Ergenekon gibi en az 25 örgüt var!
Ersönmez Yarbay: Ergenekon tek örgüt değil, Ergenekon gibi en az 25 gizli örgüt var...
TBMM Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu'nun başkanlığını yapan Ersönmez Yarbay, Türkiye'deki derin devlet yapılanması içinde Ergenekon'un tek örgüt olmadığını, Ergenekon gibi en az 25 gizli örgüt bulunduğunu söyledi.
Ergenekon'un, mevcut sistemin sınırlarını zorladığı için tasfiye edildiğini dile getiren Ersönmez Yarbay, gazeteci Uğur Mumcu'nun ise kendi yandaşları tarafından, laik hassasiyetleri arttırmak için öldürüldüğünü savundu.
CİHAN muhabirine Ergenekon soruşturması ve Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili açıklamalarda bulunan Ersönmez Yarbay, Türkiye'de 1991-95 tarihleri arasında birçok faili meçhul cinayet işlendiğini, bunlardan birisinin de Uğur Mumcu cinayeti olduğunu ifade etti. Bu dönemde faili meçhul cinayetlerin artmasının temel nedeninin, devletin terörle mücadelede politika değişikliği yapması olduğunu vurgulayan Yarbay, "Devlet demiştir ki 'terörle, terörün yöntemleriyle mücadele edelim.' Bu politika değişikliği nedeniyle sayıları binleri geçen faili meçhul cinayetler işlenmiştir. Bu cinayetlerin işlenmesiyle birlikte devlette suça karışanların sayısı artmıştır. Bunun bir sonucu olarak da o gün suç işletilenler, bugüne kadar suç işlemeye devam etmişlerdir" diye konuştu.
"UĞUR MUMCU LAİK KURUMLARIN HEDEFİ OLDU"
Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili olarak Ergenekon soruşturmasıyla birlikte yeniden gündeme gelen, 'İsrailli bir tim geldi öldürdü gitti' ve 'MKE'deki silahların izini sürdüğü için öldürüldü' gibi iddiaların Meclis Araştırma Komisyonu'nda da konuşulduğunu ifade eden Ersönmez Yarbay, ancak bu bilgilerin doğruluğunun teyit edilemediğini kaydetti. Komisyonda Mumcu'nun öldürülmesiyle ilgili 26-27 farklı senaryonun tartışıldığını, bunlardan birisinin de MKE'deki silahların izini sürmesiyle ilgili olduğunu dile getiren Yarbay, bu senaryoların tek tek incelendiğini ama hiçbirini destekleyecek somut delillerin bulunmadığını kaydetti. Yarbay, "Ama benim kanaatim şu. Türkiye'de o dönem laik kesimler, bizzat laik kuruluşlar tarafından hedef alınmış, onların duyarlılıkları, anti-laik kesime karşı mücadelelerinin keskinlikleri arttırılmak istenmiştir" dedi.
"Yani kendi yandaşları tarafından mı öldürül dü?" diye sorusu üzerine Ersönmez Yarbay, "Tabii. Bizzat onlar tarafından belli duyarlılıkları artırmak için..." dedi. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy cinayetleri ile Sivas olaylarının birbiriyle bağlantılı olduğunu savunan Yarbay, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra NATO'nun düşman olarak 'İslamcı tehlikeyi' belirlediğini kaydetti. Türkiye'de bu politik değişikliğin bir sonucu olarak laik kesimin özellikle uç insanlarının hedef haline geldiğini vurgulayan Yarbay, laiklik hassasiyetinin arttırılması için bu cinayetlerin işlendiğini söyledi. Yarbay, bu cinayetleri yaptıranların uzun vadede bunun faydasını gördüğünü, 28 Şubat'ın bu girişimlerin bir sonucu olduğunu ifade ederek, "1990'larda başlatılan, 'Laik kesimi duyarlı hale getirip sokağa dökme projesi, 28 Şubat ile hedefine varmıştır" diye konuştu. Yarbay, Uğur Mumcu cinayetinin de bu bütünlük içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, "Daha çok iç politik hesaplarla kendi yandaşları tarafından hedef yapılmıştır" dedi.
"İSTİHBARAT BİRİMLERİNİN KARIŞTIĞI CİNAYETLER ÇÖZÜLEMİYOR"
Uğur Mumcu'nun eşi CHP milletvekili Güldal Mumcu'nun geçtiğimiz günlerde basına yansıyan, "Cinayetten 16 gün önce İsrail Büyükelçisi bizi yemeğe çağırdı ve yemekte Uğur Mumcu'ya 'Hiç öldürülmekten korkmuyor musunuz ?' dedi" şeklindeki ifadelerinin hatırlatılması üzerine Ersönmez Yarbay, Güldal Mumcu'nun bu konuyu Meclis komisyonuna söylemediğini ifade etti.
İstihbarat birimlerinin karıştığı cinayetlerin ilgili makamlarca bilindiğini, ancak yargı aşamasında bu cinayetlerin aydınlatılamadığını vurgulayan Yarbay, Uğur Mumcu davasında bir sanığın bombayı koyduğunu kabul ettiğini, bu sanığın 1985'ten sonraki tüm bombalı saldırıları üstlendiğini hatırlattı. Bu bombalı saldırıların bir kısmının yabancı diplomatlara yönelik olduğunu ifade eden Yarbay, "Uğur Mumcu'nun ailesi ve diplomatları öldürülen ülkelerin hiçbiri bu iddiaları ciddiye almadı. Hiçbir ülke diplomatlarının katili yakalandı diye Türkiye'ye teşekkür etmedi veya davaya müdahil olmadı" diye konuştu.
