Lensini kaybedip Allahı bulan genç kız
Genç kız, dağcı bir arkadaş grubuyla dimdik kayadan yukarıya doğru tırmanmaya başladı. Aşağıya baktıkça korkuyor, yukarıya baktıkça, menzile ulaşmak için heyecanlanıyordu.
Zorlu tırmanış esnasında, bir çıkıntıda soluklanmak için durdu. Tam o sırada, yukarıdaki arkadaşının yanlışlıkla elinden kaçırdığı halat, genç kızın yüzüne çarptı ve gözündeki lensi yere düşürdü.
Küçücük bir lensi bulmak artık hayaldi; ama onsuz da her şeyi bulanık görüyordu. Yapayalnız ve çaresizdi; ona hep yardım eden annesi babası da yanında yoktu. Çaresizlik içinde karşısında uzanan sıradağlara baktı. Bir kelebek kanat çırparak uçuyordu. Bir sinek burnunun dibinden vızıldayarak geçti.
İşte o zaman Allahın büyüklüğünü hissetti yüreğinde. O, her şeyi gören ve gözeten değil miydi? Lensinin nerede olduğunu da ancak O bilebilirdi. Ellerini açtı ve gönülden Allaha dua etmeye başladı:
Rabbim, sen her şeyi gören, bilen ve her şeye hükmedensin. Benim lensimin de nerede olduğunu sen biliyorsun. Ne olur, lensimi bana geri gönder. Lütfen bana yardım et!
Sonunda kayadan aşağıya inme vakti geldi. Aşağıdan yeni bir grubun kayalara tırmanmakta olduğunu gördüler. Gelenlerden biri, elindeki lensi göstererek, Arkadaşlar, bu lensi aranızdan biri düşürmüş olmalı! dedi. Genç kız gözlerine inanamıyordu! Gönülden yaptığı duanın anında karşılığını bulmuştu.
Genç kızın babası karikatüristti. Baba, sırtında lens taşıyan bir karıncanın resmini çizdi. Resimde karınca şöyle diyordu: Rabbim, bu şeyi niye taşımamı istediğini bilmiyorum. Yiyebileceğim bir şey olmadığı gibi, çok da ağır. Ama madem bunu bana emrediyorsun, bu şeyi Senin için taşıyacağım.
Hepimiz hayat denen sarp kayalıklardan yukarıya doğru tırmanmıyor muyuz? Bu tırmanışımız esnasında yalnız lensimizi değil, daha nelerimizi kaybediyoruz. Kaybettiklerimizi bulmamız için belki her türlü çareye başvuruyoruz da, hayatı kuşatanı ne kadar aklımıza getirebiliyoruz?
Hayatın halatlarına sarılarak zirvelere tırmanırken, kendimizde bazı güçler keşfederek gururlanıyoruz. Ne var ki, lens kadar küçücük bir şey bazen tüm hayatımızı karartabiliyor. O zaman, burnumuzun dibinden uçan kelebeği görebilirsek, lensimiz ayağımıza gelir.
Çaresizliğini idrak ve ikrar etmeyen insan ne kadar zavallıdır! Kaybettiğine kahreden ve onu Allaha ısmarlamayanın güçsüzlüğünü ve perişanlığını göremiyor muyuz? Keşke lerle hayatını karartan niceleri, mutsuzluklarını katmerleştiriyorlar. İnanmış insanın keşke si olmaz, olmamalıdır; çünkü o, bütün zaman ve mekanları kuşatan bir Allahın kuludur..
Öyleyse, başına gelen her şeyi bir sınav bil. Bütün problem, dünyayı sonsuz bir alem olarak görmektir. Yahu, burası bir durak ve sen bu durakta bekleyen yolcusun. Ben, dünyanızda bir ağacın altında gölgelenen bir yolcu gibiyim. demiyor mu, Sevgililer Sevgilisi.
Burası doymanın değil, acıkmanın yeri. Dünya kimseyi doyurmadı ki, seni doyursun. İnsanın gözünü bir avuç topraktan başka ne doyurabilir ki?
Çaresizliğini, bütün çaresizliklere derman olan Allaha bağlarsan, inan ki her iki dünyada da mutlu olacaksın. Vazgeç şu ebu cehil inadından. O inat kimseye yar olmadı ki sana olsun.
İnanın ki lens ( dünya ) kaybedilmeden Allah bulunmuyor.
YAZIYA YORUM KAT