Zihinsel işgali fiziksel işgalin takip ettiği dönemlere girdik. Mücadele ve savaş şekillerinin değiştiği, zihin yönlendirme savaşlarının hat safhada olduğu, süblimal etkilerle çağın gelişen teknolojisiyle birleştirilmiş ahlaksızlığın engellerini aşmakta zorlandığımız, ortaçağ zihniyetinin hâkim olduğu zamandayız.
Birçok kötü alışkanlıklarla zihinlerin nasıl bağlandığını ve sosyal yapının nasıl şekillendiği, bazı rol modellerin toplumdaki rolleriyle insanları Alkol, sigara, uyuşturucu gibi alışkanlıklara nasıl yönlendirildiğine dikkatiyle birlikte, mücadele etmenin de zamanı gelmiştir.
Toplum üzerinde fiziksel olan bu etkilerden bihaber isek, uyuşturucu ve bağımlılığın zihinsel ve duygusal düzeydeki etkinliklerinden nasıl haberimiz olabilir.
Birçok ülkelerin dünyada söz sahibi olmalarının arkasında ülkelerin kanaat önderleri ve toplum mühendislerinin organize ettiği zihin biçimlendirme ve yönlendirme organizasyonları vardır.
Sinema, müzik, sanal oyunlar, internet erişim çubukları gibi çeşitli biçimlerle gençliğin duygularına, beynine ve zihinlerin kimler nasıl kanca atıp çektiklerini, zihinleri nasıl programladıklarına bakmak, bilmek ve dikkat etmek lazım.
Hiçbir şey tesadüf değildir. Kendi planı olmayanlar, büyük planı olanların parçası olurlar.
Ölü bir dönem yaşadık. Dönemin beslediği ölü zihinlerin insanları hala var. Ama artık algı operasyonlarıyla öldürülen insanlarımızı diriltecek zamanımız yok. Yeni Türkiye’nin yeniden Dirilişini gerçekleştirmek için, eski olan tecrübelerin tamamını olmasa da günümüze uyarlayabileceklerimizin belli kesimini bir araya getirebilir, kendi değerlerimizle yeni zihinlerimizi organize edebiliriz.
Tüm dirilişlerin temelinde zihinsel düzenlemeler vardır. Üst düzey bir devlet yetkilisinin dediği gibi, Türkiye’nin dirilişiyle İslam ülkelerindeki umudun yükselişi aynı seviyede ilerliyor. Üstat Sezai Karakoç’un dediği gibi, “Türkiye’nin dirilişi İslam’ın dirilişini, İslam’ın dirilişi insanlığın dirilişini getirecektir.”
YAZIYA YORUM KAT