"SOL İKTİDARLAR DÖNEMİNDE FAİLİ MEÇHULLER ARTTI"
Ersönmez Yarbay, 1991'de bir iktidar değişikliği yaşandığını ve DYP - SHP koalisyonunun iktidara geldiğini hatırlatarak, SHP'nin iktidarda olduğu bir dönemde SHP'ye destek verenlerin hedef haline getirilip öldürüldüğünü dile getirdi. Genellikle sol iktidarların olduğu dönemlerde faili meçhul cinayetlerin sayısının arttığını savunan Yarbay, 1971 muhtırası öncesinde ve 1978-79 yıllarında CHP'nin, 1991-95 yıllarında ise SHP'nin iktidarda olduğunu hatırlattı.
"Sol iktidarda neden faili meçhuller artıyor" diye sorulması üzerine Yarbay, "Türkiye'deki sol görevini yapmadığı için veya benim bilmediğim bazı nedenlerden dolayı sol iktidarlarda faili meçhullerin sayısında artış oluyor. Bu dikkat çekicidir" dedi.
"ERGENEKON GİBİ EN AZ 25 ÖRGÜT VAR"
Derin devlet yapılanması içinde sağcının solcuyu, solcunun sağcıyı vurduğunu, ancak ipletin bir merkezin elinde olduğunu vurgulayan Ersönmez Yarbay, Ergenekon'un bu merkezin kontrolündeki örgütlerden sadece biri olduğunu söyledi.
Ergenekon'un bir bütün olmadığı, sadece bir parça olduğunu savunan Yarbay, "Ergenekon'dan daha büyük en azından 25 tane örgüt daha vardır. Onun gibi büyük büyük örgütler var. Ergenekon belki biraz mevcut sistemin kontrol edemeyeceği kadar faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Bu yüzden tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Mevcut sistemin sınırlarını zorlamıştır. Sistemin sınırları içinde kalsaydı, bir problem olmazdı" diye konuştu.
Ergenekon'un üyelerinin yakalanması ve örgütün tasfiye edilmesinin nedenlerinden birisinin de polisin başarılı çalışması olduğunu vurgulayan Ersönmez Yarbay, polisin bu kez Ergenekon ile çalışmaması, Ergenekon'a karşı harekete gemesi sayesinde örgütün deşifre olduğunu kaydetti.
"SİLAHLI ÖRGÜTLER MUTLAKA DEVLETLERİN KONTROLÜ ALTINDADIR"
Ergenekon iddianamesinde, Ergenekon'un PKK terör örgütüyle ilişkisinin gündeme geldiğinin hatırlatılması üzerine Ersönmez Yarbay, silahlı mücadele yapan örgütlerin zaten devletlerin kontrolü altında olduğunu söyledi. Silahların kimler tarafından üretildiğinin, nerelere gittiğinin bilindiğini vurgulayan Yarbay, "Dolayısıyla bir örgüt silahlı mücadelenin içine girmişse, o örgüt kesinlikle devlet istihbaratlarının kontrolüne girmiş demektir. PKK da silahlı örgüttür. Silahlı örgüt olduğu için PKK'nın gizliliğinin yüzde 80-90'ı ortadan kaldırıldı. İlgili istihbarat örgütleri, PKK'nın başındakileri, üst yöneticilerini, bölge temsilcilerini biliyordur" dedi.
Devletin neden örgüt kurmaya ihtiyaç duyduğunun sorulması üzerine Yarbay, "Devlet der ki bir akım var. Bu akımları kontrol etmek için örgüt kurar. Bir Kürtçülük akımı var, İslamcılık akımı var, Türkçülük akımı var. Bu akımları kontrol etmek için bazı devlet görevlileri, bu tür yapılanmaların içine girebilir. PKK'nın devlet tarafından kurdurulduğu 1984 yılından beri iddia ediliyor. Hizbullah'ın da devlet tarafından kurdurulduğu söyleniyor. Bunun söylenebilmesi ifade özgürlüğü açısından önemlidir ancak, hukuk devletinde bu iddianın ispat edilmesi gerekir" Şeklinde konuştu.
"ERGENEKON SORUŞTURMASI TARİHİ FIRSAT"
Ersönmez Yarbay, demokratik sistemin tesis edilebilmesi için bu tür gizli yapılanmaların mutlaka deşifre edilmesi ve yenilerinin kurulmasına izin verilmemesi gerektiğini ifade etti. Devlet içindeki yapılanmaların, 1974'te Başbakan Bülent Ecevit tarafından ilk kez dillendirildiğini, o günden bugüne kadar bütün başbakanların bundan söz ettiğini vurgulayan Yarbay, şöyle konuştu:
"Bu iddialarla ilgili olarak ilk kez yargılama söz konusu olmuştur. Ergenekon soruşturması bu yönüyle çok önemlidir. İlk kez bu iddialar yargı önüne taşınmıştır. Bunu büyük bir aşama olarak görüyorum. İşlenen suçların, söylenen suçların en azından birgün dava konusu olabileceği görüldü. Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından, Türkiye'nin geleceği açısından Ergenekon iddianamesinin hazırlanması ve bu iddianamenin mahkeme önüne taşınması, Türkiye için tarihi bir dönemeç noktasıdır."
HABERE YORUM KAT