EY GENÇ ADAM!
Anne rahmine insan olarak düştüğün zaman hiçbir şeyin farkında değildin. Aslında hiç olmayabilirdin de. Ama Mutlak Varlık, “ol”manı diledi ve oldun. Çocukluk evresini atlatarak gençliğe adım attın. Enerjinle, heyecanınla ve geleceğe olan umudunla dipdirisin. Seni hayata bağlayan nice düşünceler ve inançlar var. Hayat, kollarını var gücüyle açarak sana doğru koşuyor. Gülümseyişin, umut çiçekleri gibi, yüz bahçeni süslüyor. Her şey dipdiri ve capcanlı olarak zihnine doluyor.
Ey Genç Adam!
Sonsuz yürüyüşe çıkmak üzere dünyaya gelmiş bulunuyorsun. Yaşlı dünyanın son temsilcisi olabilirsin. “Zamanın Hâkimi”nin seni mekândan ne zaman alacağını da bilemiyorsun. Gel seninle dertleşelim, ne dersin?
Âdem (as) ile şenlendi dünya. Sen, Habil ve Kabil olarak göründün yeryüzünde. Önyargının zindanına düşerek, “haset” tohumları devşirince, “Kabil” olarak çıktın insanlığın karşısına ve ebedî kaybın öncüsü oldun. Sonradan kurulacak olan bütün “uygarlık” bahçelerinin zakkum tohumlarını ilk defa “Kabil” adıyla sen ektin. Ruhunu, seni Yaratan’a kurban etmek yerine, nefsine ve şeytana kurban ettin.
İyi niyetin, sevginin, umudun temsilcisi ve fıtrat yolunun yolcusu olunca “Habil” olarak karşımıza çıktın ve “medeniyet” yurdunun vazgeçilmez kurucusu oldun. Tarih boyunca bütün “medenî” sitelerde adın okundu ve canın pahasına barışın babası olarak ismin geçti.
Genç adam, tarih göstermiştir ki, nefislerini ilah edinenlerin kurmuş oldukları “uygarlık siteleri”nden çok, nefislerini Rab’lerine kurban edenlerin dirilttikleri “medeniyet yurtları”nda daha çok gözüktün; çünkü henüz bozulmamıştın ve fıtratına yakın duruyordun. Sen, Hakk’a teslimiyeti temsil ederken İsmail olarak karşımıza çıktın. Geleceğe dönük “İbrahimî Medeniyet”in ilk tohumlarını, Safa ve Merve tepesinde, ana Hacer duyarlığının kucağında attın ve “zemzem” olarak susamış gönüllere aktın, akıyorsun.
“Kenan İlleri”nde Yakub’un gönlüne düşünce, kader sana, kuyunun dibinde medeniyet ateşini yakmayı nasip etti. Sen, Yusuf diye çıktın karşımıza ve kadınlar senin yakışıklılığın karşısında büyülenip parmaklarını keserlerken, Mutlak Sevgili’den gönlün kaymadı, dosdoğru bir medeniyet temsilcisi oldun.
Ey Genç İnsan!..
Sen, tarihin ormanına birer ağaç gibi dikilirken, gün geldi, ağaçların ormanı karşımıza çıktı. Yeryüzünde olması gereken oldu, âlemler mantı gibi sevgiye büründü, merhamet okyanus oldu, kapladı dünyayı. Sönmez denilen “uygarlık” ateşleri söndü, Kisra’nın sarayı karanlığa büründü, Kayzer’in saltanatı çöktü ve seçilmişler seçilmişi (Mustafa), Hamd edicilerin en hayırlısı Mahmud-u Muhammed (sav) dünyayı şereflendirdi ve ebedi “Medeniyet Yurdu”nun tüm ışıklarını yaktı. Zaman, başladığı yere döndü. Medeniyet adına yollara düşenler, yurtlarına kavuşmanın sevincini yaşadılar. Artık dünyanın umuda doğru dönüşü tamamlanmış, yepyeni bir umut olarak “ebedî yurt” kapıya gelmişti.
Medeniyet işte buydu: Ebedî yurda doğru koşan insanların, dünya üzerinde bıraktıkları nurlu iz. Uygarlık ise, ebedî yurttan kaçanların dünya üzerinde bıraktıkları kanlı izlerdir. Bu izlerin yönünü ayırt etmek kolay değildir. Sadece bilgi seni doğru sonuca götürmez; şuur ister, her şeyden önce feraset ister, iman ister. Bu farklılık, pusula olmadan anlaşılamaz. Pusula vahiydir, Kur’an’dır.
Ey genç insan, sen “Medeni Yurt”a elinde Kur’an’la gir. Sen Ali derinliğiyle, Ebubekir teslimiyetiyle, Ömer adaletiyle, Osman hayâsıyla bu yurda kavuş. Sen Asiye merhametiyle, Meryem mahcubiyetiyle, Hatice dirayetiyle, Fatıma nezafetiyle, Ayşe bilinciyle bu yurdun temsilcisi ol. Yarın, bugündür; bugün uyanmayanların, yarın aydınlık medeni sabahlara kavuşamayacakları bilincini geliştir. “Modern dünya”nın tüm “uygarlık” anlayışlarına karşı diren. Göreceksin ki, bu direnç seni “Medenî yurt”un seçilmiş bireyi; İsmail’i, Yusuf’u yapacak, Muhammedî nûru içine akıtacaktır.
Genç Adam!
Vakit dolmadan, güneş kararmadan, mesafeler dürülmeden, denizler boşalmadan, dağlar yürümeden yürü. “Medenî Yurt”a ulaş ve oranın vatandaşı ol. Sonsuzluğa oradan çıkılır, varlığa oradan ulaşılır.
Uygarlığa diren ki, medeniyet yolu açılsın. Genç adam, bil ki Allah (cc), seni, yalnızca, kendisine kul olarak yaratmıştır. Kul olduğunun anlaşılabilmesi, uygarlığa karşı direnmen ve “Medeniyet”e olan bağlılığınla ölçülecektir, unutma!.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT