1. YAZARLAR

  2. Osman YAZICI

  3. Fırtına Vadisi ve Kaçkarlar
Osman YAZICI

Osman YAZICI

Yazarın Tüm Yazıları >

Fırtına Vadisi ve Kaçkarlar

A+A-

Sen yağmur ol, Ben bulut, Kaçkar’da Buluşalım
“Kaçkarlar’da Bulut Olsam” kitabında Fırtına Vadisi’nin yaylaları, buzul gölleri, konakları, taş köprüleri ve insanı anlatılıyor. Bende çocukluğumun geçtiği, çobanlık yaptığım, sis basınca ineklerimi kaybettiğimde ağladığım 3934 rakımlı Kaçkar’a çıkmaya karar verdim.
Hikmet Hatırnaz(elektrikçi),İsmail Hatırnaz, Kemal Şahingöz, Süleyman Üstbaş ve Ahmet Yazıcı ile yola koyulduk.Yolculuk çok zevkli geçti.Yayladakiler” siz gelmeden önce 45 günden beri güneş görmedik,Güneş’i siz getirdiniz “
Gerçekten hava güneşli ve güzeldi. Bulut, belli bir yükseklikten sonra yukarı çıkamıyor.Sırt yayladan bulutlar,deniz gibi gösteriyor.Bir çok kişi resimdeki bulutları fark edemeyip” Aaa ne güzel deniz” demeye başlıyor.
Danıştay üyesi hemşerimiz Hayrettin Kadioğlu bu bulutları anlatırken “Bunların dedeleri( benim dedelerimden söz ediyor) bulutu deniz zannedip, kayıkla yüzmeye başlayınca uçurumdan yuvarlandılar” diye anlatır.
Çaçagona  yaylası..
Yaylaların ilk basamağı..İlk gidilen yayla..Bulutlar yeşille dans ettiği yerler.Sisten göz gözü görmüyor.Çizeler çiçeklerle buluşmuş ”Ey duman kara duman” dendiği yerdir.Burada seyyar piknik tüp üzerinde yaptığımız   mıhlama ve demlenen çay değer biçilmez değer ve güzellikteydi.Hikmet Hatırnaz’in Karadeniz türküleri ise harikaydı..
ZİZENİ YAYLASI..
Hemen devamında Zizeni yaylası var.Doğa harikası..Bulutlar  yeşilin her tonuyla dans ederken görmek,kuşların sesini dinlemek,bulutların bizi takip etmesi,uçurumun kenarında  aracımızın tekerleklerinin dönmesi yabancı filmleri aratmayacak güzellikleydi.
Cennet bu kadar yakın mı?
Bu yaylalara  gelen özellikle Araplar, eşlerine,”Bizim cennete gitmemize gerek yok. Cennet denilen yer burası olsa gerek.Cennetten bir köşe alalım,cenneti garantiye alalım” şeklindeki Kaçkar ve Ayder hayranlıkları, adeta cennetten arsa alıyorlarcasına mülk aldıkları resmi kaynaklardan  öğrendim.Karşılaştığım Araplarla da bu konuyu konuştuk.
Hücrenizi yenileyin..
“Eğer bir yeri seversen, orası dünyanın en güzel yeridir “ “Ben, Kaçkarlar’ı hep sevdim ve burası benim için hep dünyanın en güzel yeri oldu”Sadece  benim için değil, birçok insan için de Kaçkarlar ve Fırtına Vadisi dünyanın en güzel beldelerinden biri...
Herkes yılda bir dcefa gelmeli ve hücresini yenilemeli..

Fırtına Vadisi ve Kaçkarlar son yıllarda adını yayla turizmiyle duyursa da sinemaseverlerin aklına “Bal”, “Yüreğine Sor”, “Sonbahar” gibi filmlere ev sahipliği yapmasıyla da geliyor. Fırtına Vadisi bir dönem HES’lerle adını duyurmuştu, yöre halkının kararlı mücadelesiyle
“fırtına duruldu”.

Sırt yayla,Peygamber suyu..
Sırt yayla,artık zirvenin tepesi..3200rakımlı yayla..Bulutlar,buradan yukarı çıkamıyor.Devamında peygamber suyu..Mucize su,şifalı su.Nuh peygamberin oradan geçip abdest alıp namaz kıldığı söyleniyor...14 saniye elimizi  suyun altında tutabildik.Karpuzu beş dakikada patlatıyor.Kaçkar adeta seni selamlıyor” Gel,bana teslim ol” diyor.
İnsanın içinden “Ey Kaçkar,sen ne yücesin” diyor.
Tabamzga yaylası ise son durak 3900,uçaktasınız..Bulutları tepeden seyrediyorsunuz.

Fırtına Vadisi Ormanları ile ilgili önemli bilgiler veriyor: “WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından Avrupa’da acil korunması gereken 100 ormandan biri olarak ilan edilmiş. Vadi, Kaçkar Dağları ile birlikte 537 odunsu bitki, 136 kuş, 30 memeli, 21 sürüngen ve 116 endemik bitki türüne ev sahipliği yapıyor.
Fırtına, Hemşin ve Çağlayan dereleri, her yıl Karadeniz’den iç kısımlara göç ederek yumurtadan çıktıkları yere yumurtlayan “deniz alaları”nın da yuvası. Böylesine zengin bir floranın ve doğal varlığın sahibi olan vadiyi her yıl binlerce kişi ziyaret ediyor. Ayder gibi şifalı kaplıca suyunun olduğu bir turizm merkezine, onlarca yaylaya, buzul gölüne de ev sahipliği yapan vadi büyük şehirlerden kaçanlara sığınak oluyor.”
REHBERSİZ GİTMEYİN, İNEKLERİ TAKİP EDİN
Kaçkarlar’a yolu düşenlere uyarıları var: Tabii ki en başta kesinlikle yola rehbersiz çıkmayın, eğer rehbersiz yola çıkmışsanız ve dağda sis bastırmışsa, yayladaki ineklerin akşam eve dönmesini bekleyin. Onlarla birlikte yaylaya ulaşmanız garantidir ve yayla evlerinin içinde dolanırken eğer size birisi çay davetinde bulunuyorsa kesinlikle geri çevirmeyin, soğuk yayla suları dudağınızı uçuklatabilir.Karadenizin misafirperverliğine kesinlikle güvenin.

Fırtına Vadisi’ni. Palovit Vadisi’ndeki Sal, Pokut, Hazindağ, Amlakit, Kotençur ilk rotada gezeceğiniz yaylalar olacaktır.Ardeşen’ın içinden gidiyorsanız Çaçağona,Zizeni Trabike,Sirt yayla Tabamzga ve Gölazena sizi ağırlayacaktır,sizi.

İkinci rotada kaplıcalarıyla ünlü Ayder Yaylası var. “Ayder’e artık yayla demek pek mümkün değil, son 20 yılda sayısı giderek artan otel vb binalarla dolduruldu. Yine de tüm kirlenmişliğine rağmen Kaçkar Dağları’na kuzeyden çıkmak isteyenler için bir durak”  yeri.

Ayder’den sonra Kaçkarlar’ın en büyük yaylalarından biri olan Kavrun Yaylası’na varılıyor. Kavrun Yaylası için de “bu hızla giderse Ayder’le aynı kaderi paylaşması kaçınılmaz” Üçüncü rotada bölgenin en büyük köylerinden Kale Köyü ve Verçenik Yaylası var karşınızda.
Aman dikkat…!
Ayder başta olmak üzere tüm yaylalar betonlaşıyor..Özellikle ilgililerden ve köylülerden rıcam..Buralara doğaya uyumlu adı üstünde yayla evleri yapın..Betonlaşanları da ahşap kaplayın..
BUZUL GÖLLERİ
Kaçkarlar’ın en önemli kaynak değerinin buzul gölleri olduğunu bilmeyen yok. “Kaçkar Dağları’nın millî park olmasındaki en büyük etken birçok buzul gölü barındırmasıdır”.
Son dönemlerde yapılan restorasyondan sonra bütün gizemini kaybettiğini ve maalesef bir taş yığınına dönüştüğünü söylediği Kale-i Zir (Zilkale) ve taş kemer köprüler de görülmesi gereken tarihî yapılar.
Fırtına Vadisi’nde görülmesi gerekenlerden biri de konaklar. Konakların büyük bölümü Rusya, Polonya gibi gurbette kazanılan paralarla yaptırılmış. Pastacılık ve fırıncılık mesleğini öğrenen Hemşinliler kazandıkları paraları geniş aile yapısından dolayı bu devasa evlere yatırmışlar. 
ÖZLEYENLER İÇİN YAZDIM…
Bulutlardan dağılan
Hüznün  kokusu var..
Bendeniz Rize’nin  Ardeşen ilçesi Yukarı durak köyündenim.Okuma yazma bilmeyen oniki  Kardeşten biriyim.Lise sona kadar Kaçkar’ın eteklerinde çobanlık yaptım.Kısacası hem çalıştık,hem okuduk.Hayatın içinden geliyoruz.Mısır ekmeği tek gıda maddemiz,beyaz fırın ekmeği ise pastamız   oldu.Kaçkar’da çobanlık yaptık.
Cahit Külebi’nin”Benim doğduğum köyde Ceviz ağaçları yoktu,ben bu yüzden serinliğe hasretim” diye başlayan  ”Hikaye” adli şiirinde olduğu gibi, benim de köyümün yok olmuş tüm özelliklerini özledim..
Dağların tepelerinden inen,kayalara çarparak uğuldayan,Fırtına Vadisi’nden salınarak akan,insanın ruhunu tazeleyen suyun sesi ile büyüdük.
Ayder’in,Sırt yaylanın, dahası Kaçkar’ın tepelerini yalayarak ormana inen,yaprakları okşayarak yayılan,yorgun yeşilin,güz kızılının kokusuyla yoğrulmuş rüzgarın sesi hayatımızın bir parçasıydı.
Yaylaya gidenlere, sonbaharda dönenlere, göç yolunda çıkanlarla onları uğurlayanların birbirine karıştığı kuşların ve kuzuların sesi ile sabahları uyandım.
Köyümde Tıp Fakültesi’nde okuyan  ilk öğrencilerinden Hasan ve Osman Balcan’a bakarak”Acaba bende onlar gibi okuyabilecek miyim” hayranlığıyla yaşadım.
Benim okumam için çırpınan,yırtıp Trabzon lastiği ile köyden Ardeşen’e , 20 .km yolda ,sırtıyla odun taşıyan rahmetli anacığımı  hatırladığımda ,yüreğimde oluşan acılarla  olgunlaştım
Maddi durumu iyi olan arkadaşlarımın sırtındaki güzel montlara bakarak” Keşke bende de olsa “ dediğimi hatırladım.
Almanya’dan köye gelen gurbetçilerin bana verdikleri bir Mark’ın heyecanıyla yaşadım.
Bayram günlerinde giyeceğim ve yastık altında ütülediğim yamalı pantolonla büyüdüğümü  hatırladım.
Sarının, kırmızının tonlarına bürünmüş, her yapraktan dağılan hüznün, ayrılığın korkusuyla yaşadım.
Sahilden,ya da Büyük Şehirlerden gelenlere,yurt dışındaki gurbetçilerimize, hayranlıkla bakarak büyüdüm.
Suyun ,Rüzgarın,sarp kayalara yağan karların,çobanlık yaptığım hayvanların çıngırak seslerinin,denizi andıran sise karıştığı anlarda, kuzularımı  kaybederim endişeleriyle yaşadım.
***
Aradan yıllar geçti.Köprülerin altında çok sular aktı .49.Yılda , hayal bile edemeyeceğim görevler nasip oldu.Sevgili Yusuf Turgut’un yazdığı gibi.Adeta Kaçkar’ın eteklerinden bürokrasinin tepelerine yürüdüm.Başarılı de oldum.15 yıl gazetecilik,2 Başbakan,5 Bakana Danışmanlık,iki kuruma Genel Müdürlük ve 8 Kamu kurumunda Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundum.Ancak geriye baktığımda,yine eski  günlerimi, özlemlerini fark ettim.

Sonbaharın en renkli gününde, derin vadinin devasa kayalıklarından adeta püsküren Ayder’i özledim.
İnsanın içinden,derdi,tasayı alıp götüren billur renkli Fırtınayı özledim.Çocukluğumda tuttuğum,günümüzde yok edilen kırmızı benekli Alabalığı özledim
Suya düşen yapraklar Mevlevi dervişler gibi semaya dönen  buz gibi suyu oluşturduğu” Uzun gölü ” özledim,Sümela’yı,Sultan Murat’ı. Özledim.
Yıllarca muhabirlik yaptığım Trabzon’u,Uzun sokağı,Kunduracılar caddesini,paramız olmadığı için veresiye yemek yediğimiz Polat usta’yı,Arafıl Boyunu,Erdoğdu’yu,  Uzun kumu,dahası 12 yılımı geçirdiğim Trabzon’u ve tüm Trabzonluyu özledim..
  ***
Kışın beyaz sesizliğin kapladığı,İlkbaharda taze yeşilin,eflalatun komarların ahengine bürünen yaylalarımı özledim.
Kuzularımı, saf temiz insanımı, yok edilmemiş ormanlarımı, misafirperverliği,doğallığı,köydeki eski düğünleri,imeceleri,akşamları toplanıp,lamba ışığında kuzine’nin etrafında yapılan  sohbetleri özledim.
Tencerede kaynayan lahanayı,mıhlamayı,altın sarısı gibi mısır ekmeğini,yoğurdu turşuyu,hamsiyi  özledim.
Gerçek insanlığı,karşılıksız dostluğu,entrikasız yaşamı özledim.Hayallerimi yüzdürdüğüm ırmakları,gölleri özledim.
Ayrı kaldığımda üzüldüğüm dostlarımı özledim..

Dağından çıkan küçük dereler birbirinden güzel bütün yaylaları özledim.
Ahşap kokuların sindiği,yok edildiği  100 yıllık ahşap evlerini,Serenderlerini,yayla göçlerindeki şenliklerini, artık mumla aradığımız bahçemizdeki hormonsuz sebze ve meyveleri özledim
Senetin,sepetin olmadığı,sözün namus olduğu güven dolu mertliği özledim.
Köy kızlarının,çay bahçelerinde,yada yayla yollarında sırtındaki yüküyle nişanlısına bir “merhaba “  demesinin,yada lamba ışığında yazdığı iki satır  mektubunu verebilmenin   güzelliğini özledim..
Kısacası..  Doğduğum ve büyüdüğüm coğrafyanın dağını taşını, suyu,havasını,insanını ve her şeyini özledim… …
VE BU YIL, BU ÖZLEMİMİ GERÇEKLEŞTİRDİM.KAÇKAR’LA BULUŞTUM.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
2 Yorum