GÖZÜMÜZÜN NURU YAVRULARIMIZ…
“Şu gömleğimi götürün, babamın yüzüne sürün.” Yusuf’un hasretinden iki gözü de görmez olan Yakup için, oğlu Yusuf böyle söylemişti.
Evlât kokusu… Ne güzel kokudur o. O kokunun derunundan Yusuf kokar çünkü.
Evlat kokusunda cennet reyhanları boy verir. Anne ve baba o kokuda kendini bulur. Özellikle bir anne için evlat kokusundan daha bayıltıcı bir koku var mıdır yeryüzünde?
Bin bir çileyle büyüttüğümüz, canımızdan can bildiğimiz, arkalarından baktığımız zaman, gönlümüzü peşleri sıra saldığımız yavrularımız!.. “Anne” dedikleri zaman, gönül telimizi titreten gönül güllerimiz. Ağlamalarına, sıkıntılarına dayanamadığımız sevgililerimiz. “Ah!” çektiklerinde gözyaşlarımızı inci gibi akıttığımız ciğer parelerimiz!..
Yavrusunu kaybeden annenin yüreği delinir, derler. Doğrudur, artık bütün dünya nimetleri o anne için ölmüştür. Sokağa çıksa, yavrusu yanında değildir; eline bakar ağlar. Eve gelse, evin içinde onun gezişini hayal eder, kokusunu içine çeker, sesini işitir gibi olur, ağlar. Bir okuldan geçecek olsa, bir zil sesinde yüreği delinmez de ne olur?
Bilirim, öyle anneler bilirim; ölen yavrusunun ardından yıllar geçmesine rağmen, hâlâ sandıkta sakladığı yavrusunun gömleğini yüzüne sürüp saatlerce ağlayan.
Oğlunu kaybedeli otuz yıl olduğu halde, her akşam evinin kapısının önünde oturup ağıtlar yakan anneler bilirim.
Hikâye bu ya… Bir oğlan, annesine çok kızmış. Kızgınlığını dindirememiş ve almış bıçağı eline, annesinin kalbine saplamış, onu öldürmüş! Yine de kızgınlığı dinmemiş nasipsizin; bu sefer annesinin kalbini göğsünden çıkararak ceketinin içine koymuş. Suçluluk psikolojisi ile kaçmaya başlamış. Kaçarken ayağı bir taşa takılarak düşmüş. Düşünce de “anam!” diyebilmiş. (İnsanın başına bir hal gelince ya Allah der, ya anam, değil mi?) Bu sefer, koynunda sakladığı anasının kalbi, “Yavrum!” diye cevap vermiş!..
Cahiliye Arapları, kız çocuklarını, o zamanki “din”leri gereği, diri diri toprağa gömerlerdi. Hatta Hz. Ömer, “İki şeyden biri aklıma gelince içim yanar, ağlarım; diğeri aklıma gelince de gülerim.” dediği ve kendi elleriyle kız çocuğunu, cahiliye döneminde diri diri toprağa gömme anı aklına gelince ağladığını söylüyor.
Evet, gözümüzden, canımızdan da sevgili yavrularımızı artık diri diri toprağa gömüyoruz.
Acaba durum bu mudur, böyle midir?
Diri diri toprağa gömülen masum yavrular, Hak katındaki yerlerini alıyorlardı; yani “öte”yi kazanıyorlardı. Ama şimdi?.. Çok sevdiğimiz, elden kıskandığımız yavrularımızı nasıl büyütüyoruz acaba? Onlara vermiş olduğumuz eğitim, onları “öte”de sıkıntıya sokmayacak düzeyde midir? Onlar, yaptıkları ve yaşadıklarıyla acaba cennet reyhanı mı olacaklar, yoksa cehennem zakkumu mu?
“Gömleğimi, babamın yüzüne sürün.” diyen Yusuf’un gömleğine benziyor mu, bizim Yusuf’umuzun, Züleyha’mızın gömleği? Çocuklarımızın gömleğinden Yusuf’un mis kokusu mu kokuyor, yoksa mide bulandırıcı kokular mı geliyor burnumuza?
Sen çocuğunu büyütürken ona hiç Yusuf kıssasını anlattın mı? Ona kucak dolusu oyuncaklar aldın; ama onu bir camiye götürüp secde ruhunu ona koklattın mı hiç?
Geçenlerde bir dede, 7-8 yaşlarındaki torununu camiye getirmiş ve ona orada namaz kılmasını öğretiyordu. Sonra da ona sarılıp, sarmaş dolaş caminin halılarında yuvarlanıyorlardı. Uzaktan baktım, gözlerim yaşardı! O çocuğun ruh bahçesi ne kadar verimli olacak kim bilir? Evet, çocuklarınıza yedi yaşına kadar İslami ruh verdinizse korkmayınız; bir gün o, evine dönecektir.
Ey anneciğim, babacığım!.. Canından çok sevdiğin çocuğuna nasıl örnek olduğunun hesabını yaptın mı hiç? Korkma, evinin içine, çocuğunun kalbine Rabbini, O’nun Sevgilisini sokmuşsan, o çocuk yarın sana Yusuf suretinde dönecektir. Ama o “kör olası” işinde, dedikodu panayırında, TV başında, internet çukurunda hayatını geçirmiş ve çocuğunu ihmal etmişsen, sen, cahiliye dönemindeki ebeveynden de korkunç işler yaptığının acaba farkında mısın?
Size bir sır vereyim:
Çocuğunuzu eğitmek istiyorsanız, siz anne-baba olarak, kendi arkadaşlarınızı iyi seçiniz. Evinizde ne konuşuluyor ve ne yapılıyorsa; kimler evinize girip çıkıyorsa, yarın çocuğunuz bütün bunların kopyası olarak karşınıza çıkacaktır. Ya da evinizde neler konuşuluyorsa, nasıl davranılıyorsa onların şekil almışı, görüntüsü…
Ey Yusuf, haydi çık kuyudan ve gömleğini babana gönder; nice Yakup’lar seni beklemektedir.
YÜREK YANGINI:
İsrail denilen bu terörist devletin yaptıklarını nasıl izah edersiniz ki? Terör estirmek için özellikle Ramazan ayını, Kadir Gecesi’ni seçen bu rezil millete dünyada ders veren de kimse kalmamış gibi. Filistinli masum insanlara çoluk çocuk demeden bomba yağdırıp, hepimizin bayramını zehir eden, ardından “zafer çığlıkları” atan bu terör yuvası milletin duvara toslayacağı bir gün gelecek elbet. Dünyanın jandarması kalmadı ki adalet sağlansın dünyada. Osmanlı, dünyanın dengesini sağlıyordu, o yıkıldı, dünya cehenneme döndü. Osmanlı’ya lanet okuyanların İsrail’den ne farkları vardır ki?
Rabbim; İsrail’e fırsat verme, yaptıkları zulmün içinde boğulmalarını nasip et. İçimizdeki Siyonist ruhluları da onlarla birlikte kahreyle! Şehid olan yavrusunun ardından yürek yangını çeken annelerin hürmetine Rabbim, zalimleri, döktükleri kanın içinde boğulmalarını nasip eyle! Sahipsiz Müslümanlara birlik şuuru ver!
NOT: Buruk yürekle Müslüman kardeşlerimin bayramlarını tebrik ediyorum.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT