METAFİZİK YAĞMURLAR
Yaklaşık yüz yıldır obamıza metafizik yağmurlar yağmıyor, kalplerimizin çölleşmesi bundan. Sevgi pınarlarımız kurumuş, kimseye su dağıtamıyoruz.
Kendi halinde yürüyen bir kedi gördüğümüzde ona saldırıyoruz. Bir çiçekteki güzelliğe acımadan ona kıyabiliyoruz. İnsanların dik yürüyüşüne sabredemiyoruz.
Kuruyan insanlığımızı sulayamadık. Bütün kötülüklerimizin temelinde ruhumuzun susuz kalışı yatmaktadır.
Ülkemize mülteciler geldi, belki bir metafizik yağmur yağar diye bekledik; maalesef çiseledi, ama yağamadı. Bu kışta donma noktasına gelen çocukları gören yüreklerimiz alev alamıyor. Babasız kalan evlerdeki hüznü hissedemiyoruz. Her şeye rağmen çocuk kalbinin sevincine ortak olamıyoruz.
Bir insanın ölümü, onun sevgisini, merhametini kaybetmesiyle başlar. Kendisine merhameti, sevgisi olmayanın başkalarına merhamet etmesi düşünülemez.
Nasıl bir cendereden geçtik ki, yanımızdakilerin varlığından rahatsızız veya habersiziz?
Hayır! Metafizik yağmurlar yağmadan gönüllerimizin insan gönlü olmasını düşünmeyelim.
Yağmur duasına çıkalım.
Bu çıkış farklı bir çıkış olsun. İnsan kardeşlerimizle tanışalım. Onlara yardım yapabilecek gücümüz yoksa en azından düşkün olanların hallerine acıyalım. Bu duygu, içimize merhamet yağmurları yağdırır ve ruhumuz yeşillenir.
Durumumuz müsaitse onlara maddi yardımda bulunalım. Yüzlerine gülümseyelim. Bize bakan bakışların nasıl yağmur olup ruhumuza damladığını göreceğiz.
Bütün bunları yaparken asla hiçbir ayırıma meydan vermeyelim. Her canlıya insanca yaklaşalım. Bunları yaparken hiçbir menfaat beklemeyelim. Yaptıklarımız, içimize metafizik yağmur yağdırır, çölleşmekten kurtuluruz ve insanlık filizimiz boy atar.
Çevremizde yaşananlara şahit oluyoruz; ölenler, doğanlar, evlenenler hayatımızın her safhasında yer ediyor. Ölüm, herkesin başını öne eğdiren bir komut. Doğum, başını kaldırtan bir heyecan. Evlilik, mutluluk atının dizginini tutuş. Fakat üçü de kuru, üçü de cansız adeta. Çünkü metafizik yağmurdan nasibini alamamış.
“Ünlü bir sanatçı” ölüyor, ardından rahmet pınarları akıtılamıyor; çünkü hem kendisinin hem de peşinde olanların bu pınarları kurumuş. Doğanlar, kupkuru bir vadide gözlerini açmanın korkusu ve tedirginliği içinde. Evlenenler, nefs cellâdının ipini kuşanmış olarak hayata açılmaya çalışıyor.
Çok mutlu olduğunu sanarak sabah yataktan uyanıyor. Akşam olunca, günün günah yağmurları onun ruhunu sıkıştırıyor. Bunu dağıtmak adına bir köşede kendini dağıtıyor. Bunun adına mutluluk diyor ve hayatı da böyle algılıyor.
Sonra ansızın ölüm gelip çatınca da vaveyla kopuyor: “Niçin öldü?” demekten kendini alamıyor. Ölümü gündemine almayan hangi baş mutlu olabilmiş ki?
Dünya çıkışı olmayan bir labirent değildir; fakat birçok insan, bu labirentin hiç çıkışı yokmuş gibi hareket eder ve köşeden köşeye koşar durur. Hayat da bir gün durunca, labirent açılır ve çıkıştan sonsuzluğa doğru yolculuk başlar. Bunu önceden bilenler hayat yorgunu olarak yola çıkmaz, doru bir ata binerek ve mutlu olarak yolculuklarına devam ederler.
Yaşarken metafizik yağmurlarla büyümeyenlerin çiçekleri hep solgun olacaktır. Onların ileride bir cennet bahçesi kurabilmeleri de pek mümkün görünmemektedir.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT