HAYAT KİMİNE KAN RENGİNDE, KİMİNE SU OLARAK GÖRÜNÜR?
Bir toplum içinde insanların çoğu üzüntü içinde kıvranırken, bir bakarsınız birisi zevkten gülmekte, o üzüntülerden onda hiçbir eser bulunmamaktadır.
Bunu gören halk ister istemez o “kaygısız”a kızmakta, onun gülüp eğlenmesine de bir anlam verememektedir. Nasıl olur, halk geçim derdinde kıvranırken, hayalinde kurduğu şatafata erişememenin hüznünü, sıkıntısını yaşarken, bu “kendini bilmez” gülmekte, kimsenin derdiyle dertlenmemektedir?
Bu “dertsiz ve kendini bilmez”i halk sıkıştırınca o da konuşmaya başlar:
“Ben tabiata bakınca yemyeşil bitkiler görüyorum. Şelalelerden sular gürül gürül akıyor. Her sabah güneş doğuyor. Her gece gökyüzünde yıldızların şöleni var. Kuşlar cıvıl cıvıl dallarda şarkı söylüyor. Arılar bunca çiçeğe konup bal yapmak için kovanlarına güle oynaya uçuyor. Ovada geyikler oynayıp zıplıyor. Aslan, özgüveninin bir belirtisi olarak kükrüyor. Seher rüzgârı sevgilinin kokusunu ta burnuma taşıyor…”
Halk kızgın, “Bu senin dediklerinin birçoğunu göremiyoruz, görsek de bir tat alamıyoruz; çünkü kendi iç sıkıntılarımız onları görmemizi engelliyor.”
“Kaygısız” güzel insan onlara cevap veriyor:
“Siz beden Firavun’unun dostlarısınız. Ey zavallılar, onun için Nil nehri size kan görünüyor. Nil nehri Firavun ve ona bağlı olanlara kan göründüğü gibi, size de hayat kan renginde görünüyor. Çünkü sizler beyninizi, aklınızı, fikrinizi Firavun’a kiraladınız. Onun değerlerini hayat edindiniz. Rabbinizin size vermiş olduğu nimetleri unuttunuz. HAYY olanın gözüyle hayata bakmadınız; bunun için hayatınız kan revan. Bu nimetlerin en üstünü olan aklınızı, küfre esir ettiniz. Gönlünüze pislikler doldurdunuz. Burnunuza gelen koku Firavunî kokudur. Gördüğünüz kan, Firavunî düzenin kanları ve irinleridir.”
Bunları dinleyen insanlar şaşkındır. Güzel insan sözlerine devam eder:
“Sizler akıl Musa’sına dost olun da kan nehrinin duru ırmak suyu olduğunu görün. Irmağın suçu yok, sizin gözleriniz kan çanağı! Damarlarınızda akan kan haram ranginde. En sevdiğiniz insan size karşı bir suç işlediği zaman o, bir köpek gibi saldırıcı ve ısırıcı görünür; o köpek değildir. Bu görüntü cefanın, kızgınlığın, derdin tesiridir. Aslında sevdiğiniz insanların sizi azarlaması, sizin iyiliğiniz içindir; fakat dert ve cefa o azarlamayı size köpek gibi göstermektedir. Yusuf (AS)’un kardeşlerinde haset ve öfke bulunduğu için, Yusuf’u kurt gibi görüyorlardı. İnsan gözleriyle görmez, inançlarıyla görür ve değerlendirir. İnançlarınızı tevhid inancıyla bütünleştirin. Tevhid inancıyla bütünleşmeyen her bakış kan rengindedir.”
Bir insan, âlemleri yaratanın emrini dinlemezse, ona karşı nankörlüğünü artırırsa, âlem ona köpek gibi saldırıcı görünür. Hangi mevkide ve makamda, hangi zenginlikte olursa olsun, onun iç dünyası ateşle dolar, kendisi yandığı gibi herkesi de yakar. Ama Rabbin emirlerine uyarsa taş bile ona selam verir, altın gibi görünür. Her cefa, ona vefadan bir iz taşır. Ben bir damla su gibi okyanusa kavuşmuşsam, elbette dünya bana su gibi, âlem bana hayat gibi, cennet gibi görünür.
Dünyayı nimetlerle dolu olarak görüyorum. Şu toprakta yürüyen karıncalar, dallardaki kuşlar, ormandaki vahşi hayvanlar; ağaçlar, çiçekler, meyveler ve de insanlar… Hepsi bana cennetten bir görüntü gibi geliyor. Çünkü bütün bunlar, Rabbimin bize ikramıdır, onun yeryüzündeki nimetleridir. Rabbiyle barışan için her yer cennettir.
Dallar tevbe edenler gibi neşeli neşeli uyanmada, yaprakları da şarkı söyleyenler gibi el çırpmaktadır. Sabah yatağından Besmele ile kalkıp Yaratıcısına secde edene, bütün âlem dostluk selamı verir. Dünyada iken cenneti yaşamanın adıdır bu.
Size bir şey diyeyim mi?
İmanınızı tazeleyiniz, bakışlarınız değişecektir. Sanal aldanmalarla ömrünüzü tüketmeyiniz. Yarın hakikatle karşılaştığınızda pişman olmayasınız. Ne yazık ki kulağı tıkalı olanlar bunları duymayacak, iç gözleri kapalı olanlar da bunları görmeyecektir. Rabbim duyursun ve gördürsün.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT