EZAN VE NAMAZ (2)
Ezan sesine ayarlı bir kulak, mazlumun iniltisini duyar. Kimsesiz yetimin, dulun, terk edilmiş hastanın; yaralı bir köpeğin, topal bir kedinin iniltilerine duyarlıdır. Çünkü ezan, onu dinleyen kulağı taşıyan insana böylesine bir bilinç yükler.
Ezan, Müslümanı kulluğa çağıran deruni bir sestir. Bu sese Müslüman kayıtsız kalamaz; hatta hayatını bu sese göre ayarlar; mesailerini buna göre düzenler. Müslüman, hayatını iki ezan arasında bir yaprak gibi açarak, gerçek anlamda, insanların hizmetinde bulunuyorsa ibadet üzere bir yaşam sürüyor demektir.
Müslümanla, Müslüman olmayanı ayıran en önemli fark, günlük programlarıdır:
Müslüman güne ezanla uyanır, kendini ve âlemleri yaratana hamd ederek yatağından kalkar ve lavaboya giderek abdest alır. Ardından ehlini de yumuşak ses ve davranışlarla uyandırır. Hep birlikte namaza dururlar; namaza yani kıyama: “Büyük olan yalnızca Allah’tır!”
Bu kıyam, önce iç temizliği kıyamıdır; nefsini temizleme, şeytana karşı direnme ve arınma. Sonra bu arınmış beyni ve kalbi Rabbine secde ettirir. Bu secde kul olduğunun tanıklığıdır; önce buna kendisi tanıktır, melekler tanıktır; evin içindeki eşyalar tanıktır. Yarın bütün bu tanıkların tanıklıklarına başvurulacak ve bu sacid için şehadetleri alınacaktır.
Müslümanın günlük kitabı namazla başlar. Ruhunu dindiren, onu Rabbi ile buluşturan ve mutluluğun ana damarını yakalayan kul, Bismillah diyerek evinden sokağa çıkar; işine koyulur. Namazlı ve abdestli sokağa çıkan bu kulu, sokakta ne varsa hepsi onu selamlar. Ağaçlar, yollar, evler, duraklar, dükkânlar; hayvanlar, bitkiler bu kulun varlığından mutlu olur, onunla bütünleşir.
İşinin başındadır; işini en iyi şekilde yapmaya çalışır. Müşteri memnuniyetini düşünse de onun asıl derdi, kimseyi aldatmamaktır; çünkü her aldatış, aslında kendini aldatmanın bir başka adresidir; bunu bilir. Eli yağda olsa da kalbi yar ile beraberdir.
Öğretmendir; sınıfa abdestli girmenin ve çocuklarının ruh dünyalarını diriltmenin sefasını sürer. Derse Besmele ile başlayarak, öğrencilerinin yaradılış kodlarını bozmadan onlara bilgi ve davranış öğretmenin huzuru içindedir. Besmele, varlığın yaradılış kodunu bozmadan ona yaklaşmanın adıdır, çünkü. Besmele ile yapılan her şeyin yüzü sana dönüktür ve gülümsemektedir. Besmele, varlığa ayna tutmaktır. Onsuz her şey karanlık ve onsuz her şey bozgun yemiştir. Besmelesiz dünyalar, bozgun yemiş karanlık dünyalardır.
Hekimdir; hastasına, Allah’ın en mukaddes emanetine bir halel getirmeyeyim, hassasiyetiyle yaklaşır. Bir ağrıyı dindirdiğinde, meleklerin tekbir sesleri, kendi kulaklarında uğuldar. Zaman zaman gözleri yaşarır, hastasına bu gözyaşları iksir gibi tesir eder.
Tüccardır; ölçüsünde kılı kırk yarar.
Milletvekilidir; milletin bütün yükünü kendi sırtında hisseder.
Başkandır; ülkede bir koyunun kaybolmasından kendini sorumlu tutar.
Gün namazla başlar ve namazla biter. Gün secde ile ayağa kalkar ve secde ile tevazu kanatlarını yere indirir.
Namazla hayata başlayan Müslüman, gün içinde gelişebilecek her olayı, durumu namaz gözlüğünden bakarak yorumlar. Böyle olunca hayat İslamlaşır! Medeniyet, bireylerin tek tek hayatı İslamlaştırmaları sonucu ortaya çıkan millet meydanıdır ve en bariz özelliği, faniliği bayraklaştırmasıdır. Namaz, fanilik beratıdır.
Necip Fazıl’ın şeyhi Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin bir sözü manidardır:
“Tek vakit namazımı kaçırmaktansa bin kere ölmeyi tercih ederim!” (O ve Ben, S. 115)
Ezanla, namazla kurulan medeniyetin birinci özelliği hicrettir. Nefsinden hicretle başlayan bu süreç, hayatın hiçbir durağında müslümanı durduramaz; çünkü Müslümanın yolculuğu sadece Allah’adır. Bu nedenle onun kimliğinde hiçbir şart ve kayıt altında kayıptan söz edilemez. Makamlar, mevkiler, doru atlar, sırça saraylar müslümanı yoldan edemez; çünkü o, sabah namazla birlikte ruhu Allah’a hicret etmiş, sonra Besmele ile sokağa çıkıp işine giderken faniliğe merhaba diyen bir ruh kahramanıdır.
Böyle Müslümanların fanilik yurdu diye kurdukları coğrafyanın adıdır medeniyet ve orada her şey ölümcüldür; Baki olan yalnızca Allah’tır.
Müslümanlar böyle olamayacaklarsa yeryüzü kan ağlayacak ve sorumluları da “Ben Müslümanım.” diyenler olacaktır; çünkü Müslümanın asıl kimliği budur, böyle olmalıdır.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT