GERGİN YAY GİBİ DURAN GENÇLER
“Dokunmayın bana; kurulu bir saat zembereği gibiyim, desteğimi kaybedersem her an boşalabilirim!”
Hangi gencin yanına gitseniz, bu tarz cümleler, serzenişler veya isyan yüklü sözler duyabilirsiniz. Bir yere kadar onlar haklı; çünkü enerji depolarıdır, bir biçimde bu enerjilerini boşaltmak durumundadırlar. Ne var ki, zamanımızda boşalttıkları enerji neredeyse toplumu boğma düzeyine gelmişse, sadece bir devletin değil, dünya devletlerinin buna çare aramaları kaçınılmaz olur.
Kitle iletişim araçlarının bu denli çoğalması, çeşitlenmesi ve bunlara her gencin kolayca ulaşabilmesi, daha önce yapılan bütün planları bozmuş durumda. Bütün dünya, dünyada olup bitenler, genci gıdıklayan davranış ve oluşumlar her an gencin karşısında, ama sanal olarak! Bu durum, çöl sıcağında çok susamış bir insana, ekrandan şarıl şarıl akan pınar sularını göstermek gibidir; o insan cinnet geçirir. Ya da susadıkça deniz suyunu içmeye benzer, içtikçe susar, susadıkça içer; ama sonuç felaket olur.
Bunca “olup bitenlere” genç ulaşamayınca;
İntihar ya da başkalarına zarar verme eğilimi baş gösterir, karamsarlık bütün benliğini kaplar. Olmadık hayallerin peşinden koşar. Hayata tek taraflı baktığından her söylenen söze kanar ve kötü emelli kişilere kurban olup çıkar.
Cinsellik, erotizm; kaba argo, küfür yaşam felsefesi haline gelir. Arkadaş çevresinde neredeyse ciddi bir mesele konuşmaz, hayâ sınırlarını aşar ve kişiliğinden kayıplar başlar.
“Aşksız yaşayamaz!” Aslında “aşk” dediği şeyin aşkla hiçbir ilişkisi yoktur, tamamen cinselliği konu edinmektedir. “Partnersiz” bir gencin akranları arasında yeri yoktur. “Çıkmayan” genç zavallıdır. Dilim varmıyor söylemeye, ama “ensest ilişki” bayağı gündemdedir. Okudukları “roman”lar, çoğu zaman bu tür çarpık ilişkileri ballandıra ballandıra anlatan romanlardır. Kitap fuarlarında kimsenin adını duymadığı sözüm ona “yazar”ların önlerinde uzun kuyruklar oluştururlar ve onları gördüklerinde çığlıklar atarlar! Çünkü onlar, gençlerin “nefs tanrıları” konumundadırlar. Ya internet ortamında gördükleri?..
Genç hayal kurmayı sever. Hayal, kelimelere sahip olmak, gözlemde bulunmak, dinlemekle kurulur. İnsan bilmediği şey hakkında hayal kuramaz. Gencin zihnini dolduran kelimeler, görseller, sesler, onun ruh dünyasının kanseri konumunda. Bedeni hastalanınca doktora başvuruyor, fakat ruhu kan ağlıyor, kimse bunun farkında değil; ne ailesi, ne okulu, ne çevresi; hatta ne de kendisi!
Gence kimse beş duyunun ötesinde bir dünya, bir algılama biçimi olduğunu söylemedi, duyurmadı ki! Onun bu enerjisini olumsuz ve yararsız yerlerde kullanmasına kimse doğru yollarla mani olmadı ki! Ona Allah’ın varlığını doğru düzgün kimse hatırlatmadı ki! Öldükten sonra ebedi bir hayatın varlığını sezdirmedi ki!
O, gördüğüne, duyduğuna, dokunduğuna inandı, bunu aşacak gücü kendinde bulamadı. Medya ağının kurbanı durumuna düştü. Medyada yer alan kadınlar, erkekleri büyülerler, o kadınlar zengin veya ünlü erkeklerin peşinden koşarlar. Başka kadınların sevgilisini elinden kaparlar, nikâhsız beraberlikler yaşarlar ve bunu da kahramanlık olarak lanse ederler. Sık sık sevgili değiştirir ve böylece eğlence yerlerinde görünürler. “Cesur” kadınlar, soyunmaktan korkmayan, sapmalardan, sapık ilişkilerden çekinmeyen, değer tanımayan kişiliklerdir. Ama bütün bunlar gencimizin kahramanlarıdır. O halde bizim genç de ya zengin olacak, ya da ünlü. Bir yeteneği yoksa hırsızlık yapacak, soyacak; hele de bir makama gelmişse, tapularla çekmecesini dolduracak. Ünlü olmak için olmadık işler çevirecek; çünkü o “nefsini ilah edinmiştir.”
Toplumun en zenginleri, en güzelleri, en yakışıklıları, en enlerinin birçoğunun hayatı bunun gibi iken, sen de kim oluyorsun? Okul, daha “en” ben olayım; ev, bu “en”in temeli olsun; sokak, “en”leri alkışlasın tarzında gence yansımışsa, eh, gerisini çevrenize bakarak değerlendirebilirsiniz!
Her şeyin bir limiti vardır, kötülüğün de. Siz siz olun, çocuklarınıza çok küçük yaşlarda “infak”ı / paylaşımı öğretin, yaşatın. Çünkü infakın olmadığı yerde nifak /fitne, fesat vardır. Hayâsını kaybetmemiş bir çocuk/genç henüz kaybedilmemiştir. Çocuklarınızın günahlarını yüzlerine vurmayın, örtün ve onlara Peygamber kıssalarını anlatın. Dini tanımayan çocuk, masalların girdabından çıkamaz; çünkü hepimizin “olağanüstü”lüklere ihtiyacı vardır. Kendimiz ve yaşadığımız hayat da aslında bir “olağanüstü” değil midir? Nefs, çölde serapa koşturur, siz ruhunuzun pınarına ağzınızı dayayın ve doya doya için, çocuklarınızı da sulayın!
Bir de çocuklarınızın neleri, hangi kitapları okuduklarına azami derecede dikkat edin! Yüzmeyi öğrenmeden denize atlarlarsa boğulmaktan kurtulamazlar. Medeniyetimizden izler taşımayan kitaplar, onların sadece dünyalarını yok etmez, ebedi âlemlerini de yok edebilir. Çocuğun midesine girenle ilgilenen aileler, onun ruhuna giren kelimelerle ilgilenmezlerse, yarın o çocukların “mankurt” olmayacağını kimse iddia edemez. Çocuklarımız bize Allah’ın emanetleridir; yarın onların da hesabını vereceğiz, unutulmasın!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT