HİÇ MERAK ETME, HAK ETTİĞİN YERDESİN
Yolda otosuyla süratle giden Temel’i trafik polisi durdurur ve ceza yazmak için makbuzunu çıkarır. Ne var ki, Temel’in yanında oturan karısı vıdı vıdı konuşmakta ve ağzı hiç durmamaktadır. Trafik polisi ceza yazmaktan vazgeçerek kalemi cebine koyar. Bunu gören Temel, polise sorar:
“Ceza yazmayi misun?”
Polis cevap verir:
“Allah senin cezanı zaten verdi, bir de ben mi yazayım?”
Hayatı çekilir veya çekilmez kılan, birlikte yaşadığımız insanların tutum ve davranışlarıdır. Hele frekansların örtüşmediği insanlarla bir arada bulunmak, cehennemde yaşamaktan beterdir. Birlikte bulunduğunuz insanlarla ortak paydanız yoksa hayat işlemi devam etmez ve etmiyor da.
Bir gün seviyesiz ve çapsız insanlarla birlikte olun, neler göreceksiniz. Bütünüyle kişilerin tutum ve davranışlarını eleştiren veya öven konuşmalar, karanlık ilişkiler, çapsız ve seviyesiz yorumlar, derinliği olmayan beyanlar…
Yorgunluk, anlayışınızın kabul etmediği söz ve davranışları dinlemek ve izlemek zorunda kaldığınızda sizde beliren ruhi çöküntünün adıdır.
Çile, anlaşılmadığın toplumda yaşamaktır.
Siz kendinizi geliştirerek zihni bir yüceliğe ve yüksekliğe ulaştığınızda, alt düzeyde kalanların sizi anlamaları zorlaşır. Kavga, işte bu anlayışsızlık ortamında baş gösterir.
Siz, düşünceyi önemsersiniz; bir saatlik düşünceyi bir ömre bedel sayarsınız. Ancak, yanınızdakilerin müktesebatının eşya ve olaylarla kısıtlı kaldığını görünce, içinize adeta cehennem ateşleri düşer, orada kalamazsınız. Sizin dışınızdakiler bu durumu “kibir- gurur”la nitelendirir. Yalnızlığınızın aydınlık fikirleri sizi mutlu ederken, kalabalığın yoğun dedikodusunun oluşturduğu anafor adeta ruhunuzu boğar.
Yalnızsınız!..
Hangi zirvede şehir kurulmuştur ki?
Vadilerde insanlar evler kurar, şehirler oluşturur. Alışverişte bulunurlar, eğlenirler, kavga ederler, barışırlar. Sizin zirvelerde burnunuz yokluğun burnuna değdiğinde, duymuş olduğunuz heyecanı paylaşabilecek olduğunuz kimsecikler olmayınca, ruh şehrinizin sonsuz yolculuğuna başlarsınız. Bu yolculuğun artık dönüşü yoktur.
Bir gün döner de gelirseniz, eski siz değilsiniz; düşmanlarınız da keskindir artık, dostlarınız da.
Düşünebiliyor musunuz, siz, Allah’ın boyasının (Sıbğatullah) âlemdeki tezahürünü düşünüyor ve konuşuyorsunuz, birisi oradan size borsa sorusu sormaktadır! İnsanlar arasında, düşünce itibariyle yer ve gökten daha uzak mesafeler vardır ve bu insanlar bir arada yaşamak zorundadır. Çile işte bunun adıdır ve bu durum insanı olgunlaştırır, varlığın bin bir boyutunu algılamakta ona yardımcı olur.
Cins cinsini çeker. Birlikte bulunduğumuz insanlar bizim, biz de onların aynasıyız. Biz kendimizi onlarda, onlar kendilerini bizde görürler. Öyleyse, dostlarımızın kalp aynalarının çok temiz olması gerekir ki, orada kendimizi net görebilelim. Tertemiz dostu olmayanların yüzlerinin kirliliği daima meydandadır. Hani atasözümüz vardır ya :” Kılavuzu karga olanın burnu b…n kurtulmaz.” diye.
Fikriniz değiştikçe, dostlarınızın da değiştiğini görürsünüz. İnsanları birbirlerine yakınlaştıran düşünceleri, inançlarıdır. İnançları doğrultusundaki yaşam tarzlarıdır. Kendinizi tanımakta zorlanırsanız, arkadaşlarınızı anlamaya çalışınız; siz, osunuz. “Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim.”
Çocukluğunuzun geçtiği yörenin müziğini duyunca yüreğiniz hoplar. Bin bir türlü anılar sökün eder zihninizde. İsteseniz de kültürünüzün kodlarını silemezsiniz kendinizden.
Dost seçerken çok dikkatli olmak lazım; çünkü herkes dostunun anlayışı üzerinedir. Ashab-ı Kehf’e dost olan Kıtmir’i sıradan bir köpek olmaktan kurtaran onun dostluğudur.
Cennet, dost yurdudur; cehennem ise ihanet çukuru. Dünyada, yüzünde cennet ışığı göremediğiniz insanları dost edinirseniz, içinizde cehennemler kaynatırsınız. Dostun yüzünde cennet ışığı görmek için irfan gözlüğüne ihtiyaç var. İrfan ise, bilgiyi kullanma sanatıdır.
Siz, beyninizde ve gönlünüzde taşıdığınız kelime ve kavramlar dünyası kadar özgür ve özgünsünüz. Dünyayı birlikte paylaştığınız insanlar bunu göstermiyor mu?
YAZIYA YORUM KAT