HER BARIŞ PAHALIDIR AMA ÇOK TATLIDIR
Türkiye bir barışın kapısını açmış bulunuyor. Tarihe baktığımız zaman, böyle süreçlerin ardından ülkelerin doludizgin kalkındıkları, büyüdükleri ve halklarına refah ve huzur sağladıkları görülüyor. Neden olmasın, en başta insan kaynaklarınız olmak üzere maddi ve manevi kaynaklarınızı zaafa uğratan terörün kime, hangi ülkeye faydası dokunmuştur ki? Ne var ki terörden beslenen dâhili ve harici iblisler elbette barışı istemeyeceklerdir.
Ben başka bir açıdan olaya bakmak istiyorum:
Yetmişli yılların başında anarşik olaylar hız kazandı. O duruma gelindi ki her gün cinayetler, sabotajlar ülkenin her yanını sardı. Ardından seksen darbesi sökün etti. Kargaşa bitti derken seksen dörtte PKK zuhur etti. Yani bu milletin rahat ve mutlu yaşamasını istemeyen ve bu konuda da kararlı olan, özellikle dış mihraklar, boş durmadılar. İçimizdeki bazı farklılıkları kaşıyarak bizi birbirimize düşürmek istediler.
Aynı şekilde altmış darbesini ele alırsak, Menderes’in milletvekillerine, “Siz isterseniz Hilafet’i de getirebilirsiniz!” sözü, onun hayatına mal olmuştu. Demek ki halkın iradesini öne çıkaran anlayışlara karşı bu coğrafyada bir derin sancı vardır ve halen bu sancı devam etmektedir.
Merhum Erbakan’ın ortaya atmış olduğu “Milli Görüş” hareketini iyi izlemişseniz, yetmişli yılların başından beri ülkemizin başına gelenleri daha iyi anlamış olacaksınız. Bu ülkede milli köklerine bağlı hareketlere birileri tarafından izin verilmediğini göreceksiniz.
Ama durum farklı;
3 Mart 1924 Hilafetin kaldırıldığı tarih. Dünya Müslümanları şaşkın! 1926’da Mısır’da Hasan-el Benna tarafından “İhvan-ı Müslimin” (Müslüman kardeşler) hareketi kuruluyor ve bunun misyonu hilafet oluyor. Uzun kanlı mücadelelerden sonra bu hareket şu an Mısır’da iktidar oluyor. Dünya bir “Arap baharı”na şahit oluyor. Türkiye, tarihinde olmadığı kadar farklı yürüyüşlere sahne oluyor. Yaşlanmış Avrupa krizleri yaşarken ve bir durgunluğa itilmişken, kadim medeniyetin mensupları, Müslümanlar ayağa kalkmanın hareketliliğini ve problemlerini yaşıyorlar. Ulus devletler yıkılıyor, birliktelikler kuruluyor, kurulmaya çalışılıyor. Teknolojik gelişmeler, iletişim adeta insanları ve devletleri buna zorluyor.
Çanakkale’de 250 bin, Sarıkamış’ta 90 bin, Balkan Savaşları’nda şu kadar; İstiklal Savaşı’nda şu kadar şehit verdik ve “Düvel-i Muazzama” ile çarpıştık. Başta İngilizler olmak üzere Fransızlar ve Ruslar başımıza ne çoraplar ördüler, biliyoruz, muazzam devletimizi kaybettik. Ama bugün birçok insanımız Fransa’da, İngiltere’de adeta sürünerek para kazanmaya çalışıyor. Geçenlerde bir özel okulun önünden geçerken misyonunu anlatan reklam logosunu görünce şaşırdım, şöyle diyordu: “Biz artık İngilizceyi yabancı dil olmaktan çıkardık!” Ya, İngilizce bilmeyene neredeyse adam demeyeceğiz. Halbuki Osmanlıyı paramparça eden, dağıtan onlar değil miydi? Hayatın akışına direnmek yerine, bu akışı akıllıca kanalize etmek var olmanın en kestirme yoludur.
Tarihte savaşmayan devlet mi vardır? Savaşmayan ve barışmayan? Kürtler bu toprakların çocukları. Çanakkale’yi, Kurtuluş Savaşı’nı onlarla birlikte yaptık. Daha da ötesi, Osmanlı’da da hep birlikteyiz. Fatih’in hocası Molla Gurani Hakkârili bir Kürt âlimi. Üstelik onlar ayrı devletin mensupları değil. Bin yıldır koyun koyuna, yan yana yaşadık; iç içe olduk. Aynı türkülerde hüzünlendik, sevindik. Hısım akraba olduk. Bugün İstanbul’da 3 milyon civarında Kürt yaşamaktadır. Her an iç içeyiz, alışverişteyiz. Bizi birbirimizden ayrıştırmak mümkün müdür?
Öyleyse bu anlamsız kavga hep devam etsin mi idi? Bunun kime faydası vardı? Bunca ölen insanlarımızın ardından, yeni doğacak olan çocuklarımıza da bu kanı miras mı bıraksa idik? Elbette derin acılar yaşandı, bunu inkâr edemeyiz, ama daha derin acılara giden yolu kapatmak akıllıca değil midir?
Türkiye’deki sağ-sol çatışmaları, darbeler, PKK ve diğer çalkantılar, öyle umuyorum ki geleceğin Türkiye’si adına hayırlara vesile olacaktır. Musibetler, çoğu zaman önemli derslerin de çıkarıldığı ve doğru adımların atıldığı zaman dilimleri oluyor, inşallah öyle olacaktır.
Kehanet değildir, tarihi iyi okursanız şunu göreceksiniz;
Dünyada dengeler değişiyor ve bu millet başta olmak üzere, Müslümanlar tekrar güneşle karşılaşmaya gidiyorlar. Acele etmeyin, daha mağaradan yeni çıkmıştık, gözlerimizin kamaşması geçtikten sonra her şey daha net görünecektir. Basit demagojiler, sığ görüşler artık sadece güldürüyor, o kadar.
YAZIYA YORUM KAT