İsmiyle Müsemma Bir Dergi: Ay Vakti
Bir edebiyat dergisini çıkarmak ve onun yayınını sürdürmek zor bir iştir. Nedeni, okuyan, düşünen insanların varlığı her devirde azdır da ondan.
Bu zor işi başaranlardan biri de değerli dostum, Şeref Akbabadır. Tam yedi yıldır Ay Vakti dergisini yönetiyor. Bütün zorluklarına rağmen, bir edebiyat sevdalısı olarak kelimeye ve cümleye saygısını her şekilde ortaya koyuyor.
Asıl ben, Ay Vakti dergisinin Medeniyet Özel Sayısından söz etmek istiyorum. 480 sayfa, büyük boy formatla çıkan bu özel sayı göz dolduruyor. Uzun zamandan beri bu köşede, her fırsatını bulduğunda medeniyet dünyasından söz eden biri olarak, bu derginin Medeniyet Özel Sayısını tanıtmamak, benim için bir şeylerin eksik kalması anlamına gelirdi.
Dergide bir çok yazarların (Nurullah Genç, Ali Bulaç, Alev Erkilet, Atasoy Müftüoğlu, Mustafa Ağırman, Mustafa Miyasoğlu, Mustafa Kara, Mehmet Doğan
) yazılarının yanısıra, Turgut Cansever, Saadettin Ökten, Rasim Özdenören, Hüseyin Kutlu ve Yusuf Kaplanla da uzun röportajlar gerçekleştirilmiş.
Ben bu röportajlar içerisinden, bilge mimar Turgut Canseverin birkaç can yakıcı cümlesine yer vermek istiyorum. Hep birlikte okuyalım:
İranlı şair Hatem, Medineye geliyor. Şehrin kapısında burası neresi diye soruyor. Muhafızlar burası Medine diyorlar. Bana Peygamberin sarayını gösterir misiniz? diyor. Peygamberin sarayı yoktur. diyorlar. Nerede otururdu? diyor. Kerpiçten ve tahtadan yapılmış bir evde otururdu. diyorlar. Peygamberin evi öyle iken, firavunun yaptığı gibi taştan saraylardan oluşan bu şehir firavun şehridir; çünkü peygamberin hayatında herkes için bitmeyen örnekler vardır. diyor.
Gazali bu konuyu tartışırken; peygamberin evi kerpiçten, yani çok çabuk eskiyebilecek bir malzemeden ve ahşaptan yapılmıştı. Bir ömür boyu eskirse, gelecek ikinci nesil aynı malzemeden kendisine hiçbir kayıt altında kalmadan kendisi için uygun evi tasarlamak ve yapmak imkanına sahip olur, diyor.
Türk aydınlarının kesin olarak anlamadığı, yakın dönem İslam düşünürlerinin de anlamadığı mesele budur. ABDli bir şehir iktisatçısı: Bana evlerin bir nesilde eskimesini sağlayın, ben size dünyanın bütün şehirlerinin konut meselesini çözeyim. diyor.
Firavun, değişmeyen bir emirler ve yapılar dünyasının hakimi. Halbuki hayat sürekli değişmeye açık. Kuran-ı Kerimde Allah: Ben her an ayrı bir şendeyim (ayrı bir mahiyetteyim.) diyor.
Turgut Cansever hocanın röportajı uzun. Ben çok kısa ve mimariyle ilgili bir bölümü aldım. Tabii ki İslam Medeniyeti, sadece mimariden ibaret değil, hayatın bütün bölümlerini kuşatan bir yapısı var. Zaten medeniyetin yapısının gereği de budur.
Medeniyetle uygarlığı eş anlamlı bulmadığımı okuyucularım bilir. Medeniyet, vahiy solukludur ve yeryüzünü inşa faaliyetidir. Uygarlık ise tam tersidir ve O, şeytan soluklu ve dünyayı imha anlayışına sahiptir. Bugün gelinen noktada bunun böyle olduğu apaçık bir gerçek olarak ortada durmaktadır.
Üstad Rasim Özdenörenle yapılan röportajdan da alıntı yapmak istiyorum. Özdenören şöyle diyor:
Onun (Batının) ilmi zihniyetini benimseyip ahlaki yapısını kabul etmemek mümkün değildir. Çünkü o ilmi düşünceye şekil veren zihniyet, bir bilim adamının laboratuara girerken söylediği Ben laboratuara girerken tanrıyı kapının dışında bırakırım. sözünde şekillenmiştir. O ilmin getirdiği ahlak budur. O ahlakı benimsemedikçe, o ilmi de benimseyemezsiniz.
Sayın Özdenören ne kadar haklı!
Hemen, Üstad Sezai Karakoçun şiirinden bir mısra aklıma geliverdi: Alınlarını öpmeye gidiyorum, evlerini balkonsuz yapan mimarların. diyor. Değil mi, bizim evlerimizde balkon yoktu. Balkon Fransızca bir kelime; dışa sarkmanın ürünü. Bizim medeniyetimizde cumbalı, haremlik ve selamlığı içinde barındıran evler vardı. Çünkü bizim kültürümüzde helal-haram kavramı vardır.
Batı uygarlığında bir öte kavramı yoktur. Onun için dünyaya saldırı vardır. Batı için her şey mübahtır. Ama bizde her şey mübah değildir, sınır vardır; hududullah vardır. Ve en önemlisi öte kavramı bizde en önde gelen kavramdır. Bunun için dünyaya saldırı yoktur, barış öndedir. Hayatı boyunca, yerdeki bir taş parçasına, edebinden ayağıyla vurmamış bir Peygamberin kurmuş olduğu Medinedir, medeniyetimizin özü.
Şeref Akbaba dostumu kutluyorum, okuyucuya böyle güzel bir Medeniyet Sayısı armağan ettiği için. Ay Vakti Dergisine de daha nice yıllar diliyorum, Allahtan.
İsteme adresi: Selami Ali Efendi Cad. No:45, D:4 Üsküdar/İstanbul
Tel: 0 216 341 11 66
www.ayvakti.net
YAZIYA YORUM KAT