İNSAN ÜSLÛBUNUN ALTINDA GİZLİDİR
Kör bir dilenci ve boynuna asılı bir levha. Levhada: “ Doğuştan körüm, yardım edin!” yazıyordu.
Bilge bir kişi, bu dilencinin yanına yaklaşır ve ona sorar: “ Günde ne kadar kazanıyorsun?”
Cevap: “ On lira.”
Bilge kişi tabela yazısını değiştirir ve bir gün sonra tekrar dilenciye uğrar ve sorar:
“ Bugün ne kadar kazandın?”
“ İki misli; ama siz tabelaya ne yazdınız?”
“ Bahar gelecek; ama ben yine göremeyeceğim!” diye yazdım.
Her şeyin daha iyi anlatılabilecek bir yolu yordamı mutlaka vardır. Buna üslûp denir; yeni deyimle “biçem.” Söyleyiş biçimi, söyleyiş, davranış tarzı.
Özellikle sosyal bilimlerle ve eğitimle uğraşanlar, insanlar arasındaki ilişkilere önem verenlerin üslûplarına çok dikkat etmeleri gerekmektedir. Söyleyiş biçimini bulmadan hareket edenin eli böğründe kalır, başı beladan kurtulmaz. Sanatçı, (hangi dalda olursa olsun) üslûbunu belli eden insandır. Bir şiir okursunuz, bir resme bakarsınız, bir müzik dinlersiniz, bir mimari eseri incelersiniz… size bir üslûp belirtmiyorsa, bunlara sanat eseri denemez. Eser, sahibini belli etmelidir. Üslûp bunun sihirli anahtarıdır.
“ Senin baban öldü mü? “cümlesi bir şiir mısraı değildir; ama “ Senin baban öldü mü hiç?”, tam tamına bir şiir mısraı olup çıkar. Buradaki “hiç” sözcüğü, bu mısraya şiirsellik katıyor, onu şiir üslubuna sokuyor, çünkü.
Bütün sanatlarda üslûp – biçem en önde olduğu gibi, günlük hayatımızda da söylem biçimimiz önemlidir. Toplumda yer edinen insanlara bakınız; politikacı, sanatkâr, hatip, memur, öğretmen, imam… neredeyse hepsi üslûbuyla ortaya çıkmış kimselerdir.
Hitap edecek olduğunuz kişi veya kitlelerin öncelikle duygularına seslenmelisiniz. Duygu yolundan beyine (akıl) ulaşırsanız, işiniz kolaylaşır; aksi takdirde beyin sizi reddeder. Her insan, hatta her canlı ağırlanmayı sever; siz onu sözlerinizle ağırlarsanız, karşılığını mutlaka olumlu yönde alırsınız.
Ahmet Bey, günün yorgunluğunu üzerinde taşıyarak eve geldi ve kapının zilini çaldı. Kapıyı, eşi Ayşe Hanım açtı. Ayşe Hanım, kapıyı açar açmaz; “ Ahmet, nerelerdeydin şimdiye kadar? Çoluk çocuk seni mi bekleyeceğiz bu saate dek?..” tarzında Ahmet Bey’e hücum eder ve tarizde bulunursa; Ahmet Bey eve girmez, adeta cehenneme girer gibi kapıdan içeriye adımını atar.
Bir de tersini düşünelim:
Ahmet Bey kapının ziline bastı ve kapı açıldı. Karşısındaki Ayşe Hanım; “ Ahmet, merak ettim seni!” deyiverse idi neler olurdu? Ahmet Bey eve girmez, adeta cennete ayak basar gibi “Bismillah” der ve mutlu bir şekilde evine girerdi. Bu durum onun, evin içindeki davranışlarına da olumlu yönde etki yapar ve eşine, çocuklarına karşı çok merhametli, anlayışlı olurdu.
Eskiler, “üslûbu beyan, aynıyla insan.” demişler. Adam birkaç roman yazmış, ama üslûp yok. Bunun adı dedikodudur ve uzun ömürlü değildir. Uzun soluklu olan eserlere bakınız, hepsinin bir söylem biçimi vardır ve aksi durum asla söz konusu değildir.
Duygu, anlayış kapısının anahtarıdır; bu anahtarı bulmadan beynin merkezine ulaşamazsınız. Anahtar olmadan arabanızı bile çalıştıramıyorsunuz da, duygularını harekete geçiremediğiniz insan, size neden ve niçin olumlu bir cevap veya katkı versin?
Aile içindeki kavgalara bakınız, hapishaneleri ziyaret ediniz; hepsinde bir üslûp hatası bulursunuz. Bu yanlış, bazen bir ömrü etkileyici olabiliyor.
Fıtratıyla tanışmamış ve dolayısıyla eğitilmemiş bir insanın üslûbunu bulabilmesi de adeta imkânsızdır. Çocuklarımıza öncelikle edep ve üslûp öğretmek zorundayız, hayatımızın anlam kazanabilmesi için. Üslûp sadece sözle de olan bir şey değil, aynı zamanda davranış biçiminin içine de girer. Bir genç, otobüste bir yaşlıya yer vermiyorsa, onun üslûbu ölmüş demektir. Çünkü üslup, edepli söz, terbiyeli davranış demektir.
İnsanlara tabancayı dolu olarak vermeden önce, onun nasıl çalıştığını öğretmezsek, onu katil, bir başkasını da maktul ederiz.
Bu yazının da üslûbu güzel değilse, siz niçin okuyasınız ki?
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT