DÜNYANIN HEM CENNETİ HEM CEHENNEMİ: AİLE
Bir toplumda aile kurumu yara almışsa, o toplum uzun süre yaşamaz. Maddenin bölünebilen en küçük parçasına "atom" denir ve bu, maddenin tüm özelliğini taşır. Ne var ki atom parçalanınca, madde özelliğini kaybetmekle kalmaz, çevreye büyük hasar da verir. Bir şey varoluş amacını yitirirse, o şeyin kıyameti kopmuş demektir.
Ailenin varlık sebebi, insanın sükûna kavuşması ve neslin devamıdır. Bunun yanında toplumun da en küçük parçasıdır. Yani aile, toplumun atomu gibidir. O parçalanırsa, artık sağlıklı bir toplumdan söz edilemez.
Amerika'daki ailelerden %50si boşanıyormuş. Avrupa'nın da bundan aşağı kalır yanı yoktur. Her ne kadar hükümetler aileyi teşvik etseler de (madden), manen bir şey yapacak güçleri olmadığı için aile kurumu Batı'da çökmek üzeredir. Bu da Batı'nın kıyameti demektir.
Bir toplumun gençlerine yön çizecek "model"ler ahlaki erozyon yaşıyorsa, orada insanlar fıtratlarına (doğallıklarına) yabancı düşerler ve mutlu olma şansları da kalmaz. Bu mutsuzluktur ki, insanları farklı eğilimlere, sapkınlıklara sürükler. İçki, uyuşturucu ve cinsel sapmalar bu sapkınlıkların en önde gelenleridir.
"İdol" denilen ve gençlerin "ilah– ilahe" diye benimsediği insanlara bakıyoruz, insan olarak yüzümüz kızarıyor. Basit olanın da bir mantığı vardır; ama bunlar basitten de öte bir davranışın temsilciliğini yapıyorlar.
Batı'daki "sanatçı, yazar" denilen insanların (geçmişten geleceğe) hayatlarına baktığınız zaman, sapkın olmayan; şehvet, fuhuş, içki, uyuşturucu kurbanı olmamış bir tek insana rastlayamazsınız. Evet, aklınıza gelen iri iri isimlerin özel veya genel hayatlarına bakınız, ne iğrenç tüneller, ne kıyametler göreceksiniz. Biz, bunları örnek alarak "uygar" olacağız. Doğrudur, uygarlık zaten bu yaşam tarzının egemen olduğu dünyanın adıdır. Uygarlık, nefs–i emmare imparatorluğudur; orda ne ararsan bulunur, hakikatten başka.
Aileyi yapan kadındır. Hani, "yuvayı dişi kuş yapar." deniliyor ya, doğrudur. Öyleyse nasıl bir kadın tercihimiz olmalıdır ki erkekler olarak, o aile cennete yol olsun?
Başka yerlere bakmak bize yakışır mı? Müslümanların örneği Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir (AS). O ne dedi ise, ne tavsiye etti ve yaşadı ise, hepsi bizim hem dünya hem Ahiret mutluluğumuz içindir. Ne diyor O:
"Kadını, güzelliği dolayısıyla alma; güzelliğinin kendisini helake sürüklemesinden korkulur. Malı yüzünden de alma; çünkü servetinin kendini azdırmasından korkulur. Ancak dindar olan kadını al.”
Dindar olan kadın Allah'ını bilir. Böyle olunca da huzurun ve mutluluğun kaynağı olur. Nice güzeller geldi yeryüzüne, ama kanla, kavgayla terk ettiler dünyayı. Bir Batılı filozof şöyle der: "Güzel yüzün arkasında çoğu zaman ahmak bir zekâ yatar." Batı'da bu durumun felsefi bir adı da vardır: “Narsizm.” İnsan kendine tapınıyor. Anaç kadınlara bakınız, çoğunun fiziği pek uygun değildir; ama kimyaları iyidir. Oysa aileyi güzellik değil, ahlâk ayakta tutar.
Güzel huy, kadında aranacak ikinci özelliktir. Veliler bile, kötü huylu kadınlara sabretmekle deneniyorlar. Güzel huy, hava gibi, su gibidir; huzurun, mutluluğun, hatta yaşamın kaynağıdır. Örneğin, şu kötü huylara bir bakalım, güzel huyun kıymeti anlaşılsın:
Durmadan şikâyet eden kadınlar vardır; bir dokun, bin ah işit. Gittikleri yeri cehenneme çevirirler. İkide bir hasta olduğunu söyleyip dikkatleri üzerlerine çekmek isterler. Bunlar zayıf kişilikli, şımarık ve bir yuvanın sorumluluğunu yüklenemeyecek tiplerdir.
"Böyle yaptım, şöyle yaptım." diyerek yaptıklarını sayıp dökerek kocasının başına kakan kadınlar da çekilmezdir. İyi bir aile terbiyesi almamış tiplerdir. Sonradan görme de diyebiliriz.
Her gördüğünü canı çeken ve alınması için kocasını zorlayan, tüketim tanrısına kulluğu çok seven kadın tipleridir ki, bunlar bir eve girdi miydi, huzur o evden çıkar gider.
Güzel görünmek için bütün gün aynanın karşısına geçip süslenmekle meşgul olan kadınlar. "Narsizm" yani kendine tapınma, bunlarda öne çıkmıştır. Herkesi küçük görürler, kim olursa olsun onlara alaycı tavırlarla bakarlar. Bunlara kim, "sensin!" derse hemen o yöne doğru meylederler.
Hani bazı kadınlar da vardır ki, sofrada yemekteyken kavga çıkarmayı severler. Günün bütün dökümünü sofrada yaparak yemeği ev halkına zehir ederler.
Çok gevezelik eden kadınlar vardır ki; kibar konuşmak için ağızlarını eğip bükerler.
Modern zamanlarda bunlara daha çok eklenecek tipler vardır. Bütün bunlar ailenin içini ve çevreyi bozmak için yeterli sebeplerdir.
Bunların yanında:
"Ahlakları güzel." (55/70)
"Yalnız kocalarına bakarlar." (55/56)
"Kocalarına âşık, daima bakiredirler." (56/36,37)
Allah tarafından özellikleri sıralanan kadınlar var ki, işte onlar dünya ve Ahiret mutluluğunun köprüleri, saliha kadınlardır.
Peygamber Aleyhisselam:
"Kadınlarınızın hayırlısı, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindiren, emrettiği vakit itaat eden, ayrıldığı vakit malını ve iffetini koruyandır." buyuruyor.
Peygamberimizin Aleyhisselam başka bir Hadis'i vardır ki manidardır: "Çöplükte biten gülden sakının." Bunun ne olduğunu soranlara: "Kötü bir ailede doğup büyüyen güzel kız." buyurdu.
Burada da aile eğitiminin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Asil bir ailede büyümüş, insani değerlerle tanışmış, sevgi ve saygının ne anlama geldiğini idrak etmiş biri ile sokağa terk edilmiş, aile içi şiddetin veya vurdumduymazlığın kurbanı olmuş bir kız birbirine hiç benzer mi?
Dünyanın cenneti saliha bir kadındır. Kimde varsa kıymetini çok iyi bilsin!
Öte yanda kıymet bilecek, güzel huylu erkekler de olmalıdır elbet.
Bir erkek, hanımıyla iyi geçinme yollarını bilmelidir. Bunun için hanımını iyi tanımalı; onun güçlü ve zayıf yönlerini bilmeli ve asla zaafından istifade etmemelidir. Erkek, hanımının gözünde saygısını yitirirse, onun artık kıyameti kopmuştur.
Erkek, espritüel olmalı, arasıra aile içinde şaka yapmalıdır. Katı otorite aileyi sarsar. Çok ciddiyet, uzun zaman sonra psikiyatri servislerinde boy gösterir.
Kadını yönetmek, bir ülkeyi yönetmekten zordur. İyi bir yönetici değilseniz, evin içinde ihtilaller, darbeler, inkılâplar, muhtıralar yaşanabilir. Sonu idama kadar gidebilir.
Kadın, kendi namusunu elbette korumalıdır; ama kadının namusunu asıl erkeği korumalıdır. Bu da erkeğin namuslu olması ve namuslu davranmasıyla mümkündür. Namussuz bir erkeğin namuslu kadını olmak, cehennemi yaşamak gibi zordur.
Erkek, kadının geçimini sağlamalıdır. Birliğin egemen olmadığı aileler dağılmışlardır. Bir evde "Benim kazandığım–senin kazandığın" gibi konular gündeme gelirse, o ev çatırdamaya başlamış demektir.
Erkek, kadınına bir şeyler öğretmeli, yani bilgi yönüyle ondan biraz üstün olmalıdır. Aksi olursa, erkek zavallı konumuna düşer, kadının gözünde küçülür ve aile statüsü tartışılır.
Kadın, kural dışı davranışlarda bulunursa, yaratılış kuralları ona hatırlatılmalı ve şiddet uygulamadan sorunların çözüm yolu araştırılmalıdır.
"Onlarla güzel geçinin, iyi muaşerette (güzel ilişki) bulunun." (4/19) Ayeti unutulmamalıdır.
Aslında hayat müşterektir. Havva olmadan Âdem, Âdem olmadan Havva düşünülemez. Allah Teâlâ, Âdem'den yaratmış Havva'yı. Bu nedenle Âdem'in bir yerleri hep boş kalmıştır. Âdem bu boşluğunu doldurmak için Havva'nın ardına düşmüş, Havva da asıl vatanına kavuşmak için Âdem'i arayıp durmuştur.
Kadın, erkeğin gurbeti, erkekse kadının vatanıdır; ikisi bir araya gelince hayat denen nesne şaha kalkar, geleceğin temsilcisi olacak olan çocuk, gönderde dalgalanır.
İkisini birbirinden ayırmaya kalkışan, aslında insanı orta yerden ikiye bölüyor demektir. Ama Batı'nın hayatı ikilik üzere kurulduğu için bunu yapmadan yaşayamazlar.
Pekiyi, Müslümanlara ne oluyor ki, onlar Tevhid'i terk edip de teslise kaymaya çalışıyorlar?
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT