İNSAN KALABİLMEK EN BÜYÜK SANATTIR
Delişmen gönlüme bir türlü söz geçiremedim; “ Durul ey gönül, bu yaşta sana bu heyecan yaraşmaz ve yakışmaz, dinlen biraz ve coşkularına hâkim ol!” dedikçe o, duymazdan geliyor.
Nasıl coşmayayım, deli- divaneler gibi dolanıp durmayayım! Bahar coşkusu değil benimkisi, hüzün bayramı. Hüzün bayramı, hayatın dem almış şeklidir. Dem almayan hayat, acı hayattır. Kabuğu incelmeyen ceviz, acı cevizdir. Hüzündür hayatı tatlılaştıran ve insana insanlık beratı veren.
Şu ağaç, şu meyve; kuşlar, böcekler; ay ve yıldızlar; kediler, köpekler; insanlar ve tüm canlılar! Beni heyecandan heyecana sürüklüyor. Baksana, ağacın yaprakları sallanıyor ve derinden bir ninni mırıldanıyor. Bir yaprak bile izinsiz hışırdamıyor, yere düşmüyor.
Minareden ezan okunuyor; çakallar, kurtlar, köpekler uluyor, havlıyor ve ezana eşlik ederek yaradılış sırrına ortak oluyor. Mevcudat yaradılışının gereğini yerine getiriyor, ben gaflet içinde uyuyorum! Dünyada gafletten daha tesirli bir uyuşturucu keşfedilmemiştir.
Hele şu kuşlar; ne denli bir tevekkül içerisinde uçup duruyor. Akşam, kendilerine hiçbir nevale bırakmadan dallarda tünüyor; sabah, yeniden yaratılan dünyayla birlikte rızkının peşinde kanat çırpıyor ve Yaratıcısına ciklayarak zikirde bulunuyor. Onlar da yaradılış sırrına uyarak, dünya ahengine ahenk katıyor. Bu ahenge gönül ver, düşün; bozma bu ahengi, kıyametin olabilir. İmansız her yürek, secdesiz her baş kıyameti solumaktadır; dünyanın bu nedenle soluğu kesik.
Varlık ahenk içinde Allah’a ibadet ediyor. Sen de bu ahenge katıl ve Rabbine secde et ki, tevhidi yakalayasın. Tevhidisiz bir hayat, yaban hayattır; yaban ellere düşen, şeytanın avı olur. Şeytanın ve nefsinin kemendinden kurtulmadan özgürlükten söz etme, gülünç oluyorsun!
Gökyüzü masmavi, ay muhteşem, yıldızlar avize lambaları gibi yeryüzünü aydınlatıyor. Akıl rüyada, gönül sarhoş. Bu sarhoşluk üzüm suyundan değil, bu sarhoşluk kendi varlığını hissetme şuurundan; bunun için derin ve muhteşem!
Bu ne ihtişamdır ki, dünya kurulalıdan bu yana, hiçbir ağacın yaprağı, hiçbir ağacın yaprağının aynısı değil! Yaratan’ın, yaratışında tekrarı yoktur! Geometrik şekillerle yere inen hiçbir kar tanesi de birbirinin benzeri değil! Eşitlikten dem vurma, sen bile sana eşit değilsin; çünkü bir dakika önceki sen, sen değilsin; hücrelerin öldü, zaman seni eskitti. Aslolan adalettir. Adalet ise gülü sulamaktır, dikeni değil. Bunca bacağı kanamalı insan gül bahçesinden gelmiyor, onlar diken tarlasının kurbanları.
Ve insan! Muhteşem yaradılışına rağmen, yaradılış ahengini bozabilen tek varlık! En büyük ceza yaradılışını, fıtratını bozma cezası, ebedi mahrumiyet. En büyük ödül de insan olma özelliğini kaybetmeden, fıtratını bozmadan Huzurullaha varmak. Ebedi mutluluk! İnsanın olduğu yerde cennet de var, cehennem de. Bir bakıyorsunuz Muhammedî nur ondan yükselerek yıldızları geçiyor; bir diğer taraftan da firavunî karanlıklara yurt oluyor ve insanlığı kedere boğuyor! Muazzam muamma, insan!
Delişmen gönlümü susturamadım; fakat bana fısıldadığı hakikati de sizlerle paylaşmadan edemedim. Bazen bir yaprakta bile kaderimin izlerine rastlayabiliyorum. Bir taşta, bir ağaçta, bir hayvanda, insanı alevlendirecek ne derinlikler var. Herkes ipinin uzunluğunca dünya kuyusuna inebilir. O kuyudan çıkmak için ipin ucunu emin ellere teslim etmek gerek.
Kaderi bilmek senin işin değil; onu hissedebilirsin, o kadar. Hayat bir satranç tahtası gibi, oyunun kuralları belirlenmiş, ama oyun sergilemek senin işin. Kuralların dışına çıkmadan istediğin oyunu oynayabilirsin; oyunu kazanmak da senin elinde, mat olmak da.
“Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı,
Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı.” (Necip Fazıl)
Düşünen insanın duruşu ibadettir. Düşünmeyenin secdesi bile çalınmış. Senin dünyada en kıymetli şeyin secde; onu çaldırma hakikat hırsızlarına!
Hakikati zıtların içinde ara. Şehvetinin değil, aşkının izinden yürü; Simurg seni bekliyor! Yola çıkan, bekleyenine kavuşur.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT