EĞİTİM ANLAYIŞIMIZ NASIL OLMALIDIR?
Klavyenin başına geçtiğimde, acaba yanlış bir şey yazarak insanları fitneye sokar mıyım diye ödüm kopuyor! Kolay değil dostlar, kelimelerle haşir neşir olmak kolay değil, silahla oynamaktan daha tehlikeli. Herkesi memnun etmek hiç kolay değil. Zaten yazı yazan, konuşan bir insanın herkesi memnun etmek diye bir derdi de olamaz; doğru bildiğini yazar, hepsi bu.
Milli Eğitim Bakanı değişti, hayırlara vesile olur inşallah. Eğitim konusunda yazı yazmak, insanlığın yükünü yüklenmekten daha ağır. Herkesin ayrı dünyası var ve siz bu dünyalara hitap ediyorsunuz; kimi kabul, kimi reddeder. Yapacak bir şeyiniz yok, siz sadece fikirlerinizi söylersiniz de bu konuda hiç bilgisi olmayan, tecrübesi bulunmayanları da dinlemek zorundasınız.
Ben her şeyden önce inancımın öğretmeniyim. (Bir insanın kendisiyle çelişmesiyle delirmesi arasında fark yok.) Eğitimi, inançlarımın bahçesi olarak görüyor ve bu bahçenin bahçıvanı olmaya gayret ediyorum. Bu bahçenin tarumar olmasına inançlarım razı gelmiyor. Ruhuma, fıtratıma hitap etmeyen hiçbir oluşumu terbiye niteliğinde görmüyorum; velev ki dünyayı “cennet” yapsalar da.
Eğitimden ne anlıyorum?
Fıtratın bozulmadan gelişim sürecidir. Yaratılış amacını gerçekleştirmek için ruhen ve bedenen dengeli hayat kurma işidir. Gönülde mütecelli (görünen) olan Allah’ı hissedebilme şuurudur. Her insanın kendi hakikatine yükselebilmesi ve kendini tanıyabilmesi sürecidir. Nefsini arındırarak aklın emrine verme; aklı da vahyin emrine amade kılma anlayışıdır. Allah’ın yarattığını bozmadan O’na varabilme şuurudur. Tüm yaratıklara baktığında, Rabbinin gücünü, kudretini, rahmetini hissedebilme kabiliyetidir. Yeteneğini Allah yolunda harcama işidir. Ahirette başına nelerin geleceğini bilmek ve bu uğurda yaşamak çabasıdır. Çocuklarımızı Allah ile tanıştırmaktır.… Uzayıp gidiyor.
Bir de bugünkü anlayışın eğitim tanımına bakalım: “İstendik davranışlar geliştirmektir!” Kim isteyecek, niçin isteyecek? “Bilim” mi diyeceğiz? Elbette bilim de, Hiroşima’ya atom bombasını atan insan da üniversite mezunuydu. Dünyayı kana bulayanlar çobanlar değil, “bilim adamları”dır. Zihniyetini berraklaştırmadığınız insanların eline “bilim”i verirseniz, insanlığa zulmedersiniz.
Bu saydıklarımın hiçbiri, bugünki dünyada mevcut değil. Ben deli miyim? Çilenin en büyüğü, anlaşılmadığın bir yerde yaşamaktır. Ama şu kadar hakkım olsa gerek; kırk beş sene eğitimci olarak çalıştım, okudum ve uygulama alanlarında görev aldım. Çok iddialı bir söz edeceğim: Bugün uygulanan sistemin eğitimle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi yoktur. Çorba bile terbiye edilmeden tat vermiyor; insan terbiye edilmeden nasıl tatlansın? Terbiye de Rabbin, insandaki tecellisidir. Nerede?
Allah’ı, onun yarattığı dünyadan kovup, yine O’nun yarattığı kullarını O’ndan uzaklaştırıp insanları eğiteceğinize inanıyorsanız, işte ben de bu “eğitim”den asla bir şey beklemiyorum. Sonra bu “eğitim”i verecek olanları nerede ve nasıl “eğiterek” hayata hazırlıyorsunuz? İnsanların sonsuzunun çalındığı uygulamalara “eğitim” denebilir mi?
Fransa’da eğitimci olarak uzun yıllar okullarda görev yaptım. Oralarda da insan fıtratına uyan bir eğitim yok; fakat kendi kültür ve inanç kodlarına göre çocuk yetiştirdiklerinden devlet-millet çatışması pek gözükmüyor. Ne yapıyorlar?
Anasınıfından dördüncü sınıfa kadar çocuklara sadece Fransız kültürü ve Katolik inancı veriliyor. Bu zihniyetle yetişen çocuklar, zihinlerini Fransa için harcamaktan çekinmiyorlar. Önerimdir; Anasınıfından dördüncü sınıfa kadar çocuklarımızı medeniyetimizle, kültürümüzle, inançlarımızın berraklığıyla tanıştıralım. Bunu uygulamak için de sadece bu sınıflarda görev yapacak öğretmenler yetiştirelim. Uzun vadeli bir proje, ama başka da çaremiz var mıdır?
Peki, bizim çocuklarımız hangi zihniyetle yetişiyor? Pagan bir zihniyetle! Çocuklarımızın nefsine yatırım yapılıyor, sonra da niçin böyle oldu diye feveran ediyoruz. Fransa’da yaşadıklarımı anlatsam inanamazsınız! Oysa Fransa laik!..
Yanıcı ve yakıcı iki gaz olan hidrojenle oksijen, kimyasal bir formülle birleşirse söndürücü olan su meydana geliyor da, insanın içindeki nefs ve şeytan, İslam formülüyle birleşmez, ruhi özgürlüğü tadamazsa insanlık yanıyor! Buna tahammül etmeye “eğitim” mi diyeceğiz? Nefs ve şeytanı tanımadan, ruhu kaale almadan yapılan ve yapılacak olan her davranış, insanlığa zulüm olarak geri döner.
“Yeşeren her yeşil çimen yerde
Vahdehû lâ şerike leh demede.”
Allah’ın tecelli etmediği hiçbir şey yok. Eğitim; her an gönüllerinde miracı yaşayan nesiller yetiştirme işidir ve mübarektir. Bu mübarek işi yapmak için sınıflara abdestsiz girmeyen ve derse Besmelesiz başlamayan muallim ve muallimelerimizi tebrik ediyorum.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT