İNANAN İNSAN ESARETTEN KURTULMALIDIR
İnanan insan tutsak insan değildir. İnana insan gerçek anlamda özgür bir insandır. Nefsine yenilmiş veya başka birilerinin sığıntısı olmuş bir insanla, düşmanın tutsağı olmuş bir insan arasında hiçbir fark yoktur. En büyük özgürlük nefsini yenmek ve bir kul olarak kendi iradesiyle kulluğunun gereklerini yerine getirebilmektir. Nefsinin köleliğinden kurtulmayı başaran veya nefsiyle kavga halinde bir insanın başka bir takım sözde rütbeli kullara tutsak düşmesi asla İslami bir hal değildir. Müslüman, hayat yolculuğunu kendi idrakiyle, kendi akli selimiyle başka kimselerin eteğine tutunmadan kulluğunu yapabilmelidir. İnanan insanin elinden tutulması gereken bir çocuk yerine konulması onun dini hayatına müdahaleden başka hiçbir şey olamaz. Böylesi ucuz bir yol inanan insanın itikadı anlamda mütekamil çizgiyi yakalamasının önünde bentler kurar ve bu sebeple de taklidi inanç çürümesi denilen durum ortaya çıkar.
Her insan olaylara, çevresinde olup biten hadiselere kendi gözleriyle bakar veya görür. Yine her insan kendi kulaklarıyla dikkat kesilir veya çevresinde olup bitenleri duyar ve anlam verir. İnsan kendi beyniyle düşündüğü ve meseleleri kendi vicdan terzisiyle tarttığı zaman doğruyu yapmış olur. Başkalarının gördüklerine kendisi görmüş gibi inanmak, başkalarının duyduklarını sorgulamadan kendisi duymuş gibi kabullenmek çok doğru bir davranış şekli değildir. Allah insanı kul olarak yaratırken ona sonsuz bir özgürlük tanır ve onu kendi dünyası içerisin de serbest bırakır ve hayat boyu imtihana tabi tutar. Allah, her iki cihan saadeti için göndermiş olduğu peygamberler ve kutsal kitaplarla insanoğluna hak olanı ve hak olmayanı vaaz eder. Dileyen dilediği istikamette ömür denen zaman kesitini kullanır. Dünya hayatı sonrasının ilk basamağı olan berzah alemin de insanoğlu dünya hayatında yaptıklarıyla yüzleşir ve tabi tutulduğumuz sınavın ilk sorularıyla o alemde yüzleşir.
Allahın merhameti sonsuzdur. O insanların kurtuluşunun yolunu cömertçe kuluna göstermiş ve iki cihanda da nasıl mutlu olunacağının reçetesini veya şifrelerini vermiştir. Söz konusu reçetede değişiklik yapmaya kalkmak veya şifrelerle oynamak kimsenin haddine değildir. Allahın insanoğluna cömertçe ikram ettiği dini konularda bir takım kimselerin barajlar kurarak dini ikramlara sınır koyması veya kulun özgürlüğüne veya iradesine ipotek koymaya kalkması anlaşılabilir bir durum değildir. İyi bir kul olmanın eş anlamı her şeyden önce iyi bir insan olmaktır. İyi bir insan olmak demek, dürüst, güvenilir, hak ve hakkaniyete riayet eden ve Allahın varlığına iman edip onun peygamberlerine inanan ve peygamberlerinin yolunu takip ederek mütekamil insan olmaktır. Aracıların peşine takılmak, şoför yerine muavini direksiyon koltuğuna oturtup onunla yolculuk yapmaya benzer. Farklı etiketler altında sözde dini hizmet verdiğini iddia eden gurupların etraflarına topladıkları insanların başka dini guruplarla beşeri ilişkiler geliştirmelerine kesin bir şekilde sınır koyanların, inanan insanların özgür iradelerine ipotek koyduklarını artik herkes biliyor. Bu ülkede bugün cemaatler ve tarikatlar arasında ki diyalogun sıfır seviyelerde seyrettiği bir süreçte dinler arası koalisyon şarkıları söyleyenlerin samimiyetlerinden şüphe duyarız. Elbette insanoğlu hiçbir meselesini kendi başına çözemediğine göre bu konuda da diğer insanlarla dayanışma içerisinde olması gerekir. Birlikte istişare etmek, birlikte küfre karşı savaşmak, birlikte saadet yolculuğuna çıkmak bahse konu ettiğimiz durumla ilişkilendirilmemelidir. Bizim yakındığımız durum çok daha farklı bir durumdur. Mesela, siz kendi başınıza dini öğrenemezsiniz iddiasında bulunanlara sormak lazım. Siz kendi başınıza nasıl öğrendiniz de terfi ettiniz diye. Sanırım verecekleri cevap biz Kurandan ve onun peygamberinden öğrendik diyecekler. Peki, bizde aynı kaynaklardan sizler gibi öğrensek ne olur diye sorduğunuz zaman sanırım suskunluk yaşanacak veya kendilerinin konumunu farklı şekilde ortaya koymaya yeltenecekler. Bizim İslam alimlerine saygımız, muhabbetimiz ve onlara olan ihtiyacımız sonsuzdur. Ancak bu demek değildir ki, bir kul olarak başka bir kulun etrafında fırıldak olalım. İnanan insanın yörüngesi bellidir ve o yörüngede kendi başına ve kendi iradesiyle dönmesi ve istendik seviyelere gelmeyi başarması arzu edilen veya makbul kabul edilen durumdur. Günümüz Televizyonlarına baktığımız zaman her akşam sözde din alimi etiketli bir sürü şarlatanı evlerimize misafir ediyoruz. Hepsi başka telden çalan bu zatların her birisinin arkasına birileri takılacak olsa bu ümmetin haline nice olur. İşte sıkıntı bu noktanın arka planında yatıyor ve çözüm bekliyor. Bu ülkede bugün iki ilahiyatçı eğer tartışıyorsa veya birbirlerini karalamaya çalışıyorsa bir yerlerde ciddi manada rahatsızlık var demektir.
Şekil olarak dindar görünüp veya dindar gibi yaşayıp, dinden bihaber olan insanların veya dini Allahın kitaplarından ve peygamberlerinden değil de, araya giren ve dini zorlaştırarak insanların mütekamil insan olma çizgisin de insanoğlunun yoluna engeller ve tümsekler meydana getiren bir takım çevrelerden almaya kalkması bugünkü hoş olmayan tabloyu ortaya çıkarmıştır. Ümmet birliğinden bahsederek insanların ceplerini boşaltıp, imanlarının yağarlını emenlerin, inanan insanları çıkarları söz konusu olduğunda bin bir çeşit parçaya bölmelerinin sebeplerini anlatmak zorundadırlar. İnsanları vaaz ortamlarında tahrik ederek, galeyana getirerek ceplerini ve imanlarını sömürme tezgahlarının ayyuka çıktığını bugün kimse inkar edemez. İslam dini bir rahmet ve bereket dinidir. Nefsin arzularına yenik düşüp yolunu şaşıranlara doğru istikameti gösteren bir dinin ambalajı altında çıkar hesapları yapmak, boğazına kadar kirli siyasetin içine dalmak hoş ve kabul edilebilir bir manzara hiç değildir. İnsan oğlunun fıtratın da benlik duygusu ağırlık basar. Benlik duygusu sonradan kendi çıkarlarını hakim kılmaya dönüştüğünde insanlar arası münasebetler de kırılmalar yaşanır ve kul hakkı daha çok bu çizgide ortaya çıkar. Bugün bizim toplumumuzun bütün sancılarının arka planında kul hakkının unutturulmuş olması gerçeği yatmaktadır. Evinde kendi çocukları ekmek bulup yiyemezken, çalışıp kazandığı üç kurşunu cennet satın almak için bir takım cennet pazarlamacılarına kaptırması ne büyük bir gaflettir. İslam da yardımlaşma çok önemli bir müessesedir. Bu kurumun ana şiarı olanın olmayana vermesidir. Tarikat veya Cemaatçilik adı altında holdingleşmeler söz konusu yardımlaşma müessesesini ters anlatma tepe takla etmiş durumdadır. Günümüzün en büyük sömürü çarkı maalesef dindarlık adına yürütülmektedir. Bu acı gerçekleri yazdığımızda bizim cehennem biletimizi adresimize postalayanların gidecekleri adresi düşündüğümde onlar adına ürperiyorum. Gerçekten Allah rızası için hizmet peşinde olanları burada tenzih etmek isterim. Onlardan Allah sonsuz kere razı olsun. Onlara desteğimiz ve gönül muhabbetimiz sonsuzdur.
Kul hakkı derken her hangi bir insanın her hangi bir malını haksız yere cebellezi edilmesi akla gelmemelidir. Haksız bir şekilde her hangi bir insanın statü veya liyakat haklarına musallat olmakta kul hakkıdır. İnsanlar doğuştan bir takım haklarla doğarlar. İstediği dine inama, dilediği giyinme, dilediği gibi tüketme özgürlüğüne sahip olsa da bu noktada hak ve hakkaniyet ölçüleri aşıldığında rahmanı çizgiden kayılır ve şeytanı bir girdabın içine yuvarlanılmış olunur. Rahmanı çizgiden uzaklaşan insan eşrefi mahluk olma üniformasını çıkartarak şeytanı bir canavara dönüşür. Bir neşter nasıl ki doktorun elinde şifa dağıtan, hayat kurtaran bir alet ise; aynı neşter bir duvar ustasının elinde ölümcül bir silaha dönüşür. Cahillerin veya uyutulanların eline terk edilecek dinler de din olmaktan çıkarak onun bunun dini haline dönüşür ki, bu çok büyük bir günah ve büyük bir vebal olur. Hıristiyan alemi bu şekilde yörünge kaybı yaşadı ve din, din olmaktan çıkarak papazların dini haline dönüşmedi mi? Bu deformasyon en üst seviyelerden alında, mezarlıklarda kuran okumasını bilmeden koltuğunda Kuranla dolaşan soytarılara varana kadar toplumu ciddi manada kuşatmış durumdadır. Bu konularda gerçek hizmet ehlinin ve Diyanetin uyarıcı faaliyetler yapması şarttır. Mafya çeteleri şehir merkezlerini veya belli bölgeleri kendi aralarında paylaştıkları gibi bir takım uyanıkların da inanan insan katmanlarını paylaşmaları hiçte İslami bir tarz değildir. Ben her namazımda dilediğim camiye gidebilmekteyim ve bu konuda özgürüm. Ancak; birçok cemaate mensup olan güzel insanların hiç birisi bu özgürlüğe sahip değillerdir. Bu şekil bir yapılanma veya anlayış vahdet ruhuna aykırıdır. İnanan insanları din adına tutsak etmek peygamberi bir metot asla değildir.
Kısaca diyor ve temenni ediyoruz ki, inanan insan mutlaka esaretten kurtarılmalıdır. İnanan insanların iradeleri üzerine ipotek koyanlar ciddi manada günah işlemektedirler. Hür ve özgür olmayan vicdanların inançların sağlam olması kolay değildir. Çağımız insanı dinli ve dinsiz bu gün resmen esaret altındadır. Ateist olduğunu söyleyen ne kadar ideolojilerin ve inanç sizliğin esaretinde iseler, inanan birçok insanda Allah ve peygamber dışında başka adreslere teslimiyet yaşaması benzer bir esarettir. Usta Şoför varken muavinlerin direksiyona oturduğu bir araçla yolculuğa çıkmak her ne kadar sakıncalı ise, dini hayat içerisinde öyle her önüne çıkanın peşine takılıp inanç dünyamızı ipotek altına vermemize çok da gerek yoktur. Her kul sevdikleriyle beraber olacaktır. Ancak, söz konusu sevgi ve muhabbetin sınırı zorlanmamalı ve esarete dönüşmemelidir. Allah cümle müminlere Allahın ipine sıkı sıkıya sarılmayı nasıp etsin.
YAZIYA YORUM KAT