HAYALLERİMİZİ KANATLANDIRIP GERÇEKLEŞTİRELİM
Özellikleriyle birbirlerini tanıyan, farklı özelliklerini zenginlik kaynağı olarak gören; bunun yanında kendi yaradılış özelliklerini de bilen ve bunu bir üstünlük payesi olarak görmeyen insanlar bir araya gelince, onların mutluluklarına melekler adeta gıpta ediyor.
Bu insanların yaşadıkları evlerin kapıları, odaların kapıları, bahçelerin kapıları gönül kapıları oluyor. Dudaklardan dökülen sözcükler, şiir mısraları haline dönüşüyor. Bahçede kurulan salıncak, şarkılar söylüyor. Besmele ile oturulan sofralarda çocuklar ayet ayet diziliyor ve eller hamd için Allah’a açıldığında, gözyaşları inci taneleri gibi avuçlara dökülüveriyor.
Uhrevi gecelerde rüyalar sonsuz âlemlerden izler taşıyor. Uyku, günün yorgunluğunu, kederini, elemini, sıkıntısını alan, unutturan bir sığınak, bir klinik olup şifa dağıtıyor. Ev, ruhların şifa bulduğu mutlu bir yuva haline dönüşüyor.
Eşler, zaman zaman kızabiliyorlar; fakat dillerini hiç adileştirmeden birbirlerine olan saygılarını kaybetmiyorlar. Bu ailenin en büyük sırrı, aile bireylerinin yirmi dört saat insan kalabilmelerinde saklı duruyor. Belki de insanın en büyük sırrı odur; yirmi dört saat insan kalabilmek. Eşler birbirlerine nazar ederlerken, bakışlarının baharını gönüllere serpmenin vermiş olduğu mutluluğu tadıyorlar.
Çocuklar cennet reyhanları gibi kokuyor; bağırışları, ağlayışları, oyunları bu evin bir aile olduğunu cümle âleme duyuruyor.
Bu ailede asla eşitlik yoktur ve bireylere eşit davranılmaz; çünkü bilinir ki eşit davranmak büyük bir zulümdür. Fraklılıklara aynı sonucu vermenin adıdır, eşitlik. Mesela, altı aylık çocukla on yaşındaki çocuğa aynı ve eşit yemek vermek, birini doyururken diğerini öldürür. On yaşındaki çocuğa verdiğiniz hamsiyi, süt çocuğuna yedirmeye kalkışırsanız sonuç ne olur?
Bu ailede adalet vardır. Adalet; hak edene, hak ettiğini, hak ettiği miktarda ve hak ettiği zamanda vermektir. Adalet, gülü sulamaktır, dikeni değil. Hak etmeyene, hak etmediği verildiğinde gül değil, diken sulanır, gül kurur; dikenler ortalığı kaplar.
Sevgi, saygı ve sadakatin yurt kurduğu bu ailede yaşamak kadar ölüm bile güzeldir; çünkü ölüm, Mutlak Sevgili’ye kavuşma anıdır. Eğitim; çocuklarımızı, Mutlak Sevgili’ye kavuşma gününe hazırlamaktır. Bu ailenin büyükleri, anne ve babaları, çocuklarını ebedi âleme hazırlamak için tüm gayretlerini harcarlar. Mutluluk da bu yoldaki tüm davranışların bizde bıraktığı izlerdir.
Komşu ne der, falan ve filanlar ne derler diye hareket edilmez; kimseyi de incitmeden, Rabbin ne dediği öne çıkarılarak ona göre davranılır. Bu ailede yaşayanlar çileyi elmasa dönüştürerek hayatlarını rabbanileştirmişlerdir.
Böyle bir aile olabilir mi?
Niçin olmasın? Evliliğini yapan gençlerin niyetleri, Allah’a kul, Peygamber’e ümmet yetiştirmek olursa, Allah onlara müthiş bir hayat hazırlar ve ebedi mutluluğa kavuşturur.
İçinde bulunduğumuz zaman, bu tip niyetlerin gümrah gümrah büyüdüğü zaman dilimidir ve incileşmiş bu zamanlar her devirde ele geçmez.
Haydi gençler! Allah rızası için evlenin ve çağları ve gönülleri avuçlarında yumuşatacak nesiller yetiştirin!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT