KOKUN SENİ ELE VERİYOR
Allah dostlarından birisi şöyle diyor: “Melekler, insanın iyi iş tutmaya niyet ettiğini, güzel kokusunu duyarak anlarlar.”
Çocukluğumda, korkarak gittiğim camide başımı şefkatle göğsüne bastıran imamın ten kokusunu hiç unutamıyorum; Cennet kokusu dedikleri zaman burnuma hep o koku gelir.
Bir ayakkabı boyacısı çocuğun, usulca ve yanık bir sesle, “Amca, boyayalım” temennisine “Peki” dedikten sonra, sevinçle fırçalarına sarılarak ayakkabımı boyamaya başladığında, ona;
“Okula gidiyor musun?” diye sordum.
“Evet, dördüncü sınıfa gidiyorum” dedi.
Üstü başı hiç iyi değildi; fakat cazgır bir çocuğa da benzemiyordu. Erken olgunlaşmış bir hali vardı.
“Annen baban var mı?”
“Annem var, babam yok!”
Yetimdi. İçimde serin bir rüzgâr esmeye başladı. Tamam dedim; bu çocuğa sevinecek olduğu bir ücret vermeye niyet ettim. Tam o esnada ne oldu biliyor musunuz? Çocuk, ayakkabımın üzerinde gezinen fırçasını durdurdu, utangaç fakat gülümseyen bir yüzle, gözlerini gözlerime dikerek:
“Amca” dedi, “Ne güzel kokuyorsun!”
Allah dostunun yukarıdaki sözünü hatırladım; gözümde şebnem gibi yaşlar kabardı.
Annelerimizin kokuları hep misk gibi kokar; çünkü o kokular cennet kokularıdır.
Bazılarının ten kokuları iğrenç olduğu için parfümü icat etmişler. Rahmetli babaannemin teni bile gül gibi kokardı; çünkü bize karşı içi hep iyilikle dolu idi.
Ya sevgilinin kokusu?
Şimdi her koku parfüme kurban ediliyor. Sevgili eğer gerçekten sevgiliyse ondan ruh kokusu gelir, can kokusu gelir. O koku Rabbânî bir kokudur. O koku, sevgilinin iç dünyasındaki cinselliğin irin kokusu değil, ruhun yedi kat göklerden devşirdiği gönül kokusudur. İşte bu rayiha aşkın kapılarını açar insana ve sonsuz mekânlara doğru müthiş bir yolculuk başlar.
Efendiler Efendisi, “Güzel kokular bana sevdirildi” derken, iyilikler bana sevdirildi, demek istemiyor muydu?
Biraz galiz olacak, ama teşbihte hata olmaz. Mis gibi kokan çilek, kiraz gibi meyveler yeriz. Yemeden önce, potansiyel olarak insana hizmet edecek oldukları için güzel kokarlar. Yedikten sonra, hizmetleri bittiğinden bir kısmı dışkı olur ve çirkin kokuya bürünürler.
Demek ki, kötü niyetli insanların ruhun burnuna pis koku salmaları, onların niyet kokuşmuşluğundan kaynaklanmaktadır. Allah demiyor mu: “Müşrikler necistir (pistir)” diye.
Bugün çirkin kokulardan geçilmiyor diyorsanız, doğrudur; fakat hayattan kaçışı mazur gösterecek hiçbir neden yoktur. Pislikten gübre olur ve bir toprağa düşerse, orada meyve ağacına gıda olur. Ey insan, sen toprak gibi olmak zorunda değil misin? Sana düşen pislikler, sende ağaca dönüşsün, meyve versin. Müslüman, üzerine dökülen tüm pislikleri gıdaya çeviren toprak gibi olmalıdır. Bunu başardığımız zaman üzerimizde boy atan yeşillikleri rüzgâr hışırdatacak ve gölgemizde barınanlar mutluluk bestelerine tanık olacaklardır.
Hayata kötülük üfleyen insanlar zannediyorlar ki, bu yaptıklarından kimsenin haberi yoktur. Fakat öyle duyarlı burunlar vardır ki, onların o kokularını uzak mesafelerden alırlar.
Şu sıralar dünya bir ufûnetin, bir çirkin kokunun kuşatması altında gibi gözüküyor. Bir yerlerde iri iri insanların iç dünyalarındaki cehennem patlamış ve zakkum kokuları her yeri kuşatmış gibidir. Fakat güneşin doğuşunu ve sabah rüzgârının cennet yüklü kokusunu da duymak gerek. Bunun için de nezle olmamaya dikkat etmelidir.
Nelerden söz ediyorum değil mi? Dünyada neler neler oluyor, Türkiye’de çirkin kokular yükseliyor; biz ise “gökyüzünden yere inemiyoruz!” Söyler misiniz, bu dünya sonsuz bir çöle düşmüş bir haşhaş tanesinden farklı mıdır? Bizden önce neler oldu, bizden sonra neler olacak; ama sen, yalnızca içinde taşıdığın kokunla sonsuzluğa yürüyeceksin.
Haksızlığa karşı direndiğini söylüyorsun, keşke öyle olsaydı; fakat senden gelen kokular hiç de dediğin gibi değil, çirkin kokuyorsun. Sen, haksızlığa Hakk adına karşı çıkmıyorsun; haksızlığa, nefsini tatmin etmek için karşı çıkıyorsun. Bu nedenle bir nevi ilahlığa kalkışıyorsun. Kendini gerçeğin merkezi olarak görmen bunu anlatıyor. Sen farkında değilsin ama çirkin kokuyorsun.
Bir Meryem ruhuna muhtacız ki, İsa nefesli çocuk doğursun.
Çölleri ve bütün zaman ve mekânı nebevi kokusuyla dolduran Efendiler Efendisi’nin kokusuna çağımız ne kadar muhtaç!
Ruhun kokusu nefis kokar, nefsin kokusu necis, alabilene.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT