HAZRETİ MEVLÂNÂ’NIN NAMAZI
Hz. Mevlâna’nın “şeb-i arus”unun 746. yılı. Çok boyutlu bir insan olan Mevlâna’nın bugüne kadar gelebilmesi, unutulmaması, hâlâ güncelliğini koruması elbette tesadüfe bağlanamaz. Donanımlı bir İslam âlimi olan Mevlâna’yı başka terlerde aramak da boşuna bir çabadır.
Biz onun namazını, kendisine kırk yıl hizmette bulunmuş olan Ferîdûn bin Ahmed-i Sipehsâlâr’ın dilinden sizlere nakledelim:
Mevlâna Hazretleri’nin dış gözle görülen namaz şekli şöyle idi:
Namaz vakti gelince kıbleye dönerdi ve mübarek yüzü renkten renge girerdi. Nasıl ki, müminlerin emiri Hz. Ali’den nakledilmiştir: Namaz vakti gelince titrer ve yüzü renkten renge girerdi. Kendisine “Ey Müminlerin Emiri neyin var?” denildiğinde, O: “Emanet vakti geldi. Allah o emaneti göklere, yere ve dağlara arz etti de onlar bu emaneti yüklenmeyi reddettiler. Allah, onlara acıdı. Bu yükü insanlar yüklendiler. Üzerime aldığım bu vazifeyi iyice yerine getirebilecek miyim, getiremeyecek miyim” derdi.
Mevlânâ Hazretleri, istiğrak, tam bir alçakgönüllülük, niyaz ve daimi bir tevazu içinde namaza dalardı ve Allah’ın sıfatlarıyla birleşirdi. Zaten namazdan maksat da o birleşmedir. Nitekim Peygamber (sav) “Namaz Allah ile birleşmedir, ancak bu birleşmenin şekilde olduğunu, dışı gören halk görmez” buyurmuştur. Peygamber (sav), “Namaz, ancak kalp huzuru ile olur” hadisini bu namazın sırrı sebebi ile buyurmuştur.
Mevlâna Hazretleri, akşamın başlangıcından itibaren kıyama durup, sabahın başlangıcına kadar iki rekât namaza dalar kalırdı. Aynı şekilde bütün gün ve gece rükû ve secdede kaldığı da görülmüştür. Nitekim Hazret buyuruyor:
“Akşam namazında herkes çerağ (mum) yakıp, sofra kurduğu vakit, ben yârin hayali, keder, inleme ve feryat ile kalırım.”
“Gözyaşı ile abdest aldığım içindir ki, namazım ateşli oluyor. Bir ezan sesi, mescidimin kapısına gelince, onu yıkar…”
“Acaba bu (kıldığım) ikinci mi, yoksa dördüncü rekât mıdır? Acaba hangi sûreyi okudum, zira bir dilim yoktur.”
“Allah’ın kapısını nasıl çalayım? Zira bende ne el kaldı ne de yürek. Elimi de yüreğimi de sen aldın Ey Allah’ım! Sen aman ver.”
“Allah hakkı içindir ki, bir rükû tamamlandı mı, imam falan kimse midir, bilmem.”
Bir defasında kaldığı medresede, kışın, akşamın başlangıcında secdeye varmış, mübarek gözünden çokça gözyaşı akıtmıştı. Öyle ki, şiddetli soğuktan mübarek sakalı ve yüzü buz tutup sofanın ortasına yapışmıştı. Gündüz, sıcak su hazırlayıp getirdiler, mübarek yüzüne döktüler de buzlar eridi.
Hazret’in dıştan görünen namazı böyle olunca, iç namazının sırlarını kim bilebilir? Nitekim Hazret şöyle buyuruyor:
“Mihrâbı, Dost’un cemali olanlar için yüz türlü namaz, rükû ve secde vardır.”
Türkiye genelinde değişik kurum ve kuruluşlarca yapılan anketlerde, namaz kılma oranı %25’i bulmuyor. Sabah namazına kalkanların oranı ise, bu %25’in içerisinde %5! Allah göstermesin, deprem olsa, binalar yıkılıp insanlar içlerinde kalıp ölseler feryatlar yükselir, haklı olarak. Sabah “Allahu Ekber…” derken, yorganını tünel yapıp uyuyanların nasıl bir ruh depremi ile sarsıldığını göremiyorsak, gafletimiz boyumuzu aşmış demektir.
Ülkemizde her gün ortalama bin kişi ölüyor. Bu hesaba göre, musallaya uzanan 1000 kişiden 750-800’ü namazsız, secdesiz Allah’ın huzuruna gidiyor. Bundan daha büyük bir erozyon, felaket olabilir mi? Asgari ücret için kıyameti koparanlar, asgari ibadet için sesiniz çıkmıyor. “Namaz, Allah ile kul arasında.” Öyle mi?
La teşbih, anayasal suç işlediğinde birisi, “Suç varsa anayasa ile o kişi arsında.” niçin denmiyor? Çünkü anayasa toplumu ilgilendiriyor.
Rabbin anayasası Kur’an ve onun içeriği vicdanlarda hapis, öyle mi?
Soruluyor:
“ Birçok namaz kılan var, ama her türlü melaneti de yapıyor.”
Doğrudur.
Şöyle bir mantık önermesinde bulunayım:
Her namaz kılan iyi değildir; fakat Allah katındaki bütün iyiler namaz kılar.
Biraz daha somutlaştırayım:
Beni her şoför Ankara’ya götüremez, yolda kaza yapabilir: ama beni Ankara’ya götürecek olan da sonuçta bir şofördür.
Hakikati görmek için baş gözü yeterli olamıyor, gönül gözüdür hakikati gören. Namaz, gönlü aydınlatandır; o yoksa siz hayata hayat mı diyorsunuz?
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT