HER TARTIŞMA VE OLAY İSLAM’IN LEHİNE GELİŞİYOR
Özellikle Türkiye’deki dinsel tartışmaları nasıl ve hangi cephesiyle yormalı? Bu tartışmalar hayır mıdır, şer midir? Neredeyse herkes konuşuyor, bu nedenle hava bayağı sisli, net görüntülere rastlamak zor oluyor.
Kimseyi itham etmeden tarihi tespitlerde bulunmamız gerekiyor.
1950’ye kadar İslam adına memlekette bir kıtlık dönemi yaşandı. 1900’lü yılların başından beri savaşlar, İttihat ve Terakki dönemi ve Cumhuriyet derken elli yıl, “Din” adına bir şeyin üretilmesi şöyle dursun, “Din” hayattan kovuldu ve adeta yer altına girdi.
Genel manada bin yıl, Osmanlı döneminde altı yüz yıl İslam ile yoğrulmuş, gelenek ve göreneklerini, kültürünü İslam ile ayakta tutmuş bir milletin çocukları adeta yabancılaşmış ve ne yapacak olduklarını şaşırarak dünyaya anlamsız bakar olmuşlardır.
Birkaç nesil kaybolmuş, fakat yeni yöneticilerin ve yönetimin halkta makes bulamaması sonucu, 1950’de flu bir makas değiştirmeyle halk biraz nefes alır duruma gelmiştir.
1970’lerde İslam, siyasi olarak gündeme gelince, önce küçümsenmiş, sonra alay edilmiş, sonra da üzerine gidilerek partiler kapatılmış, darbeler yapılmış; tarihi çizgi hiç değişmemiştir.
İlme acıkan, politik ve ideolojik yapılanmalardan bıkan halk, adeta kendini sorgulamaya başlamış ve teknolojinin de gelişmesiyle, dünyada olup biten ve hep haksızlıkla, adaletsizlikle sonuçlanan olayları görünce, memleketindeki durumu yeniden yorumlamaya başlamıştır.
1960’lı yıllarda Ömer Nasuhi Bilmen’in ilmihaliyle idare eden hocalar, Seyyid Kutublar, Mevdudiler, Said Havvalar… ortaya çıkınca ve gençler bu düşünürlerin arkasına düşünce, ortaya bir karmaşa denilen görüntü çıkmıştır. Aslında bu görüntü normal olan bir görüntüdür.
Yaşanan çağın algılanması, yeni durumun ortaya çıkması din dilinin değişmesini de beraberinde getirmiştir.
Bir hatıramı nakledeyim:
1972 yılıydı sanırım; bölgemizin önemli bir din âlimine halktan birisi bir soru sormuştu: “Hocam, bunların (Deniz Gezmişler yeni idam edilmişlerdi ve onları kastediyor.) cenaze namazı kılınır mı?”
Cevap: “ Hayır, kılınmaz! Niçin kılınmaz? Bunlar baği hükmündedir; banka soymuşlar, devlete karşı gelmişler de onun için kılınmaz!”
Aynı din bilginine 1978 yılında aynı soru tekrar soruldu, verdiği cevap şaşırtıcıydı:
“Müslümansa elbet kılınır, ama değilse kılınmaz; fakat o zamanki fetvamı hatırlıyorum da kitaptan vermiştim bu fetvayı ve yanlış yapmıştım. Kitapla hayatı karşılaştıramamıştım; çünkü hayatı bilemiyordum. Banka soydu diye namazı kılınmaz olur mu? “Allah’a ve Resulüne harp ilan eden” faiz müesseselerini soydu diye, böyle fetvayı nasıl verdiğime şaşıyorum. Demek ki, sadece okumakla olmuyor, hayatın bizzat kendisini de görmek gerekiyor!”
Şimdi her şey tartışılıyor. Bu, hayra alamet olarak algılanmalıdır. Herkes eteğindekini döksün, uzun zaman mağarada kalmış ve nemlenmiş düşünceler gün yüzüne çıksın ve hiç olmazsa, yüz yıl düşünememekten paslanmış beyinler yeniden düşünceyle tanışsın ve İslam dünyası ağırlığını dünyaya duyursun. İlmen ve fikren çaplı insanlar ortaya çıksın.
Dünyamızda ve çevremizde olup bitenleri herkes görmektedir. Okumuş uygar dünyanın zalimliklerini, yalanlarını, insan haklarına asla riayet etmediklerini, yalnızca kendi çıkarlarını düşündüklerini ve insanlığa asla huzur ve refah getirmediklerini, getiremeyeceklerini insanlar görsün ve hakikati hissetsin.
Bir Müslüman eğer iyi yetişmişse, onun fikirlerden korkması, düşüncelerden kaçması mümkün müdür? Âlemlerin Rabbine iman etmiş, Resulünü mürşid kabul etmiş, Kur’an’ı rehber edinmiş ve sonsuzluğu yurt bellemiş bir Müslüman, yeryüzünün en asil, en olgun, en cesur ve en dolu insanıdır. Onun dünyada kaybedecek bir şeyi yok ki, korksun, sinsin ve kişiliğinden kaybetsin.
Her çağ kendi donanımıyla gelir. Bu çağın donanımı teknoloji ve iletişimdir. Hitap ettiğimiz kitle bütün dünya insanlığıdır. İnsan fıtratına en uygun uygulama, fikir ve düşünce ne ise, insanlar zamanla onu kabul etmekten çekinmeyeceklerdir. Ölüm sonrasına açıklık getiren başka bir din, ideoloji yoktur ve önümüzdeki zamanların en dehşet tartışması da sonsuzluk ve öte üzerinde olacaktır. Buna çareler getiren İslam’dan başka bir din de yoktur. O halde İslam dünyasına hazırlanmak gerekir.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT