EKSİK YAŞAMANIN GETİRDİĞİ AFETLER
Dünyada ve dünyanın bir parçası olan ülkemizde son zamanlarda olağanüstü gelişmeler yaşanıyor. Yangınlar, seller ortalığı kasıp kavuruyor. Doğaya ve insanın kendine karşı sorumsuzluğu sonucunda yıkımlar, acılar yaşanıyor. Duamız odur ki, insan kendine gelsin, sorumluluğunu idrak etsin de dünya rahat nefes alsın.
“Başa gelen büyük felaketlerle insanlar imtihan edildikleri zaman, yeryüzündeki, gökyüzündeki bütün zerreler Allah’ın orduları olurlar da onun emrini, buyruğunu yerine getirirler.” (Mevlâna, Mesnevi)
“Göklerin ve yerin askerleri yalnızca Allah’a aittir. O sonsuz güç ve hikmet sahibidir.” (Fetih suresi, 7. Ayet)
“(Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki asla karşı koyamayacakları ordularla üzerlerine gelir, muhakkak surette onları yenilmiş ve küçük düşürülmüş olarak oradan çıkarız.” (Neml suresi, 37. Ayet)
Geçmişte olan bazı olaylara bakalım:
Ad Kavmi; zenginliklerini ve Allah’ın verdiği nimetleri şükürle karşılamak yerine azgınlığı seçmişti. Zalimlikler yapmaya, mazlumları ezmeye başlamışlardı. Güçsüz ve zayıf insanları yüksek binalardan atarak acımasızca cezalandırıyorlardı. Kendi yaptıkları putlara taparak Nuh tufanından sonra putperestliği çıkaran kavim oldu. Allah, onlara Hud (AS)’u elçi olarak gönderdi; fakat onu dinlemediler. Zalim liderleri Şeddat’la birlikte şiddetli bir kasırga onları yok etti.
Kızıldeniz’in zalim Firavun’u ve askerlerini nasıl boğduğunu ve Musa (AS)’yı sahili selamete kavuşturduğunu biliyoruz.
Ebabil kuşlarının, Ebrehe’nin fil ordusunu taş yağmuruna tutarak nasıl helak ettiğini de okuduk.
Lût kavminin hayâsızlığı (livata- homoseksüelliği) ayyuka çıkınca, Allah onların üzerine yanardağı salarak taş heykeller haline getirmiştir.
“Şüphesiz ki sizler, kadınları bırakıp erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz, siz, aşırı giden taşkın bir toplumsunuz.” (A’raf, 81. Ayet)
İnanmayanları zorla inandırmak zaten mümkün değildir; fakat insan çaresiz kalınca nasıl boyun büktüğünü de Allah bize anlatmaktadır:
“ İnsan bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ortadan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiştir.” (Yunus suresi, 12. Ayet.)
Bütün bunların yanında insanın kendisi kimin emrindedir? İnsan hücrelerinin her biri Allah ordusundan değil midir? Eğer Allah, onların sana karşı gelmelerini isterse, her biri senin düşmanın olup çıkar. Allah göze emredip seni rahatsız etmesini dilerse kim buna mani olabilir? Beden askerleri sana isyan etmeye bir başlasın, hiçbir ilacın faydasını göremezsin.
“Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir,
Müptela-i gama sor, kim geceler kaç saat!”
(Uzun geceler saate bakarak anlaşılmaz, sen onu hastaya sor kaç saat olduğunu.)
“Kovit 19” dünyayı kasıp kavuruyor, dünya bir acz içinde. Elbette kıyamete kadar her derdin bir dermanı var da, bir gün kıyametin de kopacağını, insanın yapıp ettiklerinin tam bir adalet içinde sorgulanacağını bilmek, inanmak; kâinatın Rabbine kulluk etmek, insanın yaratılış gereğidir. Bu gereğe inanmamak, eksik yaşamaktır. Her kim olursa olsun, nerede, hangi makamda bulunursa bulunsun; eksik yaşayanlar dünyada da ahirette de bunun hesabını ödeyeceklerdir, ödediler, ödemekteler.
Rabbim kendine kul, Habib’ine ümmet eylesin. Bizleri her türlü beladan korusun.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT