ERGENEKONLAR ARASI SAVAŞ
Bundan tam sekiz yıl önce yine bu sitede yazdığım birçok yazımda aynen şu ifadeleri kullanmıştım. Türk Ordusu sistemli bir şekilde yeniden şekillendiriliyor veya imha edilmek isteniyor, Ordumuz içerisinde ast/ üst çatışmasını körüklemek isteyenlerin var olduğunu iddia etmiştim. Uydurma veya doğru hiç fark etmez, bir takım belgelerle veya bir takım kasetlerle, insanlara tehdit ve şantajlar yapıldığını, olup bitenlere karşı gerçekleri haykırması gerekenlerin bu yollarla korkutulup sindirilmek istendiğini açıkça işaret etmiştim. Söz konusu kirli, kirli olduğu kadar bir o kadarda maharetli şantaj çetesinin hedefinde genellikle ülkenin mukadderatına hükmeden insanlarımızın olduğunu, başta önemli ve stratejik donanımlara sahip Generallerimizin ve üst düzey siyasilerimizin, belki de birçok adalet mensubunun bulunabileceğini de dile getirmiştim.
Özellikle Amerikan, İngiliz, Alman, İsrail ve İran gibi ülkelerin istihbarat örgütlerinin söz konusu çeteye malzeme verdiklerini de ifade etmiştim. Bizim kendi İstihbarat örgütlerimiz den Teşkilat-i mahsusa(MİT) ve Jandarma istihbarat örgütlerimize sızdıkları gibi Polis teşkilatımızın içerisinde de bir takım hizmetkarları olduğundan da derin şüphelerimin olduğunu açık yürekle ortaya koymuştum. O günlerde başka bir derin şüphemi ve kaygımı da saygı değer okuyucularımla paylaşmıştım. Söz konusu kaygımın; Türkiye de en güçlü lobinin Ermeni lobisi olduğunu ve bu lobinin taşeron olarak kullanıldığını, söz konusu ihanet odaklarının bu milletle oynama cesaret ve güçlerini bahse konu İstihbarat örgütlerinin arkasında yer alan Emperyalist ülkelerden aldığını da iddia etmiştim. O günlerde yazı köşemi takip eden eski bir dostum; işaret etmiş olduğum noktalardan dolayı benim adıma kaygılanmış ve beni uyarma ihtiyacı duymuştu. Dostum aynen şu uyarıyı yapmıştı. Hocam ne olursunuz; boyunuzu aşan konularda yazmayı bırakın artık. Sizin ömrünüz zaten çilelerle dolu geçti. Şimdi çocuklarınızla ve torunlarınızla mutlu bir hayatı hak ediyorsunuz. Bu çevreler çok tehlikeli çevrelerdir. Rahmetli Türkeş’i ve daha nicelerini zehirleyen bu çete size de zerre kadar acımaz demişlerdi. Biz de bu güzel insanımıza, uyarısından dolayı teşekkür ettikten sonra şu şekilde latife de bulunmuştum. Can dostum, nasılsa zamanı gelince hepimiz ebedi aleme gideceğiz bir gün. Varsın birkaç yıl önce gitmiş olalım demiştim. En azından bu şerefsiz çeteye boyun eğmediğimizi göstermiş oluruz deyip karşılıklı gülüşmüştük.
Olup bitenleri izlemekte veya seyretmekte olduğumuz pencereden şöyle etrafımıza samimi bir gözle ve doğru bir açıdan bakıp değerlendirmeye adlımız da, o günlerde bizim işaret etmeye çalıştığımız ihanetlerin, tuzakların hepsinin bu millete ve bu devlete karşı kurulduğunu, içimiz sızlayarak da olsa görüyoruz. Sayın Başbakanımız bile son zamanlarda ki ifadelerinde söz konusu tuzağı ima eder türden işaretler var. Eski Genel Kurmay Başkanımız da aynı dertten muzdarip görünüyor. Orduda komutan kalmadı, bu iş mutlaka kısa sürede sonuçlanmalı gibi çıkışlarını elbette herkes kendine göre değerlendirecektir ama benim değerlendirmem bir süre daha kapalı kalacak. Yaşarsak bir gün inşallah bu değerlendirmemizi de sizlerle paylaşırız. Ancak bir noktayı işaret etmekte fayda var sanırım. Sayın Başbakanın Başbakanlık döneminde bu işler olupbitti. Bu haller yargının şahsı tasarrufudur, bu işler bağımsız yargının işidir demek elbette bizi mutlu eder. Bu ülkede herkes yargılanabilmelidir elbette. Ancak; Genel Kurmay Başkanlarını, Ordu komutanlarını terör örgütü kurup yönetme iddiasıyla içeri tıkan gücün, dağdan inen teröristlerin ayağına mobil hizmetler getirmesi izahı kolay olan bir çelişki değildir. Menderesleri asanlar, yaşı dolmamış çocukları sehpalarda sallandıranlar da sözde bağımsız yargı adına görevlerini yaptıklarını söylüyorlardı. O günlerde nasıl ki, yargıç koltuklarında oturanlar vicdanlarına göre karar veremediyseler bugünlerde de vicdanlarıyla karar vermede zorlanacakların olabilmesi ihtimal dışı değildir. Bu işlerin öyle üç beş iyi niyetli ve yürekli savcımızın işi olduğuna kendimi inandırmakta bir hayli zorluk çekiyorum. Bu işler eğer Hükümetin bilgisi dışında gelişip şekillendiyse, o zaman ortada çok daha farklı bir durum var demektir ki; böylesi bir durum şu olup bitenlerden çok daha ürkütücü bir manzarayı önümüze koyar. Biz bu ülkeyi bu milletin seçtiği insanların yönettiğine olan inancımızı, Savcı ve yargıçlarımızın hiçbir tehdit veya şantaja kulak asmadan görevlerini yerine getirdiklerine inanmak isteriz. Bu kadar geniş kapsamlı operasyonların milli iradenin kontrolü dışında cereyan ettiğini düşünmek asla istemeyiz ve böylesi bir düşünceye esir düşmektense her türlü çileye eyvallah demeyi tercih ederiz. Sayın Başbakanın yürekli ve korkusuz bir insan olduğunu yakinen bilenlerdenim. Tehdit ve şantajlara boyun eğmeyecek bir karaktere sahip insan olarak bu işlerin arkasında ki karanlık odakları da bir gün işaret edeceğine samimi olarak inanıyorum ve o günü ömrümün sonuna kadar da o günü bekleyeceğim. Varlığını iddia ettiğim tehdit ve şantaj çetesinin hedefinde; Genel Kurmay Başkanları olabildiği gibi, elbette Sayın Başbakanımız da, Savcılarımız da, kısaca unvanı her ne olursa olsun herksin olabileceğini de göz ardı edemeyiz. Bu noktada namuslu insanlara düşen bir görev var. Eğer gerçekten böyle bir çete varsa ve tehditle işler kotarıyorsa, bu çete mutlaka deşifre edilmeli ve ahlaksızca yollarla insanların beşeri zaaflarını tehdit malzemesine dönüştüren bu çeteye karşı kamburumuz her ne kadar yüz kızartıcı olsa da karşı durabilme, bunlara boyun eğmeme adamlığımızı mutlaka gösterebilmeliyiz. Bu ülke bu girdaptan bir gün eğere çıkacaksa, bu kahramanlığı gösterebilecek yürekli Savcılara, Başbakanlara, Genel Kurmay Başkanlarına ihtiyaç var demektir. Ortaya çıkacak bu kahramanlar hem kim olurlarsa olsunlar, hepsinin önünde saygıyla eğilmeyi ve ellerim çatlarcasına bu insanları alkışlamayı milli bir onur vesilesi olarak gördüğümü de ifade etmek isterim. Ancak bir hususu daha ifade etmeden yazıma son veremeyeceğim. Askerimizin hiç günahı yoktur diyenlerden asla değilim. Askerimizin içine sızmış bir takım kirli insanların, darbecilerin, çıkarcıların olduğu da çok doğrudur. Bizim ifade etmek istediğimiz husus çok daha başka bir durumdur. Doğru bulmadığımız durum; bir dikeni yakmak için koca bir köy ormanını yakmaya niyetlenen anlayıştır. Bu anlayış bu ülkeyi sıkıntılara sokmuş bulunuyor maalesef. İstiklal savaşı öncesinde bu milletin ordusu terhis edilmişti. Şimdilerde de sanki Türk Ordusu imha ediliyor gibi bir durum var ortada. Acaba ülke bir fiili işgale hazır duruma mı getiriliyor diye kuşkularımız var. Durum çok ciddidir. Askerimizin en elit kadroları resmen kendi ülkelerinde esir durumundadırlar. Sayın Başbakanında dediği gibi, suçlu olanlar varsa verin cezanızı ve bitirin bu işi. Yoksa tarih önünde hepiniz hesaba çekileceksiniz. Bu sözler bu ülkenin Başbakanının sözleridir, bu sözleri yabana atamazsınız.
Ülkenin son on yılını kuşatan veya meşgul eden ister Askeri, ister adlı, ister siyası, ister dini veya siyası olsun, cereyan eden olaylara baktığımız zaman şöyle bir sonuç aklımızdan geçmiyor da değil. Sanki bu ülkede iki Ergenekon var ve bu iki Ergenekon birbirleriyle savaşıyor veya nöbet değişikliği yapıyorlar. Bir taraftan millete yeni bir format atılmaya çalışılırken, diğer yandan da kurumlar arası eş güdüm tahrip ediliyor gibi bir manzara sırıtıyor gibi bir hal var ortada. Bana göre, sanki iki Ergenekon var ve aralarında ki maç şimdilik 1-1 devam ediyor. Üçüncü golü atacak olan takım da bu maçı hiçbir zaman kazanamayacak maalesef. Tarihimize bakacak olursak bu maçı veya manzarayı ilk defa seyretmediğimizi açıkça görürüz. Bize göre birileri bir anlık için kazanmış gibi görünse de esasen hiçbir kimse hiç bir şey kazanamadan bu kısır çekişmeler yüzünden bu millet çok şeyler kaybediyor. Bu maçı bitirmek artık şart oldu. Başkaları küresel imparatorluklar peşinden koşarken, bizim kendimizi imha etmekle meşgul olmamız hiçte hoş bir durum olmasa gerek. Hayırlısı olur inşallah.
YAZIYA YORUM KAT