İNSANLIĞIMIZ TABUTTA!
Bir toplum düşünce dünyasını geliştirerek zihniyet oluşturur. Zihniyetlerini geliştiremeyenler ise kişiliksiz ve kimliksiz, düşe kalka, sürünerek, hedefsiz ve adressiz yol almaya çalışırlar. Böyle toplumlardaki fertler çıkarcı, sahip olmak için can atan, nifak peşinde koşan, aldatıcı, bencil ve her türlü ahlaksız davranış sergilemekten kurtulamazlar. Çünkü bu tip bahçe, o tarz ayrık otu yetiştirir.
Bu tarz toplumlarda sanat, bilim gibi değerler üretilmez; hazza dayalı pespaye anlayışlar, moda tipi takılmalar revaç bulur; çünkü burada çileye katlanacak, bilime ve sanata gönül verecek insan yetişmemiştir.
“ Yunus Emre’de maveraî hasret…
Fuzuli’de beşeri rikkat…
Baki’de sultanî haşmet…
Nefi’de hamâsî belâgat…
Nedim’de garami hassasiyet…
Şeyh Galip’de bediî zarafet…
Ve hepsinde, teker teker bu kıymetlerin hepsi…” ( Necip Fazıl, Rapor 9, s.8 )
Osmanlıyı büyük yapan işte bunlardır ve bunlara benzer, diğer dallarda emeklerini ortaya koyanlardır. Bugün yukarıda tek tek sıralanan değerleri ifade eden kelimeleri anlamaktan yoksunuz, neredeyse. Evet anlaşılıyor, beyine hitap eden şeyler çok kıymetlidir ve her beynin onları alması düşünülemez. Oysa, şehvete seslenen görüntü ve mırıltılar etrafında kalabalıklar tüfek çatar. Bu şuna benzer: Bir yere bir pislik koyarsınız, bir başka yere de bal koyarsınız. Pisliğe onlarca sinek konarken, bala inen arılar çok azdır. Böyledir diye balın değeri düşer mi? Ama siz bunu sineklere anlatamazsınız.
Nice zamandır zihniyetimiz dağıldı, ondan yoksun, kadim değer yargısından uzak hayat sürmekteyiz. Böyle olunca, iyi şeyler ortaya çıktığında onu alkışlıyor, fakat sürdüremiyoruz; çünkü ilme, sanata, kültüre değer verecek anlayıştan maalesef yoksunuz. Namaz kılmak ibadettir; bunun Süleymaniye olarak ortaya çıkması ise sanattır ve medeniyettir. Bugün şehirlerimize baktığımızda ruhumuz boğuluyor! Neden? “Sahip olma” şehvetine düşkün insanlar yetiştirdiğimizden! Belli bir zihniyetimiz yok ki, onu taşa, toprağa kazıyalım. Bir toplumu tamamen yok etmekten beterdir, onu zihniyetsiz bırakmak; “benimdir” diyebilecek olduğu kadim değerden yoksun tutmak.
16. Lui bir gün, cicili bicili maiyetiyle at üzerinde ava giderken karşısına bir tabut çıkıverdi. Birkaç köylünün taşıdığı bir tabut… Atlar ürktü. Dizginler çekildi. Kral köylülere sordu:
“Tabutta kim var?”
“Bir Fransız!”
“Neden öldü?”
“Açlıktan!”
Fransız tarihçi ilave ediyor: “ Tabutta Fransa vardı!”
Aç değiliz, midemiz tıkabasa dolup taşıyor. Ancak ruhumuz aç! İnsanlığımız tabutta neredeyse. Değerlerimiz kan kaybediyor! Zirveye çıktıklarında kadim değerlerini hatırlayan ve onları koruyanlardır, asıl insanlığın altını çizenler.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT