İNSAN İĞRENÇ KOKU OLMAMALIDIR
“Bir gün, Mevlâna’nın çok yakın bir dostu Mecdettin, bir zengini kendisini ziyarete getirdi. Mevlâna kalkıp abdesthaneye (WC) gitti ve oradan dönmedi. Mecdettin merak edip, arkasından gidince, O’nu abdesthanenin pis kokulu köşesinde otururken buldu.
“Hüdavendigâr burada ne yapıyorsunuz?” diye sorunca, Mevlâna:
“ Burada bu lağımın pis kokusunu koklamak, ruhu kokmuş, kibirli, kendini beğenmiş zenginlerle sohbetten yüz misli daha iyidir. Çünkü dünyaya, mala, mülke, makama, servete, şöhrete gönül vermişlerle, kibirli zenginlerle sohbet, aydın gönülleri bozar ve karartır.” ( Ahmet Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri)
Geçenlerde tertemiz yürekli bildiğim bir arkadaşım, gönül dünyasının sıkıntılı olduğunu ve bir türlü bu sıkıntısını atamadığını söyleyince, ona, Mevlâna’nın bu davranış biçimini anlattım. Beni dinledikten sonra bir “0hh!” çekti ve “Tam olarak hastalığımı teşhis etti Mevlâna, şimdi ne kadar iyi anladım durumumu.” deyiverdi.
Bir insan, Allah katındaki değerini anlamak istiyorsa, Allah’ın onu nerede kullandığına baksın. Bulunduğumuz yer ve davranışlarımız adına boşu boşuna kendimize mazeretler aramayalım; yaptığının bedelini ödüyorsun veya olmak için pişiyorsun.
Zenginlik… Yerinde kullanılırsa güzel bir şey; ama onu yerinde kullanabilenler neredeler? Malıyla, makamıyla, şöhretiyle… insanların başına tebelleş olanları, Hak erleri görürler ve onlardan, şeytandan kaçar gibi kaçarlar; çünkü bu tipler, insanlık denilen cevheri lağım kuyusuna attıklarından çok kötü kokarlar. Sergiledikleri davranış zalimanedir. Gülücükleri şeytanca, yardımları kişilik törpüleyicidir.
Pis bir şeyin üzerine farkına varamadan otursak ve o lekeyle eve gitsek, kapıdan içeri girer girmez hanım bizi dışarı kovalar; çünkü bizim alıştığımız o pis kokuyu o daha keskince duymuştur. Bedenimize sürünen pis kokuları yıkamadan insanların içine giremiyoruz da, ya ruhumuzu kirleten, onu kokutan bir davranış biçimiyle meleklerin, Rabbimizin huzuruna çıkmaktan nasıl utanmıyor, çekinmiyoruz? Maddi kirlilikleri su temizler, ama manevi kirliliği su temizleyemez, onun temizleyicisi, samimiyetle Allah’a kulluktur. İbadetsiz bir insanın temizlikten söz etmesi kadar abes bir söz var mıdır, acaba yeryüzünde? Bunlar, ruhun kirliliğine karşı nefsin masalları ve uydurdukları şeylerdir.
İnsan kimdir ya da nedir?
Mevlâna özetliyor:
“ Bir üçgendir: Ruh, akıl ve sevgi.
“Allah hayvanları yarattı, onlara şehveti verdi. İnsanları yarattı, hem aklı hem de şehveti verdi. Ama aklı şehvetinden üstün olan insandır. Şehveti hayvanlardan üstün olanlar da hayvanlardan daha aşağıdadır.”
Mevlâna sadece sevgiden söz eden bir insan değil, o, insanı tüm boyutlarıyla ele alır ve öyle değerlendirir. Kötülük, insanda asli bir yöneliş değil, arızi (hastalık) bir durumdur. Zaman zaman bu hastalıkları tedavi etmek için neşter de kullanmak zorunluluğu vardır. İbadeti, evrenle bütünleşmek olarak değerlendiren Mevlâna, bu bütünleşmeye set çekecek, mani olacak her şeye karşı keskin tavrını asla esirgemez; çünkü insan sonsuz bir yolun yolcusudur, yol arızasıyla ebedi hayatını kaybetmesinden daha büyük bir kaybı yoktur.
Oğlu Bahaeddin’e öğüdü şöyle:
“ Oğlum Bahaeddin, eğer sürekli cennette kalmak istiyorsan herkesle dost ol, hiç kimseye düşmanlık besleme. Merhem ve mum gibi ol, iğne gibi acıtıcı olma.
Hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemiyorsan, sen de fena düşünceli olma. Çünkü bir insanı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun. İşte bu sevinç cennetin ta kendisidir. Ama bir insanı düşmanlıkla anarsan, daima üzüntü içinde olursun. Bu da cehennemin ta kendisidir.”
Dünyanın geçici olduğunun farkına varmadan, dünya pisliklerini üzerimizden atmak adeta imkânsızdır. Ve galiba en büyük makam, dünyayı insan olarak terk etmektir. Aslında bütün ilimlerin özü de budur, bu olmalıdır.
YAZIYA YORUM KAT